YAŞAMA SAYGI GÜNÜ

26 Şubat 2016

Bazı olaylar var, insanın hayatına damgasını vuruyor ve adeta bir milat oluyor. Serhan’ın gidişi öyleydi. “Yaşam ne kadar değerli ve ne kadar kırılgan, hoyrat bir elde nasıl bir anda soluveriyor” dedirten, inanılması imkansız olan ve ağrısı da ömür boyu kalan - kalacak olan...

Daha önce yazdım, tekrar etmek isterim; Şeşen Ailesi’nin 26 yaşında, doktor hata ve ihmalleriyle kaybettikleri oğulları Serhan’ın ardından hayata tutunuş şekilleri herkese örnek olmalıdır. Ortalığı yakıp yıksalar yeriydi, öyle yapmadılar, hukuka güvendiler, birbirlerine kenetlendiler ve Serhan’dan onlara kalan sevgiyi insanlarla paylaşarak büyütmeyi seçtiler.

Serhan Şeşen Müzik, Felsefe ve Yaşama Saygı Derneği, Serhan’ın hayattayken en sevdiği şeyleri; müzik ve felsefeyi, kendisine şiar edindiği ‘yaşama saygı’sıyla birleştirecek faaliyetler sürdürüyor o gittiğinden beri.

Kanlıca’da bahçe içinde çok güzel, sakin bir yerleri var. Türkiye’nin sahici iyi müzisyenlerinin gelip geçtiği bir sahneleri. Bülent Ortaçgil’den Birsen Tezer’e, Jehan Barbur’dan Kubat’a, Hüsnü Arkan’dan Suzan Kardeş’e kimler kimler... Bu akşam da Gündoğarken var dernek sahnesinde.

Yazının Devamı

Eğitim şart!

25 Şubat 2016

“Eğitim şart”, sanıyorum en dile kolay, uygulamaya zor tabirimiz. Tacizler, tecavüzler, kadına karşı şiddet olayları arttı mı; “Eğitim şart”. Ne dediğimizi bile tam bildiğimizden emin değilim. Hangi eğitimden söz ediyoruz? Evdeki? Toplumdaki? Maazallah okuldaki?
Kayseri’de 18 yaşında bir genç kız, Cansel, ‘kutsal’ eğitim yuvasında, onu ‘eğitmekle’ görevli öğretmeninin tecavüzüne uğradığı için kendini öldürdü. “Bir kişinin hatası genele mal edilemez” mi dediniz? Cansel birçok kişinin yapamadığını yapmış, başına geleni arkadaşlarıyla da öğretmenleriyle de konuşmuş. Yer yerinden oynamış mı? Hayır, sessiz sedasız bir ‘soruşturma’ yürütülür olmuş okulda. Aman okulun ‘itibarı’ zedelenmesin, kol kırılsın yen içinde kalsın.
Ne geliyorsa zaten başımıza o yenler içinde kalan kırık kollardan geliyor. Asıl tehlikenin ailede, okulda, burnumuzun dibinde olduğunu saklayalım da kimseler bilmesin.
Cansel’in gücü yetmemiş o soruşturmayı beklemeye. Ortada tecavüze uğradığını söyleyen bir çocuk var, her gün o okula gidip o kişiyi görüyor, tedaviye muhtaç, neyi nerede soruşturuyorsunuz?
Buyrun, o gün olması gereken şimdi oldu. Cansel kendini vurduktan sonra. Müdür ve yardımcıları görevden

Yazının Devamı

BİLETLE DEĞİL, ARMAĞANLA TİYATRO

23 Şubat 2016

‘Piyasa ekonomisi’ tanımına karşı ‘armağan ekonomisi’ kulağıma nasıl güzel geldi, anlatamam. ‘Kahraman bakkal süpermarkete karşı’ gibi.

Her şey parayla, evet. Hepimizin paraya ihtiyacı var, kuşkusuz. Ama Kara Kabare ekibi gibi asıl ihtiyacınızın ne olduğunu düşündüğünüzde, cüzdanınıza koyduğunuz kağıt parçasının kendisine değil onunla alabileceklerinize ihtiyaç duyduğunuzu kabul etmeniz an meselesi. Büyük bir keşif değil zaten de sanki uygulanamaz gibi, değil mi?

Ama burada “Sözümüzü sadece sahnede söyleyip, sonra üretim / tüketim açısından aynı kalıpları tekrarlamanın vicdanımızı rahatsız ettiğini bulduk. İnandığımız, hayalini kurduğumuz dünyayı ve ilişki biçimlerini gerçekleştirmek için, ne zaman geleceği belli olmayan bir toplumsal dönüşümü beklemek istemedik” diyen bir ekip var ve işin yöntemini de pek güzel bulmuşlar.

‘Kamamber’in armağan listesi

Aslında son yılların en zekice buluşlarından ‘zaman kumbarası’, ‘zumbara’dan da esinlenilmiş bir yöntem bu. Hani para yerine zamanın geçer akçe olduğu sosyal paylaşım sitesi var ya, insanlar birbirleriyle zamanlarını, becerilerini, deneyimlerini değiş - tokuş ediyorlar.

Kara Kabare de her salı 20.30’da Maya Sahne’de oynadıkları ‘Kamamber’

Yazının Devamı

Aşktan altı ay daha gitmiş

22 Şubat 2016

Dün bütün gazetelerin birinci sayfasındaydı neredeyse, ‘Aşkın ömrü sadece 2.5 yılmış!’ haberi. Bahçeşehir Üniversitesi’nde bir konferans düzenlenmiş, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Kemal Yücesoy ile Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Özalp Karabay, aşkın gelişimini ve insan bedenindeki etkilerini ele almışlar.

İki profesörün aşkı ilk masaya yatırışı değil bu, birkaç yıldır katıldıkları konferanslar ve radyo programlarıyla aşkın kalpte mi, beyinde mi yaşandığını tartışmaktalar.

Çıkan haberlerden anlaşıldığı üzere, verdiği ‘kara’ haberle Bahçeşehir’deki konferansın yıldızı Prof. Dr. Yücesoy olmuş. AA’nın haberine göre, ‘Geçici bir delilik hali, bir akıl tutulması’ olarak tanımlıyor Yücesoy, aşkı. Hem hormon ölçümleriyle, hem beyin görüntülemeleriyle mevzunun gelişimi izlenebiliyormuş. 1.5 saniyede kapılıyormuşuz, ondan sonra beyinde hummalı bir faaliyet başlıyormuş. Neler olduğunu bilmek istemezsiniz, insanın maazallah aşık olup delirmemek için kendisini eve hapsedesi geliyor.

Hormonlar devreye girdiğinde de bir başka içler acısı durum. Duygunuz, ya da Yücesoy’un tanımıyla akıl tutulmanız karşılık bulsa bir türlü, bulmasa başka. Fakat eninde sonunda, hepsi hepsi 2.5

Yazının Devamı

HER COVER ALBÜM BÖYLE OLSA

19 Şubat 2016

Cover albümler her daim tartışılan bir konu. Sizi kolaycılıkla suçlayan çok olur, baştan başa cover parçalardan oluşan bir albüm yaptığınızda... Zaten tanınıp sevilmiş şarkıları tekrar yorumlamanın risk almamak olduğunu düşünen... Bana göre de riskin ta kendisidir, başka bir yorumla benimsenmiş parçaları alıp kendinizin kılmaya soyunmanız. Hele de Hayko Cepkin’in yaptığı gibi bambaşka tarzlardan şarkıları seçip bir potada eritmeniz...
‘Beni Büyüten Şarkılar’ adıyla DMC’den çıktı Cepkin’in yeni albümü. Çok sıcak ve samimi bir başlık. Çocukken ne dinlediyse, hangi şarkılardan etkilendiyse onları söylemek istemiş. Görünüşe göre de çok renkli bir çocukluk geçirmiş. İbrahim Tatlıses de dinlemiş, Edip Akbayram da, Zeki Müren de, Moğollar da, Selda Bağcan da... Şimdi bunları kendi müzikal süzgecinden geçirip o çok özgün vokali ve kendine has düzenlemeleriyle sunuyor.
‘Ben İnsan Değil Miyim?’le açılıyor albüm. Müthiş bir seçim, ‘arabeski rock sosuna bulamanın modası geçmedi mi?’ diye önyargıyla yaklaşmamalı, bu gerçek bir Hayko Cepkin şarkısı olmuş. ‘Aldırma Gönül’ de öyle, daha introdan sarıp sarmalıyor insanı. Hayki’nin rap bölümü de cuk oturmuş şarkının içine. Sonra ‘O Çeşme Kurumuş

Yazının Devamı

Emir-komuta zinciriyle tatil

18 Şubat 2016

"Tatil ile yaptırım sözcüklerini bir cümle içinde kullanın” deseler, insanın aklına mantıklı bir söz dizimi gelemez herhalde. Tatil, kişinin biçimine hür iradesiyle, en paşa gönül kriterlerine, bir de tabii bütçesine göre karar verdiği hak. Canı nereyi çekiyorsa, nerede huzur bulup dinlenebiliyorsa, dünyanın neresini merak ediyorsa ve parası nereye yetiyorsa oraya gider. “Yaptırım”ı bunu neresine uygulayabiliriz?

Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkan Yardımcısı Cemil Uğurlu’ya göre, tamamına. Değil mi ki turizmde bir kriz yaşanıyor, insanların tatillerini yurtiçinde geçirmeleri için ‘yaptırım’ uygulanmalıymış. Birtakım yasaklar ve vergi yükleriyle yurtdışına çıkış zorlaştırılmalıymış. “Yoksa” diyor, “Tatilci kimseyi dinlemez, alır bavulunu yurtdışına gider”.

Ama zaten tatil emir-komuta zinciriyle yerine getirilen bir yükümlülük değil ki. Tabii ki kimseyi dinlemeyecek. “Gitmiyorum bir yere, evde oturuyorum” diyeni de zorla uçağa koyup Belek’e mi yollayacağız mesela?

İç pazarın canlandırılması için çalışmalar yapılsın elbette, itirazım yok. Uğurlu’nun diğer önerisi, ünlü sanatçılara reklam yaptırmak, bu olabilir mesela. Belki işe yarar.

Ama her şeyden önce işletmelerin kendine

Yazının Devamı

TEK KİŞİLİK BİR MACERA

16 Şubat 2016

Müzelerde, galerilerde kenarda bir taburede oturan adamlar kadınlar görürsünüz hani. Siz bir resmin önünde durup uzun uzun bakarken onlar da size bakarlar. Bazen fotoğraf çekmenizi engellemek, bazen dokunmaya kalkarsanız size uyarmaktır, görevleri. O eserin selametinden sorumludurlar, özetle. Kim bilir ne kadar zamandır her gün, her saat gördükleri o eserin özel korumasıdırlar.

Siz de onunla yaşıyorsunuz

Akıllarından neler geçer, o resme ne kadar uzun süre bakmışlardır, o odada geçirdikleri koca günler boyunca nelere tanık olmuşlardır, bilmezsiniz. Belki Dave gibi özel bir bağ kurmuşlardır gözlemekle sorumlu oldukları resimle.

Dave kim? 38 yaşında, 1.83 boyunda, 85 kilo bir adam. Gece kulüplerinde bodyguard’lık yapmış yıllarca. Şimdi bir aile babasına yaraşacak şekilde bir gündüz işinde çalışıyor: Bir güncel sanat galerisinde bekçi. Görevi ‘mevzu çıkması beklenen’ bir eseri korumak.

Dave, o ‘rahatsız edici olabileceği için’ perde arkasında sergilenen resimle geçirdiği iki günü öyle bir anlatıyor ki, siz de onunla beraber hem o iki günü yaşıyor, hem de onun bütün o insani kaygılarına tanık oluyorsunuz. Bir yandan da bin çeşit soru cevap dönüyor kafanızda. Sanatın ne olup olmadığı,

Yazının Devamı

Pembe sokaklara doğru

15 Şubat 2016

Çok güzel oldu, tacizcilere bir yeni hafifletici sebep daha çıktı. Mini eteğimiz vardı, gece vakti kadın başımıza sokağa çıkmamız vardı, kırmızı rujumuz, sesli kahkahamız, akla gelen gelmeyen türlü ‘tahrik sebebimiz’, şimdi de pembe taksimiz var.
Sivas’tan yükselen yenilikçi fikir, kadınları sadece 08.00 20.00 saatleri arasında çalışan, kadın şöförlü taksiye mahkum ederek şiddet olaylarını azaltmayı amaçlıyor. Böylece artık sarı taksiye bindiğinizde, “E sen de ama taciz edilmeyi hak etmişsin” denebilecek. Orada güvenli korunaklı pembesi dururken ne işin var ‘mağara adamlarının’ kullandığı sarı takside? Hele saat 20.00’yi geçmişse zaten otur oturduğun yerde.
Mağara adamı tanımı tabii ki benim tercihim değil, böyle bir uygulamanın alt metni. Çünkü bu açıkça “Erkekleri zaptedemiyoruz, hepsi potansiyel tacizci” demek oluyor aynı zamanda. Kadın için güvenli alan, erkeklerden arındırılmış alan. Bence şu an kadınların değil aşağılanan erkeklerin sokağa dökülme zamanıdır, “Biz kendimize hakim olamıyor muyuz?” diye.
Devamında ne gelecek? Şanlıurfa’da bir örneği olan pembe otobüslerin yaygınlaşması? Pembe kafelerin, restoranların, marketlerin açılması? Giderek bazı sokakların toptan

Yazının Devamı