Emir-komuta zinciriyle tatil

18 Şubat 2016

"Tatil ile yaptırım sözcüklerini bir cümle içinde kullanın” deseler, insanın aklına mantıklı bir söz dizimi gelemez herhalde. Tatil, kişinin biçimine hür iradesiyle, en paşa gönül kriterlerine, bir de tabii bütçesine göre karar verdiği hak. Canı nereyi çekiyorsa, nerede huzur bulup dinlenebiliyorsa, dünyanın neresini merak ediyorsa ve parası nereye yetiyorsa oraya gider. “Yaptırım”ı bunu neresine uygulayabiliriz?

Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği Başkan Yardımcısı Cemil Uğurlu’ya göre, tamamına. Değil mi ki turizmde bir kriz yaşanıyor, insanların tatillerini yurtiçinde geçirmeleri için ‘yaptırım’ uygulanmalıymış. Birtakım yasaklar ve vergi yükleriyle yurtdışına çıkış zorlaştırılmalıymış. “Yoksa” diyor, “Tatilci kimseyi dinlemez, alır bavulunu yurtdışına gider”.

Ama zaten tatil emir-komuta zinciriyle yerine getirilen bir yükümlülük değil ki. Tabii ki kimseyi dinlemeyecek. “Gitmiyorum bir yere, evde oturuyorum” diyeni de zorla uçağa koyup Belek’e mi yollayacağız mesela?

İç pazarın canlandırılması için çalışmalar yapılsın elbette, itirazım yok. Uğurlu’nun diğer önerisi, ünlü sanatçılara reklam yaptırmak, bu olabilir mesela. Belki işe yarar.

Ama her şeyden önce işletmelerin kendine

Yazının Devamı

TEK KİŞİLİK BİR MACERA

16 Şubat 2016

Müzelerde, galerilerde kenarda bir taburede oturan adamlar kadınlar görürsünüz hani. Siz bir resmin önünde durup uzun uzun bakarken onlar da size bakarlar. Bazen fotoğraf çekmenizi engellemek, bazen dokunmaya kalkarsanız size uyarmaktır, görevleri. O eserin selametinden sorumludurlar, özetle. Kim bilir ne kadar zamandır her gün, her saat gördükleri o eserin özel korumasıdırlar.

Siz de onunla yaşıyorsunuz

Akıllarından neler geçer, o resme ne kadar uzun süre bakmışlardır, o odada geçirdikleri koca günler boyunca nelere tanık olmuşlardır, bilmezsiniz. Belki Dave gibi özel bir bağ kurmuşlardır gözlemekle sorumlu oldukları resimle.

Dave kim? 38 yaşında, 1.83 boyunda, 85 kilo bir adam. Gece kulüplerinde bodyguard’lık yapmış yıllarca. Şimdi bir aile babasına yaraşacak şekilde bir gündüz işinde çalışıyor: Bir güncel sanat galerisinde bekçi. Görevi ‘mevzu çıkması beklenen’ bir eseri korumak.

Dave, o ‘rahatsız edici olabileceği için’ perde arkasında sergilenen resimle geçirdiği iki günü öyle bir anlatıyor ki, siz de onunla beraber hem o iki günü yaşıyor, hem de onun bütün o insani kaygılarına tanık oluyorsunuz. Bir yandan da bin çeşit soru cevap dönüyor kafanızda. Sanatın ne olup olmadığı,

Yazının Devamı

Pembe sokaklara doğru

15 Şubat 2016

Çok güzel oldu, tacizcilere bir yeni hafifletici sebep daha çıktı. Mini eteğimiz vardı, gece vakti kadın başımıza sokağa çıkmamız vardı, kırmızı rujumuz, sesli kahkahamız, akla gelen gelmeyen türlü ‘tahrik sebebimiz’, şimdi de pembe taksimiz var.
Sivas’tan yükselen yenilikçi fikir, kadınları sadece 08.00 20.00 saatleri arasında çalışan, kadın şöförlü taksiye mahkum ederek şiddet olaylarını azaltmayı amaçlıyor. Böylece artık sarı taksiye bindiğinizde, “E sen de ama taciz edilmeyi hak etmişsin” denebilecek. Orada güvenli korunaklı pembesi dururken ne işin var ‘mağara adamlarının’ kullandığı sarı takside? Hele saat 20.00’yi geçmişse zaten otur oturduğun yerde.
Mağara adamı tanımı tabii ki benim tercihim değil, böyle bir uygulamanın alt metni. Çünkü bu açıkça “Erkekleri zaptedemiyoruz, hepsi potansiyel tacizci” demek oluyor aynı zamanda. Kadın için güvenli alan, erkeklerden arındırılmış alan. Bence şu an kadınların değil aşağılanan erkeklerin sokağa dökülme zamanıdır, “Biz kendimize hakim olamıyor muyuz?” diye.
Devamında ne gelecek? Şanlıurfa’da bir örneği olan pembe otobüslerin yaygınlaşması? Pembe kafelerin, restoranların, marketlerin açılması? Giderek bazı sokakların toptan

Yazının Devamı

SADECE ÇOCUK İÇİN EVLİLİK...

12 Şubat 2016

Evlenip çoluk çocuğa karışmadan 30’larını geçen şehir insanının dahiyane buluşlarından biridir, en yakın arkadaştan çocuk yapmak. Eğer birlikte güldüğün, eğlendiğin, dara düştüğünde gece yarısı arayıp yardıma çağırabildiğin ve omzunda ağlayabildiğin bir arkadaşın varsa, ‘kanka’ sınıfından, illa o konuşmaların bir yerinde “Şu yaşa geldiğimizde evlenmemişsek beraber çocuk yapalım” fikri geçer. Tabii ki tüp bebek yöntemiyle, ne düşünmüştünüz, insan kankasına ‘o gözle’ bakar mı?

Filmimizin (‘Dünyanın En Güzel Kokusu’), kahramanları Derya ile Hakan da bu türden iki arkadaş. Hakan ‘Kalbim bir kere kırıldı, bir daha hiçbir kadına güvenmem’ klişesinin ete kemiğe bürünmüş hali. Gecelerde bir terminatör gibi dolaşıyor, hiçbir sabah yanında uyandığı kadını tanımıyor. Kadın cinsine karşı neredeyse. Derya hariç.

Elindeki anahtarla istediği zaman Hakan’ın hayatına girebilen Derya’nın onun başının üzerinde yeri var. Üstelik sonsuz da kredisi ki, kadın türünün sözcüsü olarak ağzına geleni söyleyebiliyor.

İkilinin kimyası tutmuş

Birlikte eğlenceliler, komikler, aslında Hakan o kadar değil... Gerçekten kadınlara dair her şeyi çözmüş, aşktan umudunu zaten kesmiş, bilmiş bilmiş konuşan uçarı erkek

Yazının Devamı

Vuralım Yıldız Tilbe’ye

11 Şubat 2016

Türk popunun kara koyunluğunu hiç kimseye kaptırmamak kaderi Yıldız Tilbe’nin. Herkesin hata yapma, saçmalama, çark etme hakkı var, onun yok. Hafızasız toplumumuz bir onun gaflarını unutmuyor. Ne özrü kabul görüyor, ne pişmanlığı.

Turkcell’in 14 Şubat reklamında oynadığı için linç edilmekte şu sıra. “Çare Yıldız Tilbe’de” reklamı için “Bu ırkçı kadını nasıl oynatırsınız?” şeklinde topa tutulan Turkcell sitesinden kaldırdı reklamı. Açıklama yapılmadığı için henüz, sebebini bilmiyoruz
ama sosyal medyada kopan kıyamet olabilir.

Tabii ki korkunç şeylerdi 2014 yılında Twitter’dan yazdıkları. “Hitler az bile yapmış” yenilip yutulacak cümle değil. Ama Yıldız Tilbe de her şeye rağmen ırkçı ilan edilecek insan değil. Bence özellikle geceleri uzak durmasında sayısız fayda olan Twitter hesabından kontrolsüzce salladığı için oluyor ne oluyorsa. Bir dolu anlamlı anlamsız, Mars’tan mı nereden attığı belli olmayan cümle sıralıyor. Bu olayda da İsrail’e kızıyor Gazze’de olan biten için, sapla samanı karıştırıp ağzına geleni sıralıyor.

Evet, ne olursa olsun Hitler gelememeliydi ağzına, kabul. Gösterilen tepkiler de yerindeydi gayet. Türk Musevi Cemaati nefret söylemi nedeniyle yargılansın isterken

Yazının Devamı

SEVGİLİYE CAMDAN KALP

9 Şubat 2016

Yazın en sıcak günlerinden biriydi, Galata’da yürürken yolum bir atölyeye düştü. Cam atölyesi aslında ama içinde iyi müzik, güzel sohbet, şahane kahve, mutlu olmak için ne ararsanız var. Her şeyden önce cama aşık ve bu aşkını da isteyenle paylaşmaya bayılan bir kadın var:

Tülin Yiğit Akgül.

Tasarıma modayla başlayıp seramikle devam etmiş, en son cama demir atmış. Ama yenilik peşinde koşan bir ruh olarak habire yeni teknikler deniyor. Sıcak cam üfleme, kuma döküm, soğuk cam heykel... Bir teknikte tıkandığında diğerine el atıyor ve camın sınırlarıyla beraber kendi sınırlarını da zorluyor.

Sonuç, Galata’daki atölyesi Glasst. Burada kendi deyişiyle camın büyülü dünyasında dilediğince dans ediyor. Bazen tamamen soyut çalışıyor, bazen kafasına takılan konuları da cama döküyor. Mesela kadına şiddet konusunda kadınlara daha fazla görev düştüğüne inanıp takunyalar serisini yapmış. Ya da sürekli kafasında hayali bir tabancayla dolaşan kadın heykelini.

Birleşip Yunan tragedyalarına benzer bir hikaye oluşturacak cam heykel kahramanları var sonra. Adını Tülin’e rüyasına girerek söyleyen Mehmed Barnabas ve ismini plak takılınca tekrar eden B.B. King parçasından alan Okyanusyalı

Yazının Devamı

Kadının bedeni eğlence parkı mı?

8 Şubat 2016

Ekranda gördüğüm şeye kilitlenip kalıyorum. Doktor koltuğuna uzatılmış bir kadın, başında iki adam. Bir tanesi eliyle kadının yüzünü işaret ederek bir takım taleplerde bulunuyor, doktor önlüklü olan da kalemle ilgili yerleri çiziyor. “Rahatsızlığım, şuradaki çöküklük” diyor adam; “Alnındaki çizgilerin yok olmasını istiyorum, kazayakları da gitsin, bir de şu kaşların arasında kırışıklıklar var...”

Kadın öyle kuzu gibi yatıyor. Programın ‘formatı’ bu çünkü. Sunucu genç hanım neşeyle açıklıyor: “Bugün bütün kararları Bedri Bey verecek.” Akşam ne yeneceğine karar verecekmiş gibi söylüyor değil mi? Hayır, karısının bundan sonra nasıl görüneceğini belirleyecek beyefendinin kararları.

Acun Medya’nın yeni programı “Böyle Çok Daha Güzelsin”, yıllar içinde evliliklerinden sıkılıp değişiklik isteyen dört kocayı yarıştırıyor. İlişkiye heyecan katmak, aşklarını tazelemek için ne yapsınlar? Karılarının görünüşünü değiştiriyorlar. Basbayağı oturup evlerindeki eski bir kanepenin üstüne yeni kılıf seçer gibi kadını yeni bir şekle sokuyorlar. Gardroplarındaki beğenmedikler giysileri atıp saçlarını istedikleri renge boyatmakla yetinmeyip estetik müdahaleye kadar götürüyorlar işi. Kendileri

Yazının Devamı

BU ALBÜM GİZLİ KALMASIN

5 Şubat 2016

Bir yandan CD’lerin sonunun geldiği konuşulurken, diğer yandan her gün takip edilemeyecek kadar yeni albüm çıkıyor raflara. Haksızlık etmek istemiyorum ama öyle dinlediğimde kalbimi çarptıran bir şeye nadiren rastlıyorum. Belki bu yüzden de çok iyi bir sebebim yoksa, yeni bir albüme el atmam zaman alıyor.

Ama Pinhani’nin yeni albümünü dinlemek için birden fazla çok iyi sebep vardı ve sahiden bir grup hiç mi hayal kırıklığına uğratmaz insanı? Hatta her seferinde daha da fazla heyecanlandırmayı başarır mı? Pinhani yapıyor.

Sinan Kaynakçı, hep çok iyi bir şarkı yazarı ve ruha iyi gelen yumuşacık bir sesi var. Çekirdek kadro onunla beraber Selim Aydın, Hami Ünlü ve Eray Polat’tan oluşuyor. Ama kedisever Kadıköylü ekibin yeni çıkan ‘Kediköy’ albümünde Pinhani İdman Yurdu’nda teknik direktör Akın Eldes başta olmak üzere pek çok başka kişinin katkısı var.

1 - 2 şarkıda Cem Aksel, birinde Ediz Hafızoğlu da çalmış bu arada. Hatta Erkan Oğur’un kopuzunu bile duymak mümkün bir şarkıda. Pinhani kendini gizledikçe iyi müzisyen halkası büyüyor etrafında.

İnsanların arasına karışmak için

Kendini gizlemekten ne kastediyorum; Yavuz Hakan Tok’un bu ay ‘Milliyet Sanat’ta yayınlanan

Yazının Devamı