Belki artık düşünmenin zamanıdır

17 Mayıs 2015

Zor iş bir ülkenin gözü önünde büyümek, değişmek, dönüşmek... Kendinizi “başka biri” olarak kabul ettirmeniz, bir kariyeri sıfırdan inşa etmekten daha meşakkatli olur. Eskiyi sevenler “Özcan, sen de burjuva oldun” der burun bükerler, sizi dinleyecek “yeni” kitlenin aklından da “Hadi hadi meleğim; uç da göreyim” çıkmaz bir türlü...

Özcan Deniz bu ikisi arasında bir denge tutturabilmiş olanlardandı aslında. Durup durup yeni “icat çıkarmasa”, iyi albümler yapan, sesinin güzelliği tartışılmayan bir müzisyen olarak kabul görür olmuştu. Mercan Dede’yle proje yapıyor, Leman Sam’la konser veriyor, karizmasının kaynağını araştıran bir belgesel bile çekiliyordu.

Okulu bırakıp limon sattı, kaportacılık yaptı

Memlekette oyunculuk yapmayan şarkıcıya şarkıcı denmediğinden,
o konuda da sorun yoktu. Özellikle “Asmalı Konak”la bir fenomen yaratmış, her kesimden kadının bir Seymen Ağa hayal etmesine neden olmuştu.

Ama Mahsun Kırmızıgül’den bir eksiği olmadığı için senaristlik ve yönetmenliğe de el attı. Bugüne bugün, dört film çekmiş bir yönetmen ve
o 2004’te alkışlarla geldiği noktayı asıl şimdi kaybetme aşamasında. Onun sesini takdir edenlerin filmlerine bayılmadığı bir sır değil.

Yazının Devamı

Yine ‘rızalı’ tecavüz

15 Mayıs 2015

İşte bizim samimiyetimiz bu kadar. Kadına şiddete son verme sözlerimiz, bol keseden dağıttığımız umutlarımız, vaatlerimiz... Hepsi 15 yaşındaki bir kız çocuğunun ‘rızası’na kadar. Rıza... Çok seviyor mahkemelerimiz bu sözcüğü. Tecavüzcüleri aklamaktaki bir numaralı dayanakları; ‘mağdurenin rızası’.
İlk değil bu, hatırlarsınız. 2002 yılında 24 kişinin tecavüzüne uğrayan N. Ç.’nin 10 yıl süren davasında da görmüştük aynı utanç verici sözcüğü. Şimdi Bingöl’de sekiz uzman çavuşun cinsel istismarına uğrayan 15 yaşındaki kız çocuğunun davasından da aynı karar çıktı. Dün Milliyet’te Burcu Karakaş’ın haberindeki ifadeler, bu ülkede, bu kafalarla neden hiçbir şeyin değişemeyeceğini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Ortada 15 yaşında bir çocuk ve sekiz tane koca adam var; mahkeme diyor ki, “Mağdurenin anlatımları ve genel hayat tecrübesi birlikte ele alındığında sanıklar M. T., S. K., H. Y. ve M. K.’nın mağdureyle rızayla ilişkiye girdikleri sabit görülmüştür.”
Bu yaştaki çocuğa ‘hayat tecrübesi’ biçen, ‘başına gelecekleri öngörebilecek durumda’ olduğuna karar veren, tecavüzcüleri ‘iyi hal’le aklamaya çalışan bir erkekler güruhu.

Utanç verici yaş hesabı

Yazının Devamı

iNSAN RUHU OTOPSiSi

12 Mayıs 2015

Bobby, o fırtınalı gecede orman içindeki kulübesini boşaltmak zorunda olan ablasına yardım etmeye gittiğini düşünüyor. Her şey son derece sıradan; evet çok iyi geçinen iki kardeş olmamışlar hiçbir zaman, hatta adeta aynı ailede büyümemiş kadar zıt iki karakterler ama sonuçta güçlü kuvvetli bir erkek kardeş olarak ablasının kolilerini taşımayıp ne yapacak?
Evin içinde de sıradan her şey; Betty, üniversite hocası, entelektüel, güzel, kendine güven fazlasından neredeyse ayakları yere basmayan Betty bir kadeh şarap eşliğinde sakin sakin kitaplarını ayırıp kutulara dolduruyor. Birazdan kardeşi gelecek, birbirlerine uzun süre katlanamadıkları için hızla işlerini bitirip bu orman kulübesini terk edecekler.
Bu, tablonun görünen yüzü. Bir orman kulübesinde arada atışıp arada gülüşerek eşyaları toplayan iki kardeş... Atışmalar daha baskın... Ablanın işi kitaplardan ibaret ve üstelik gayet de iyi para kazandığı bir hayatı var, marangoz olan kardeş ise ‘gerçekten çalışan’ insanlara saygı duyuyor, ‘oyuncu, yazar gibi düdük makarnalarına’ değil. Ablasının gözünde de o ailenin ‘kaybedeni’. Yine de sonuçta gördüğümüz; sıradan sayılabilecek iki kardeş.

Görünenden sert bir hikaye

Yazının Devamı

BİR DE ONDAN DİNLEYİN...

8 Mayıs 2015

Her ne kadar pop müzikteki şarkı yazarı eksikliğini açık etse de, önemli solistlerin ‘cover’ albümlerini seviyorum. Çünkü söz konusu Nükhet Duru kadar iyi bir yorumcu olunca, her şarkının onun sesinden bürüneceği hali merak ediyor insan. Kendi sevdiği şarkıları söylediği ‘Aşkın N Hali’ de bu merakımızı epey gideriyor.
Bir Şebnem Ferah şarkısının mesela, ‘Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler’ gibi çok dillere düşmemiş dünya güzeli bir parçanın bu pırıltılı sesle bir kez daha sevilebileceğini gösteriyor. Bu albümün en hoş yanı bu zaten; ‘hit’ parçalar art arda dizilmemiş, bir ‘artık duymaktan yıldığımız şarkılar geçidi’ olmamış.
Hem eski şarkılar var içinde, hem yeni kuşaktan müzisyenlerin besteleri...
Selda Bağcan’dan ‘O Günler’... Nilüfer’den ‘Söyleyemedim’... Yüksek Sadakat’ten ‘Döneceksin Diye Söz Ver’, Halil Sezai’den ‘Sonbahar’, Redd’den ‘Beni Sevdi Benden Çok’... Hele hele Cem Adrian’ın ‘Ben Seni Çok Sevdim’ini bir söylemiş, şarkı sesini bulmuş. Hümeyra’nın ‘Sessiz Gemi’si, Zuhal Olcay’ın ‘Yalnızlığım’ı, Tanju Okan’ın ‘Sarhoşum’uysa ilk söyleyenleriyle çok özdeşleştiği ve yıllardır duyulmadığı tek bir konser, canlı müzik çalınan tek bir gece olmadığı için pek

Yazının Devamı

iNATLA TiYATRO NEREYE KADAR?

5 Mayıs 2015

Bu uzun zamandır kendi içimde tartıştığım bir konuydu. Ayıp çünkü, meslek hayatının önemli bir bölümünü tiyatro izleyerek ve bu konuda kalem oynatarak geçirmiş biri “Ayaklarım geri geri gidiyor, çok iyi olduğuna dair güvenilir kaynaklardan referans almamışsam tiyatroya gidesim gelmiyor” dememeli.
Tiyatronun yaşaması gerek... Bunun için bizim de elimizden gelen desteği esirgemememiz gerek. Hele hele ‘inadına tiyatro’ yapan gençlerden, ‘alternatif sahnelerden’... Onlar bizim “Tiyatro sanatı öldü” diyenlere karşı panzehirimiz...
Oralarda yüreklerini koyarak tiyatro yapan insanlar var, söyleyecek sözleri var... ‘Dayanışma ruhu’ var. Alternatif Tiyatro Mekanları Ortak Girişimi iyice umutlandırdı bizi. Ortak program kitapçığı bastıracak, tanıtacaklardı oyunlarını. Rakip değil ‘silah arkadaşı’ydı onlar.

Arkadaşlık yeterli değil
Ama bir şeyi unuttuk galiba; arkadaşlık yeterli değildi, ‘silah’ ve ‘cephane’ de lazımdı bu mekanların ayakta kalması için. Hem maddi olanaklardan söz ediyorum, hem de izlenebilir oyunlar ve bunun için gereken yaratıcı insan malzemesinden...
Sizi sıkıntıdan sıkıntıya sürükleyen bir oyunun bir kurum tiyatrosunda değil ‘alternatif sahne’de karşınıza

Yazının Devamı

ÇALKANTILI BiR ALBÜM

1 Mayıs 2015

Bir dönem bir şarkıyı - albümü tutturmanın yolu onu televizyondaki klip kanallarında göstermekti ya, şu an onun yerini diziler almış durumda. “Parayı veren klibini döndürür” inanışıyla zaten itibarı zedelenen klip kanalları kendi kısır döngülerinde aynı şarkıları döne döne yayınlayadursun, birden bir dizide karşınıza çok keşfedilesi bir şarkı çıkabiliyor.

Misal, ‘Gönül İşleri’nin final bölümünde geçen hafta sözünü ettiğim Çiğdem Erken albümünden ‘Öyledir Geçer Zaman’a rastlamak haftanın en güzel sürprizlerinden biriydi. İkincisi de çarşamba gecesi seyircisini hiç sürprizsiz bırakmayan ‘Poyraz Karayel’de yaşandı: Geçen hafta Ahmet Kaya’dan ‘Acılara Tutunmak’ı söyleyerek gönül telimizi titreten ‘Zülfikar’ ile ‘Çiğdem’ bakışırken, ‘Poyraz’ ile ‘Ayşegül’ birbirini düşünürken, ‘Sefer ile Sema’ konuşmadan anlaşırken fonda Mabel Matiz’in yanık sesini dinledik... “Gel anla halimden, güllerim uyansın bahçelerimde” diyen sesini...
Son yılların en özgün şarkı yazarlarından biri olan Mabel Matiz’in üçüncü albümünü alıp cd çalarda döndürmeye başlamak için bundan ala fırsat olmazdı...
Adı ‘Gök Nerede’ albümün... 7 - 8 şarkıyı yan yana getiren albüm yaparken, Mabel Matiz’inkinde tam 14

Yazının Devamı

SiZ SAYFAYI ÇEViRMEYiN

28 Nisan 2015

Alt kattan çığlıklar gelirken, “Cık cık cık, bu adam da ne kadar vicdansız, hep dövüyor kadını” dediniz mi hiç? İçiniz burkuldu, vicdanınız sızladı, sızladığıyla kaldı mı?
Aşağıya inip kapıyı çalmayı düşündünüz mü bir an bile? “Beyefendi, ne yapıyorsunuz, karınızı dövmeye ne hakkınız var? Burası ‘medeni bir ülke’ diye kadını onun elinden kurtarmayı denemeyi? “Aman yok, karı koca arasına girilmez, sonra ben kötü olurum” diye vazgeçtiniz mi sonra? ‘Aile’ işine karışılmaz çünkü... Kocasıdır neticede, sever de döver de... Sonra televizyonun sesini açtınız mı biraz, sesler daha fazla vicdanınızı tırmalamasın diye...

Bu kez kurtulmak yok
O ekranda bir kadın göreceksiniz işte. Leyla Taşçı. Yüzü buzlanmış. Bir ‘üçüncü sayfa haberi’. Bu kez kanalı değiştirip, sayfayı çevirip kurtulamayacaksınız, Leyla size hikayesini anlatacak.
18’inde konfeksiyon atölyesinde umutlarla, hayallerle başlayan hikayesini... O küçük hayaller, patronunun, abilerinin, babasının, kocasının ve hepsine seyirci kalan anasının eliyle tuzla buz edilecek. Leyla yine de kendisi için, istemeden doğurduğu çocukları için yeni çareler, umut kapıları aramaya devam edecek. Çocuk

Yazının Devamı

LiMONATA GiBi FiLM

24 Nisan 2015

Bir baba ölüm döşeğindeyken oğlu ‘Sakip’i yanına çağırıyor. Diyor ki, “Ölemiyorum, bana ‘Selim’i getir oğlum.” ‘Sakip’, bir yandan “Ölme zaten baba” derken, diğer yandan soruyor: “Selim kim?”
Ve 37 yaşında öğreniyor ki, Türkiye’de hiç bilmediği bir kardeşi var. Ertesi gün atlıyor arabasına, düşüyor Makedonya’dan İstanbul yollarına. Başka çare yok, ‘Selim’ bulunacak, getirilecek. Gerekirse iğneyle kuyu kazılacak, ki yapacağı tam da bu. Sonra da ‘Selim’i kendisiyle beraber Makedonya’ya gelmeye razı etmesi var tabii. Babanın son isteği bu, geri çevrilemez.
Birbirlerinin varlığından haberdar olmadan büyüyen, geceyle gündüz kadar farklı iki kardeşin; ‘Sakip’ ile ‘Selim’in yol hikayesini anlatan ‘Limonata’, insanın içinde adıyla ilgili klişe sözcük oyunları yapma isteği uyandıracak kadar tatlı bir film. Kendimi bunlardan alıkoymaya gayret ederek, diyorum ki, uzun süredir bir filmde bu kadar gülmedim.

Zıt ama matrak karakterler
Bugüne kadar oyuncu olarak bildiğimiz Ali Atay ve Ertan Saban, meğer çok iyi birer senaryo yazarıymışlar aynı zamanda. O nasıl bir aksamayan, sarkmayan, insanları detaylarla boğmayıp su gibi akan öykü. Seyirciyi salak yerine koyup her şeyi illa

Yazının Devamı