Dizilerde ilaç patlaması

27 Mart 2015

Dizilerde çok büyük tıbbi bilgiler beklemiyoruz, tamam! Aslında niye beklemiyoruz, o da ayrı. Yapan yapıyor pekala, bir danışmana bakar. Ama hadi beklentilerimizi düşük tutalım, iyi niyetli olalım, mucizelere inanalım... ‘Gönül İşleri’nde bir anda kalbi durup rahmetli olan babanın on dakika sonra diriltilmesine ve hiçbir araz taşımadan yürüye yürüye hastaneden çıkıp gitmesine ikna olalım. Neticede bir zararı yok kimseye.
Ama iki haftadır devam eden mucize ilaç muhabbetini ne yapacağız? Hani Yılmaz abisi fazla gergin diye Nuri gitti eczaneden bir şurup aldı geldi. Hangi içeceğin içine üç beş damla damlatsan içen iki dakika içinde pamuk şekere dönüyor. ‘Ohh hayat ne güzel’ diye derin nefesler çekiyor ciğerine, hiçbir şeyi dert etmez oluyor, ne öfkesi kalıyor kimseye, ne gamı kederi... Hayat ona güzel o an itibariyla.
Bunun ne zararı var derseniz, hali hazırda böyle bir mucize ilaç olmadığından, insanlar da ben dahil böyle bir ruh haline özeneceğinden, bulana kadar deneme yoluna gidebilirler. Bu da tahmin edileceği gibi tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Ekranda rakı kadehi göstermekten daha tehlikeli sonuçlara...

Entrika seviliyor
Bir diğer ilaç muhabbeti de

Yazının Devamı

KENDİN GİBİ OLABILMEK

24 Mart 2015

Yalnızlığımızdan ne kadar memnun olursak olalım, onu biriyle paylaşmak, sevmek, sevilmek hepimizin derdi... Hayatımızda bir sevgili yoksa sanki her şeyde bir eksiklik var ve attığımız her adıma bir gün ‘tamamlanma’ hayali eşlik ediyor. Tabii ki çevremiz de yardımcı oluyor bu hayale... Belli bir yaşa gelmişsen “Yok mu bir şey?” soruları hayatın vazgeçilmezi. Akla ziyan ‘koca bulma’ taktiklerini ise saymıyorum bile, hepimiz biliyoruz onları. Şebnem Burcuoğlu’nun ‘Kocan Kadar Konuş’ romanı tam da bu yüzden hepimize tanıdık ve fevkalade komik gelmişti. Otuzlarına gelmiş, herkes patır patır evlenirken kendine kitaplarla kurduğu dünyada mutlu ama tabii ki aşık da olmak isteyen ‘Efsun’un hikayesiydi anlattığı. Anne, anneanne, iki kız kardeş ve muhtelif teyzelerden oluşan ‘kadın yoğun’ bir ailenin kara kuzusuydu ‘Efsun’. At nalı kadar tektaş yüzükten değil, Sabahattin Ali romanlarından etkileniyordu. Ve aslında aradığı, koca değil bunu paylaşabileceği biriydi.

Film daha duygusal olmuş
Ama sülale kadınlarının telaşı sonunda onu da sarınca, başlıyordu üzerine uymayan bu taktikleri denemeye.
‘Kocan Kadar Konuş’ BKM tarafından sinemaya aktarıldı, yönetmen Kıvanç Baruönü. Film,

Yazının Devamı

Her zaman gönül kadını

22 Mart 2015

Hümeyra bu yıl hem Uçan Süpürge’den hem Roma Türk Filmleri Festivali’nden onur ödülü aldı. Bununla gurur duyuyor, evet. Ama onun gönlü şu ara resim yaparak geçireceği daha yalnız bir hayatta

Yirmi iki yaşında, yolda yürüyemeyecek kadar ünlü bir Hümeyra... Âşık Veysel’in “Güzelliğin On Para Etmez”iyle aniden gelen bir şöhret... Kahvaltı sofrasında, suratı asık. Sebep? “Neden incir reçeli yok?” Ve hayatının dersini alıyor sinirlenince ona “siz” diyen annesi Malike Hanım’dan. “Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz Hümeyra Hanım?”lı o konuşma, yolun başında kendine getiriyor onu. Sonra ne kendini o kadar önemsiyor
ne on parmağından saçılan yirmi marifeti...

Sahiden yirmi marifet ama... Ankara Hukuk Fakültesi’nin Sorbonne mezunu dekanı Muvaffak Akbay ile Mısır’da okumuş, dört dil bilen Malike Hanım’ın tek çocuğu, 15 Ekim 1947 Ankara doğumlu Hümeyra’nın hayatı, Avusturyalı mürebbiyelerle, bale dersleriyle büyürken babasının ani kaybıyla ters yüz olan bir “peri masalı”.

Londra’da dayısının yanında geçirdiği lise yıllarında açığa çıktı içindeki “müzik”. Trafalgar Meydanı’nda gitar çalıp kendi şarkılarını söylüyor, bir yandan grafik eğitimi alıyordu ki hayatın gerçekleri bir kez

Yazının Devamı

‘HANi BIRAKMIŞTI MÜZiĞi?’

20 Mart 2015

Hayatta ettiği bir laf, bu kadar çok başına kakılan çok az insan olmuştur herhalde. Hafıza özürümüz bir Teoman’ın müziği bırakması konusunda işlemiyor. Her şarkı yapışında, her konserinde ve şimdi de albümünü çıkarmışken, hemen hesap soruyoruz: ‘Hani bırakmıştı müziği?’
Hayır kendiniz hiç mi dönmediniz verdiğiniz sözden bugüne kadar, hiç mi “Bir daha asla” dediğiniz şeyi yapmadınız, her adımınızı bir tutarlılıklar abidesi olarak mı yaşıyorsunuz bilmiyorum ki...
2011’de ‘Aşk ve Gurur’ albümünü yapmış ve kendi kendisini işten kovduğunu açıklamıştı, şimdi de Avrupa Müzik etiketli ‘Eski Bir Rüya Uğruna’ albümünü çıkarttı.
10 şarkı var albümde. Çoğunun sözü ve müziği Teoman’a ait... Bir şarkıda Rüzgar Pehlivan, ikisinde Balas Erinç imzası, Nejat İşler’in ‘Kronometre’ şiirinden Cengiz Erdem tarafından bestelenmiş ‘Kum Saati’ adlı bir şarkı ve düzenlemelerde ne mutlu ki Alper Erinç...

Hem tanıdık hem de yepyeni
“İnsanlardan kaçan, zor sorular soran, yaşamak için bir neden arayan” bir adamın sözleri gene; ‘N’apim Tabiatım Böyle’ şarkısında söylediği gibi...

Yazının Devamı

BiZDEN Mi, ONLARDAN MI?

17 Mart 2015

İŞTİSAN (İstanbul Şehir Tiyatrosu Sanatçıları Derneği) Twitter’dan bir açıklama yaptı hafta sonu. Açıkçası çok anlayamadım önce. “Bir takım yayın organlarında Şehir Tiyatrosu’nu ve sanatçıları hedef alan, akıl dışı, insanlıktan uzak, cinsel ayrımcılığa kadar varan ifadelerle yazılar yayınlanmaktadır” diyordu. İçine çekilmeye çalışıldıkları bu mesnetsiz tartışmaların içinde bulunmayacaklarını, ilkeli bir şekilde işlerini yapmaya devam edeceklerini söylüyorlardı neticede.
“Konu ne acaba?” diye biraz bakındım, çünkü belli ki yazıların sahibi ve yayın organı burdan arzu ettiği primi sağlayamasın diye gizli tutulmuş. Ama insanın aklına da durup durup sanat ortamının ortasına yersiz polemik düşürmeye meraklı tek bir yayın organı geliyor tabii.

Sahneleri ‘Gezi’ciler basmış
Orada kimi yazarlar var, tiyatrodan içeri adım attıkları görülmüyor. Sonra birden bir yerden vahiy mi geliyor ne oluyor, “Bu sahneler bu ahlak düşkünlerine mi teslim edilecek? Bu gidişe kimse dur demeyecek mi?” diye feryat ediyorlar. Ardından da artık bir sansür haberi mi, bir görev değişikliği mi, bir yönetmelik krizi mi, artık o sırada amaçlanan neyse o geliveriyor.
Misal o yazarlarından birinin şu anki

Yazının Devamı

İçinden yetenekler çıkan matruşka gibi

15 Mart 2015

Zuhal Olcay altı yıl aradan sonra “Başucu Şarkıları 3” albümünü çıkardı.Bu, müzikseverler adına sevindirici bir haber ama onun gibi bir oyuncunun sinema ve tiyatrodan bu kadar yıl uzak kalması büyük kayıp bir yandan da...

Çıkalı tam 25 sene olmuş ama “Küçük Bir Öykü Bu”, hâlâ popüler müziğimizin en özel albümlerinden biri ve hâlâ gerçek anlamda “başucumuzda” duruyor. Bir aşk ilişkisinin tüm evrelerini anlatan bir albümdür o... Heyecanlı başlangıçların, giderek sıradanlaşmaların ve nihayet kopuşların Mehmet Teoman’ın sözleri, Vedat Sakman’ın besteleri ve Zuhal Olcay’ın büyülü sesiyle dile geldiği bir albüm... “Allah Allah, şahane bir oyuncu ama şarkı da mı söylüyormuş?” da dedirten tabii... Evet, söylüyordu... Hem de kendisini bildi bileli...

Bu yüzden de Mehmet Teoman elinde bir dosyayla gelip onu “Evita” müzikalinin setinde bulduğunda bir an bile tereddüt etmemişti. Henüz bestelenmemiş sözler vardı dosyada. İstiyordu ki bu şarkıları bir oyuncu söylesin. Çünkü bir hikaye anlatabilmek, bir duygu geçirebilmek gerekiyordu. Zuhal Olcay için biçilmiş kaftandı yani. Üstelik hayatta hiçbir şeye hayıflanmak istemeyen gözü kara bir kadındı, hemen sıvadılar kolları. Ve ülkenin en

Yazının Devamı

‘KADINI’ EN iYi O ANLATTI

13 Mart 2015

Çok önemsermiş doğum günlerini... Martın 9’u için ocaktan başlarmış hazırlıklar... Bu kez oğlu, gelini, dostları, 94 yıllık ömrünün tanıkları kutladı onun yokluğunda. Ben de en sevdiğim şarkıların altında hep Fikret Şeneş imzasını göre göre büyümüş bir kadın olarak katıldım Park Şamdan’daki o geceye. Kadını daha iyi anlatan bir söz yazarı bence yok, Türk popunda... Belki yazmaya 40’ında başladığından, belki sevdiği adama kavuşamadığından, onun şarkılarında başka bir olgunluk var. “Dilerim ki mutlu ol sevgilim, ben olmasam bile hayat gülsün sana” der gibi işte...
Celal ve Şebnem Çapa, gecenin ev sahipleriydi, Fikret Şeneş’in ‘manevi oğlum’ dediği Hakan Eren, baş mimarlarından. Barkovizyonda fotoğraflarıyla Fikret Şeneş, sahnede onun şarkılarını söyleyen Jale vardı. Sonra Şeneş’in çocuklarının babası Bedi Çapa’nın sonraki eşi Gönül Yazar çıktı sahneye.
“Kocasıyla evlendim ama çok yakındık biz” dedi, “Belki bu gece bana buradan bir koca çıkar”a bağladı...

Ajda Pekkan yoktu
Kimler geldi kimler geçti sahneden... ‘Kara Sevda’yı müthiş söyleyen Semiha Yankı, delikanlılık sesini aynen koruyan Ersan Erdura, ‘Fikret Teyze’sine ‘Arkadaş’la selam yollayan Melike Demirağ, ‘Kimler

Yazının Devamı

KISACIK BiR OYUN

10 Mart 2015

“Siz bir yerde gölgesiz yaşamayı bilir misiniz? Gölgenizin olmadığını fark ederseniz çok korkar mısınız? Ben böyle yaşıyorum. Aslında bildiğim hiçbir şey yok! Nerede doğduğumu bilmiyorum, boşlukta gibiyim... Zaman zaman ölmeyi deniyorum, olmuyor. Ölüm bile bana yabancı bir dilde. Hiçbir cümle beni anlatmıyor!”
‘Anadil’, hani doğduğumuzda anamızdan duyduğumuz ninninin dili, ilk öğrendiğimiz sözcüğün dili... Birilerinin dünyaya gözünü açtığı anda sahip olduğu bir hakken, başka birilerinin kullanmak için mücadele etmesi gereken şey... Sevindiğimizde kahkahamızın, içimiz yandığında gözyaşımızın dili...
Başka dilleri ne kadar sular seller gibi öğrensen de, yaşadığın yere kök salıp yerleşsen de, “Duyduğun ilk sözcük yoksa yanında, öksüz gibi kalırsın” diyor Hediya. Bir ‘çenadengizi’ o. Kaybettiği umuduna doğru giderken dilini kaybetmiş bir ‘denizkızı’. Cümlesi kayıp artık, bu dünya onu anlamıyor. Zaman zaman Zazaca notlar yazıp bırakıyor şehrin çeşitli köşelerine. Sırf bir gün dilinden anlayan birinin eline geçerse, ‘onun için bildiği en saf dilde dua etsin’ diye.
Akşamlardan bir akşam, yolu ‘Eli’yle kesişecek. Denizsiz memleketten gelmiş, anasından “Önce hayal edebildiğin

Yazının Devamı