LAHMACUN YERiNE KLASiK MÜZiK

10 Temmuz 2015

Gümüşlük ve Bodrum’un diğer koylarından bildiriyorum, esnaf kan ağlamakta. Bin türlü sebeple yüzü gülmeyen halkım tatile çıkmıyor - çıkamıyor. Restoranlar, ‘beach’ler boş. Peki bunda ‘para kazanamadığım bütün yılın acısını iki ayda bu insancıklardan çıkarayım’ zihniyetiyle hareket eden esnafın payı yok mu? Var. Ağlayıp, “Pahalı lahmacun haberleri turizmi baltalıyor” diye şikayet edeceklerine, “Biz hangi hakla 40 - 50 TL’ye lahmacun satıyoruz? Bu kadar da adam kazıklanır mı?” diye kendilerine sorsalar daha akıllıca olacak.
Millet evinden çıkamıyor korkusundan. Ve dolayısıyla, Gümüşlük’ün en nadide değerlerinden Gümüşlük Klasik Müzik Festivali de hak ettiği ilgiyi göremiyor.
Hak ettiği diyorum, laf değil. Orada muhtaç oldukları gücü nereden bulduklarına akıl sır erdiremediğim gönüllü bir ekip (Başta sanat yönetmeni piyanist Eren Levendoğlu olmak üzere) 11 senedir dünyanın en önemli müzisyenlerini Gümüşlük’e getiriyor, konserler verdiriyor.
2006’da bir de yaz okulu eklediler faaliyetlerine; gençlere müzik eğitimi olanağı sunuyorlar.
Bu yıl koskoca Kronos Quartet’ı getiriyorlar, şaka değil. Başka ülkede olsa kıyamet kopar, bizim ruhumuz duymuyor. Grammy ödüllü,

Yazının Devamı

AŞK, HER YAŞTA

7 Temmuz 2015

“Bu haber bana ne hissettirdi?” diye düşündüm önce: “Nobelli yazar Mario Vargas Llosa aşk uğruna 50 yıllık eşini terk etti.” (Hürriyet’ten Birce Bora’nın haberi)

Başlık ne hissetmemiz gerektiğini altan alta söylüyor aslında. Adam vefasızın teki. 50 yıllık eş vurgusu, parantez içinde 79 yaş, hepsi tamam. Aklınıza gelmesi gereken de ‘teneşir’ hatırlatması herhalde… Sosyal medya da aynı eğilimde. Çünkü 50 yıllık eş ‘terk edilmez’. Aldatılır, aptal yerine konur ama bırakılmaz. Gezip dolaşıp dönmemiz gereken ‘kürkçü dükkanı’dır o. Başkalarına gözün, gönlün kaysa da beraber ‘öleceğin’ insan sana 50 yılını vermiş olan karındır.

Bütün bu alt metinler bir yana, 79 yaşındaki yazarın gözleri öyle bir parlıyor ki fotoğrafta, hiçbirine değil, hayatın ve aşkın mucizesine inanmak istiyorsunuz sadece. Üstelik ‘uğruna’ evi barkı dağıttığı kadın da 25’lik bir manken değil, Enrique Iglessias’ın annesi Isabel Preysler.

Evet, güzel bir kadın ama sonuçta 64 yaşında. Ve o da bu yaşta aşkı bir kez daha yakalamış durumda.

Hiçbir zaman geç değil

Haberin içinde detaylar var. Llosa’nın “Mutluluğun ne olduğunu öğrendim ve yaşamak için az zamanım kaldı” dediğinin ‘iddia edildiği’ gibi. Kime demiş, nasıl demiş,

Yazının Devamı

JOAN BAEZ’LE BİR GECE...

3 Temmuz 2015

Müziğin sadece eğlenmek için yapılan bir şey olmadığını, insanı iyileştirici, güçlendirici, umudu besleyici bir yanı olduğunu bana ilk öğretenlerden biriydi; Joan Baez. Henüz küçücük yaşlarımda büyülemişti bu melek sesli kadın beni. Dünyanın dört bir yanındaki acılara sadece gitarı ve yumuşacık sesiyle, bağırmadan, çağırmadan, sakin ama dimdik durarak karşı çıkıyordu.

Martin Luther King’ler, Steven Biko’lar, Sacco ve Vanzetti’ler geçiyordu şarkılarından, haksızlıklara kahramanca direnişleriyle... Sonra bütün adaletsizliklere karşı hayatı kutsayan ‘Gracias a la Vida’yla sarıyordu yaralarımızı... Bob Dylan ‘Blowing in the Wind’iyle sorularını rüzgara havale ederken, John Lennon’ın ‘Imagine’i ile daha iyi bir dünya hayali sunuyordu kırık kalplere... İyileştirici bir ayin gibiydi, onun konserleri...

Şatafat yok, tantana yok

Bizleri daha önce de onunla buluşturan ‘İstanbul Caz Festivali’ sayesinde 1 Temmuz akşamı Açıkhava Tiyatrosu’nda bir kez daha kucaklaştı, İstanbullu kadim dostlarıyla, Joan Baez. İki kişilik ‘orkestrası’, bir de kendisi... Şatafat yok, tantana yok, sapsade. Bir gitarı, bir sesi, bir de yüreği...

Üstüne bir de dolunay çıktı mı, sahnenin arkasından, büyü tamamlandı.

Tatlı

Yazının Devamı

YILLAR SONRA ‘MERHABA ARKADAŞ!’

30 Haziran 2015

Çocukluğumda döndüre döndüre dinlediğim bir kaset vardı evde. Ablama ait.. Kapağı var mıydı hatırlamıyorum, çünkü benim için o, çok tatlı bir genç kız sesiydi, yüzü yoktu. Çocuk olduğum için tabii, özellikle iki şarkısına bayılıyordum: ‘Masal’ ve ‘Ninni’. ‘Masal’da önce anne eşek ve inek yavrularını toplayıp öğüt veriyordu, “Bizleri örnek alın, ineklikten / eşeklikten şaşmayın” diye ve sonuçtan memnun, yavrularından razı göçüp gidiyordu. Aynı yolu izleyen insan ise hiç memnun kalmıyordu sonuçtan, haram ediyordu hakkını.
‘Ninni’ desen, ‘Uyu yavrum ninni’ diyerekten davul dümbelek eşliğinde ‘aranjmanla maranjmanla / kuponlarla muponlarla / renkli menkli sinemaskop’ avutulanlara seslenen ‘uyku kaçırıcı’ bir şeydi.
Bildiğim masallara ve ninnilere benzemiyordu, bu yüzden de çok merak uyandırıcıydı. Bir kere bu ‘abla’ niye hiç radyoya, televizyona çıkmıyordu? Gazetelerde resmi niye yoktu?
Adının Melike Demirağ, kendisinin yasaklı olduğunu, bu şarkıları yazan kocası Şanar Yurdatapan’la birlikte Almanya’da yaşadığını sonra öğrendim.
Ve kasetteki diğer şarkıların peşine takıldım... ‘Ağlamak ayıp değil’ diyordu, ‘Saklama göz yaşını / Yeter ki ağlarken de eğme bir an başını.’ Tüm

Yazının Devamı

BU ERKEKLER NEREDE YAŞIYOR?

26 Haziran 2015

Ekrandaki dizilerde öyle enteresan erkek karakterler var ki, insan izlerken hayrete düşüyor. Aşkı hayatlarının merkezine koyan, hayatlarını sevdikleri kadının gözünün içine bakarak geçiren, onu sürekli sürprizlere boğan, her zaman tutarlı, ne istediğini bilen, fedakarlıkta sınır tanımayan adamlar bunlar...

Bağlanma bunalımları geçirmiyor, “İlişkiye hazır değilim” diye mırın kırın etmiyor, özgürlüklerinin kısıtlanmasından korkmuyor, kelle koltukta atıyorlar kendilerini sevdiklerinin kollarına.

Aşık adam, nankör kadınlar

Bakınız, ‘Kara Para Aşk’ın ‘Ömer’i... “Elif’im” diyor, başka bir şey demiyor. Hapishane duvarından uçurtma uçurmalar mı istersin, eve devasa Elif fotoğrafları asmak mı, gizli gizli tarifler alıp yemekler pişirmeler mi... Bir an bile vazgeçmiyor ‘Elif’in yüzünü güldürme sevdasından...

Sonra ‘Paramparça’nın ‘Cihan’ı... O dizinin hiç faça vermeyen tek karakteri... Sevdiği kadına inancını bir an bile kaybetmiyor, onunla ilgili hiçbir söylenene değil sadece onun ağzından çıkana ve kendi kalbine inanıyor... ‘Gülseren’ sürekli onu itelerken de, onu bırakıp başka bir şehre giderken de, sonsuza kadar bekleme kararından vazgeçmiyor.

“Bu yüzük sende durdukça benim için umut var

Yazının Devamı

KİME GÖRE NORMAL?

23 Haziran 2015

Dün dedim ki İstiklal Caddesi’nde, “Bugün bu şehre gelen bir turist, sadece Beyoğlu’na bakarak ‘Maşallah, bunlar ne medeni, ne sevgi ve saygı dolu, aynı zamanda da neşeli bir halk’ diye düşünebilir.”

Trans Onur Yürüyüşü’ndeyiz ve öylesine şeniz. İnsanlar rengarenk giysiler içinde; çoluk çocuk, hatta kucakta bebekler, şarkılar, düdükler, her durumdan iş çıkarmayı bilen seyyar satıcılardan alınan rengarenk peruklar, atkılar ve de son derece eğlenceli sloganlarla katediyor caddeyi boydan boya. Taksim’den açılmaya başlayan dev mavi, pembe bayrak hoplaya zıplaya bütün caddeyi örtüyor.

Esnaf camlardan sarkmış, bu çok renkli ve de çok sesli grubu alkışlıyor, fotoğraflar çekiyor, el sallıyor...

Yürüyüşün sloganlarından biri bu, “Alışın, her yerdeyiz.” Bu yolda yıllar içinde kat edilen mesafe azımsanacak gibi değil... ‘Görünür olmanın’ mucizesi bu. İnsan gördüğü, tanıdığı, dokunduğu şeyle bağ kuruyor, onu anlıyor.

Böyle böyle başkalarının varlığını, yaşam hakkını, sesini duyurma özgürlüğünü kabul etmeye, hatta desteklemeye başlıyor. Bütün iş, ilk adımı atmakta.

Gökkuşağı renklerinde bir hafta

23. LGBTİ Onur Haftası’na girdik. Bir hafta, gökkuşağı renklerinde geçecek ve pazar günü yine

Yazının Devamı

Onun cazibesi sahiciliğinde

21 Haziran 2015

Sona eren “Karadayı” dizisi, Bergüzar Korel’in oyuncu olarak kendini ispat ettiği işti. Hayatında ise kadın olarak kendini en çok beğendiği dönemde...

Hatırlar mısınız, bir ara memleketçe “Bir gece için bir kadına ne kadar ödenebilir?” konusuna kilitlenmiştik. Sorunun “150 bin dolar için bir gecelik ‘ahlaksız teklifi’ kabul eder misiniz?”, “Çocuğunuzun hayatı söz konusu olsa ne dersiniz?” gibi versiyonları da vardı.

Çünkü “Binbir Gece” diye bir dizi başlamış, orada “Bütün kadınların aklı fikri paradadır” gibi önyargılara sahip olan işadamı Onur (Halit Ergenç), hasta oğlunun canını kurtarmaya çalışan gururlu anne Şehrazat’a (Bergüzar Korel) bu savını test etmek için 150 bin dolar önermişti.

Biz de zamanında “Ahlaksız Teklif” filminde doyamadığımız bu konuyu bir kez daha enine boyuna masaya yatırmıştık. Bu arada, oynadığı dizi karakteri değil de kendisi bu teklife maruz kalmış gibi sorularla karşılaşan 24 yaşında bir genç oyuncu da şöhrete böyle “merhaba” demiş oldu: Sinema oyuncusu çift Tanju Korel ile Hülya Darcan’ın kızları Bergüzar Korel.

Aradan sadece dokuz yıl geçti, şimdi o, genç kuşağın en önemli dizi oyuncularından ve kocası Halit Ergenç’le Türkiye’nin “rüya

Yazının Devamı

‘NEFRET KOROSU’ YİNE DEVREDE

19 Haziran 2015

Bir konser memleketin en önemli ‘sorunu’ haline geldi, iyi mi? 27 Haziran’da Zorlu PSM’de konser verecek olan - yani artık umuyorum onun yerine Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü’nde dinleyicileriyle buluşacak - olan Boston Gey Men’s Chorus’tan söz ediyorum. Yani Boston Eşcinsel Erkekler Korosu’ndan.
Dünyadaki cinsel kimlik ayrımcılığına olabilecek en büyülü ve sağaltıcı silahla; müzikle kafa tutmayı amaçlayan bir koro.
Evet, eşcinsel erkeklerden oluşuyor ve bütün yaptıkları şarkı söylemek. Klasik müzikten de örnekler var repertuarlarında, Broadway müzikallerinden de...
Dünyanın dört bir yanında konserler veriyor, seyircileri de kattıkları şovlar düzenliyor, bütün bunlarla da bir şekilde hem toplumda farkındalık yaratmayı hedefliyor hem de toplanan gelirle çeşitli yardım kuruluşlarına destek oluyorlar.
Ve bizim ülkemizde, böyle bir koronun gelişi mesele oluyor. Zannedersiniz hiç
eşcinsel müzisyen görmedi bu sahneler.
Ama hayır, adıyla söyleyince “Vay efendim, sapkınlar korosu geliyor”, “Eşcinselliği yaymayı misyon edinmişler”!

Yazının Devamı