SERi KADER KURBANI...

9 Mayıs 2014

Önceki gün Flash TV’deki evlilik programında ‘kan dondurucu’ evet, ‘akıllara durgunluk verici’ kesinlikle, bir o kadar da ‘sıradan’ bir olay izledik.
62 yaşında bir adam; sunucumuzun ‘Sefer Amca’sı, başından iki evlilik ‘geçmiş’, mutluluğu bulamamış, umudu baki, kısmetini aramakta...
“Kurban olduğum Allah” diyor, “Hakkımda hayırlısını verir inşallah”.
Başlıyor hikayesini anlatmaya...
İlk evliliğini 17’sinde yapmış, bir akraba kızıyla, imam nikahı kıymışlar.
Beş ay sonra kızın ‘hal ve hareketleri değişmiş’... Buralarını deşiyor sunucumuz; Sefer ‘Amca’ diyor ki kestirmeden: “Ne bileyim artık, hiç benim kabul etmeyeceğim hal ve hareketler yapınca ben de gıcık kaptım, elimden çıkan bir kaza sonucu kader kurbanı olarak cezaevine düştüm.”
Sunucunun gözleri açılıyor kocaman:

Yazının Devamı

HIZIR'IN iŞi ZOR!

6 Mayıs 2014

Sabah uyanır uyanmaz bir, haberleri açıyorum. İki; Facebook ve Instagram'ı.
Birincisi hayatın gerçekleriyle yüzleşip nasıl bir dünyaya, nasıl bir ülkeye uyandığınızı hatırlamanızı sağlıyor, ikincisi o saatlerde faal olan sabah kuşu eş dost sayesinde yine de o hayata tutunmanı...
Çünkü özellikle sabahın o saatinde bir resimli ‘günaydın’ furyası başlıyor...
Eskiden saçma bulurdum, şimdi iyi geliyor. Bakıyorum birisi balkonunda yeni açan çiçeğin fotoğrafını çekmiş koymuş, öteki penceresine konan kuşun, diğeri işine giderken yolda gördüğü güneşten mayışmış sokak kuçusunun ya da pisisinin, beriki hafta sonu kırlarda fotoğrafladığı kuzunun...

BU GECE HIDRELLEZ
Bütün bu canlılar nefes aldıkları, güneşi gördükleri, sağlıklı oldukları için, sadece bu yüzden mutlular. Ne fena ki o kendini en gelişkin canlı bulan insandan esirgenmiş bu mutluluk.

Yazının Devamı

Karakterleri gibi güçlü kuvvetli

4 Mayıs 2014

Ekranlarımızın en renkli karakterlerinden Hürrem Sultan olanca ihtişamıyla “Muhteşem Yüzyıl” dizisine veda ederken, Vahide Perçin de iyi oyuncunun izleyeni nasıl kendine bağlayabileceğini kanıtladı

Meryem Uzerli’den sonra Hürrem rolünü devralan Vahide Perçin’in yaşı herkese dert oldu. Ancak o, dizideki oyunculuğuyla kendisine karşı çıkan herkese su gibi bir oyuncu olduğunu kabul ettirdi.

İlk olarak 2003 senesinde “Bir İstanbul Masalı”nda Ahu Türkpençe’nin annesi Suzan olarak izlemiştik Vahide Perçin’i. “Şöhret” olmak için ileri sayılabilecek bir yaştaydı ama öyle bir yaşam birikimi ve içinden gelen öyle bir ışığı vardı ki kısa sürede yolda yürüyemeyecek kadar sevildi.
Hem de öyle mesafeli bir sevgi değildi bu, sanki hepimizin evinde yaşıyordu Suzan. Çocukluğundan beri gözlemlediği annelerin, teyzelerin ete kemiğe bürünmüş haliydi.
Yunan göçmeni Perçin ailesinin 13 Haziran 1965 doğumlu kızı Vahide’nin çocukluğu, Alsancak’ta, levantenlerin yaşadığı Bornova Sokağı’nda geçti. Tam bir sokak çocuğu olarak... Futbol oynamaya bayılıyordu, iyi bir sağ bekti. Beş yaş büyük abisi Güven’in torpili olmadan mahalle takımına alınmak gibi de bir derdi vardı. Tıpkı yıllar sonra

Yazının Devamı

ÜRKÜTÜRKEN DÜŞÜNDÜREN RESiMLER

2 Mayıs 2014

Galeri x-ist’in kapısından biraz korkarak girdim, itiraf etmeliyim. Çünkü daha önce Milliyet Sanat dergisini hazırlarken bazılarının fotoğraflarını görüp ekranın karşısına çakılı kaldığım resimlerinin kendileri kim bilir nasıl bir etki yaratacaktı üzerimde, bilemiyordum.
Bir garip dünya, Bahadır Baruter’in resimlerinde kurduğu... Aslında böyle deyip de kurtulunacak gibi de değil, çünkü fantastik bir dünyayı resmediyormuş gibi görünürken, bütün yaptığı evlerimizin içine girip görünen ‘mutlu’ aile tablolarının yaldızlarını kazımak... Ne çıkıyor altından?
Gelecekte kendilerininki gibi kan kusup kızılcık şerbeti içtim diyen aileler kuracak olan kız çocukları, koca bir gergedanın işgal ettiği, bir yatağın başında yüzlerinde savaş boyalarıyla kurban törenine hazırlanan karı kocalar, evin karanlığında zayıf bir mum ışığıyla aydınlanmaya çalışırken kendini mutlu olduğuna ikna eden anneler... Ve aklarını kan bürümüş ürkütücü bakışlı koca gözler... Aksi gibi de gözünüzün tam bebeğine dikilmiş durumdalar, kaçıramıyorsunuz bakışlarınızı...

SORULARIN CEVABI YOK
Serginin adı ‘Evim Güzel Evim’... Daha önceki sergisinin adı da ‘Senin Ailen Bir Yalan Yavrum’dı Bahadır

Yazının Devamı

iÇiNiZi DONDURAN BiR AiLE DRAMI

29 Nisan 2014

Gören birçok kişiden aynı cümleyi duymuştum: “Bu yılın en iyi oyunu.” Nitekim Türkiye Eleştirmenler Birliği de yılın oyunu seçti ‘Savaş’ı.
Ben de nihayet görebildim ve ilk önce son cümlemi edeyim: Ne yapın edin, yeni kurulan Pürtelaş Tiyatro’nun Kadir Has Üniversitesi’nde oynadığı ‘Savaş’ı görün...
İsveçli yazar Lars Noren’e hayran kalacaksınız öncelikle. Neden bugüne kadar bizde hiçbir oyununun sahnelenmediğini merak edeceksiniz bir de.
“Savaşı bir aile üzerinden anlatıyor” cümlesi size ne kadar beylik, çok duyulmuş ve aslında içi boş görünüyorsa, işte onun tam tersini yapıyor oyun.

SAVAŞIN İZLERİ
Bir anne ve iki kızının yaşadığı o evde sahici bir savaş atmosferi kuruyor. Savaş bitmiş sözde ama hayatın içinde öyle izler bırakmış, kalpleri öyle taşlaştırmış ki geriye kalanların ne savaşın bittiğine sevinmesi mümkün, ne hayatta kaldıklarına...

Yazının Devamı

Gül değil, kırçiçeği değil kardelen

27 Nisan 2014

Yıldız Tilbe 17’nci albümü “Şivesi Sensin Aşkın”da başkalarına verdiği şarkılarını söylüyor. Ve öyle bir yerde ki ne yapsa kabul görüyor. Bir Yeşilçam melodramını andırsa da kendince umut veren bir “başarı öyküsü” onunki

Yıldız Tilbe deyince gözümün önüne tarihi bir an geliyor, Flash TV’den. Almış mikrofonu eline, Kürtçe “Caney Caney” söylüyor, elinden tuttuğu İsmail Türüt’ün gözünün içine baka baka... Ogün Samast’a yazdığı güzellemeyle hatırlayacağımız Türüt, “Bendim buraların şahı, ağası” diye söze girecek oluyor; Yıldız hiç oralı değil, şarkı türkü oldu mu oraların şahı da, ağası da o... Türüt’le beraber Kürtçe türküde halay çekiyor, basbayağı... Oradan “Sarı Gelin”e giriyor ve “Gönül çalamazsın” ile son darbeyi vuruyor; Karin Karakaşlı’nın deyişiyle bir “Kürt-Ermeni-Alevi Bermuda şeytan üçgeni” yaşatıyor Türüt’e. O “Ne dikene dokun, ne gülü incit” diye tane tane anlatırken, apar topar kapanıyor program. Bize Yıldız’ın o dünyanın tekerine çomak sokmuş; öfkesini, tepkisini dalga geçerek ama dimdik söyleyen hali kalıyor yadigar...
Yadigar, onun aile arasındaki ismi... Tuncelili Alevi Zaza annesiyle Ağrılı Sünni Kürt babasının altı çocuğudan en küçüğü. 1966’da İzmir

Yazının Devamı

YA BiR DE PARA ÖDÜLÜ OLSAYDI?

25 Nisan 2014

Afife adaylarının açıklanmasının ardından kopan kıyameti izliyoruz hep birlikte. Önceki gün aralarında Ali Poyrazoğlu, Süheyl-Behzat Uygur, Levent Özdilek’in de olduğu tiyatro sanatçıları bir basın açıklaması yaptı, bundan böyle bu prestij kaybetmiş ödülü istemediklerine dair...
Daha önce yazmıştım, “Bu adaylar arasında ben niye yokum?” diye kızmayı tuhaf buluyorum. Mesele sistemse; şunu sık sık yaşayıp görüyoruz ki, sanatçıların çoğunun ödül alırken o sisteme bir itirazları olmuyor, ödülü reddetmek yerine ‘saygı duyuyorlar jürinin kararına’... İnsanlık hali!
Ne diyor Ali Poyrazoğlu?
“Oyunlara gelmiyorlar”.
Afife jürisi 33 kişiden oluşuyor. İstanbul’da 200 kadar oyun sahneleniyor ve hepsine yetişmek için böyle bir formül geliştirildi. Her oyunu en az dokuz üyenin görmesi gerekiyor ki, bu pek çok başka ödül jürilerindeki toplam sayıdan fazla. Yıl boyunca üyeler oylarını bilgisayardaki sisteme giriyor. ‘El değmeden’, kimse kimsenin verdiği oyu bilmeden, birbirini etkilemeye çalışmadan...

LİNÇ ETMEDEN BİR DÜŞÜNELİM

Yazının Devamı

İLLE SÖZLEŞME Mİ GEREKiYOR?

22 Nisan 2014

9 Mayıs’ta başlayacak olan İstanbul Tiyatro Festivali programındaki oyunlardan en çok heyecanlandıklarımdan biri ‘Gertrude-Çığlık’dı. Howard Barker’ın Shakespeare’in ‘Hamlet’ine bambaşka bir gözle bakan, annesi Gertrude’a yaklaşımındaki ahlakçı bakışı ters yüz eden metni ülkemizde ilk kez sahnelenecekti, Ata Ünal’ın rejisiyle.
Derya Alabora, Gonca Vuslateri, Alican Yücesoy, Turan Günay, Ruhi Sarı ve Özden Çiftçioğlu oynayacaktı.
Sezonda da sürmesini umduğum bir projeydi. Provaları da epeydir devam ediyordu.
Hafta sonu, provaların nasıl gittiğini sormak için Derya Alabora’yı aradım ve hiç beklemediğim bir cevapla karşılaştım:
Oyun oynanamayacaktı.
Bu oyun fikri Derya Alabora’nın başının altından çıkmıştı, biliyorum ne kadar uğraştığını, özellikle de kadro oluşturma kısmıyla... Ne olduğunu sordum, oyunculardan ayrılanlar olduğunu söyledi... Artık oyunun sahnelenmesine bir ay kala ne yeni kadro oluşturacak, ne
yeniden provaya girecek halleri yoktu; iptal edeceklerdi...

Yazının Devamı