“Bu yasa yüzünden yabancı yatırımcılar frene basacak”

26 Mayıs 2013

Alkolün tanıtım ve reklamına, satışına sınırlamalar getiren yasa ile ilgili TURYİD Başkanı ve işletmeci Kaya Demirer ile konuştuk. Demirer, bunun turizmi çok baltalayacak bir gelişme olduğu kanaatinde: “Herkesin morali bozuk, herkes ‘yarın ne olacağım’ diyor. Şimdi hem yurt içinden hem yurt dışından çok ciddi yatırımcılar frene basacaklar. ‘Bu nasıl bir ülke. Sürdürülebilir bir politikası yok’ diyecekler”

Bir haftadır Türkiye’nin gündeminde alkol ile ilgili düzenlemeleri içeren Torba Yasa var. Alkollü içkilerin her türlü reklam ve tanıtımını yasaklayan, alkol üretici ve ithalatçılarının herhangi bir etkinliğe sponsor olmasını engelleyen, dizi ve filmlerde “alkolü özendirici” sahnelere yer verilmesine ambargo koyan yasa tasarısı, perşembe gecesi, bir de son dakikada eklenen,
22.00 ile 06.00 saatleri arasında perakende içki satışını yasaklayan
önerge ile birlikte meclisten geçti.
Ama hâlâ kafalarda soru işaretleri muhtelif. Hangi yasağın nasıl uygulanacağı, bunun turizme ve gündelik hayatımıza nasıl yansıyacağı ile ilgili bir dolu belirsizlik var. Konuyla ilgili Turizm Restoran Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği (TURYİD) Başkanı ve işletmeci Kaya Demirer’in

Yazının Devamı

Sinemanın kalbi asıl burada atıyor

24 Mayıs 2013

Sadece Boğaziçililere değil, Türkiye’nin her yanından bütün öğrencilere açık Mithat Alam Film Merkezi. 13’üncü yılını kutluyor ve her yıl oradan bugünün ve geleceğin sinemacıları yetişiyor. Sinemanın kalbi burada atıyor

Mithat Alam, sinema tutkusunu gençlerle paylaşmak için film merkezi kurdu.

Sinemayla biraz haşır neşir onlanların illa ki duyduğu bir isim, Mithat Alam. Ama hakkında bilinenler farklı düzeylerde ve genellikle eksik. Boğaziçi Üniversitesi’nde Mithat Alam Film Merkezi diye bir yer olduğu biliniyor da mesela, kendisinin oraya ismi verilmiş bir eski akademisyen büyüğümüz olduğunu düşünenler var. Ya da film merkezi deyince işte aklına bir okulda 3-5 filmin bir araya gelmesinden oluşan bir arşiv, 5-10 tane de sinema kitabının olduğu bir kütüphene gelebiliyor akla. Oranın nasıl yaşayan bir yer olduğunu görmeden tahmin edemiyorsunuz, özetle.
Halbuki sözünü ettiğim merkez, Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi ekonomi mezunu bir işadamının, bütün hayatına eşlik eden tutkusu sinemayı gençlerle paylaşmak üzere kurduğu bir hayal evi. Önce üniversitede sinema dersleri vererek başlamış birikimini paylaşmaya, sonra da bu merkezi kurmuş. Üniversitede sinema bölümü

Yazının Devamı

Dostların arasında, güneşin sofrasında

21 Mayıs 2013

Genco Erkal, kendisine doğru düzgün açıklama yapılmadan 20 küsür senelik ‘evinden’ çıkarılınca yeni bir formül düşündü ve Eminönü’ndeki ailesine ait olan Ali Paşa Hanı’nı, tiyatro salonuna dönüştürdü. Salonun açılışı, 50’nci ölüm yıldönümünde Nâzım Hikmet’i anarak yapıldı

Eminönü’nün engebeli ara sokaklarında tıkır tıkır yürürken, sonunda yolun sonunda nasıl bir yere varacağımı ben bile hayal edemiyordum doğrusu. Dükkanlar bir bir kapanıyor, demirci, kunduracı çoktan vurmuş kilidi, esnafın bir kısmı da kapıya dayanmış ilgiyle izliyor, akşam saatinde sokaktan geçen alışılmadık insan toplululuğunu. “Tiyatroya mı?” diye sordukları, yol tarif ettikleri oluyor. Belli ki tiyatro buraya bir hareket getirmiş, bir ‘konuk’, evsahiplerinin merakını celbeden.
Karanlık sokağın sonunda renkli ampulleri görünce “Bu olmalı” diyorum, önünde de bir kalabalık var zaten. Nitekim Ali Paşa Hanı tabelasını görüyorum az sonra. Altında da Dostlar Tiyatrosu yazıyor. Kendimi bildim bileli Beyoğlu’nda, Muammer Karaca Tiyatrosu’nun sokağının başında görmeye alıştığım tabela. Buraya da pek yakışmış.
Genco Erkal, kendisine doğru düzgün açıklama yapılmadan 20 küsür senelik ‘evinden’ çıkarılınca, ağlayıp

Yazının Devamı

“Asıl trajedilere şimdi geliyoruz”

19 Mayıs 2013

“Muhteşem Yüzyıl” dizisi bu hafta 100’üncü bölüme ulaştı. Senaristi Yılmaz Şahin, gelecek sezon ile ilgili heyecanlı: “Asıl baştan beri bizi heyecanlandıran hikayeye girdik şimdi. Şehzadelerin taht oyunlarını, kardeşlerin ve Süleyman ile Hürrem’in trajedilerini izleyeceğiz. Çıtayı daha da yükselttiğimiz bir süreç başladı”

Topkapı Sarayı’nın bahçesinde yapılan çekimlerde Şahin hissettiklerini şöyle anlatıyor: “Bunları gördüğün zaman ete, kana bürünüyor, insana dönüşüyor kahramanların. O zaman ‘Hiçbir tabu, zırh yok aslında, arkasında insan var’ diyorsun.”

Yayınlandığı andan itibaren en çok tartışılan, konuşulan, meclisin, siyasetçilerin, Başbakan’ın bile gündemine giren, reyting listelerinin zirvesini hiç bırakmayan, seveni de kızanı da bol dizi “Muhteşem Yüzyıl” bu hafta 100’üncü bölüme ulaştı. Süleyman, Hürrem, Pargalı, Hatice, Valide Sultan, şehzadeler, evet bütün bunlar hayatımızın ortasında 100 bölümdür. Ama bunların bir de yaratıcısı var, masa başında oturup onların hikayelerini, ağızlarından çıkacak cümleleri yazan, neyi neden yaptıklarını anlamak için günlerini gecelerini geçiren bir genç adam... Özlemle andığımız Meral Okay ile birlikte çıktıkları serüveni, bir

Yazının Devamı

“Ağladım Zeki Müren’le, coştum Müzeyyen’le”

17 Mayıs 2013

Aylin Aslım’ın albümü ‘Zümrüdüanka’, hem ağlatmayı hem coşturmayı başarıyor

Biraz gecikti Aylin Aslım’ın albümüyle ilgili bir şeyler yazmam ama dinlemekten yazmaya fırsat bulamadım. Her şarkıyı tekrar tekrar dinleyip, bazılarına takılıp kalarak epey gün geçirdim ‘Zümrüdüanka’yla birlikte... Artık çok iyi müzik dinliyor olmak dışında bende bıraktığı duygunun adını koyabilirim... Gençliğin yaz akşamüstlerinin esintisi geliyor bana bu şarkıları dinlerken. Belki denizden dönülmüş olabilir, güneş yavaş yavaş elini eteğini çekmektedir, muhtemelen birine aşık olunmuştur ve gece için hayaller kurulmaktadır. Öyle bir dönem işte... Biraz yorgun olabilirsin ama kesinlikle heyecanlı, umutlu, insanın içinin kıpır kıpır olduğu bir zaman dilimi.
Böyle söylüyorum ama Aylin Aslım’ın şarkıları kıpır kıpır falan değil, önce onu söyleyeyim. Ama insanın içini hoplatıyor, daha etkilisi. Hüzünlü evet, Milliyet Sanat’ta Eray Aytimur’a anlatmıştı albümü, o bile şaşkındı kendisinden çıkan aşk şarkılarına. “Karanlık parçalar” diyordu, “Pembe pembe aşk şarkıları değil tabii.” Ama işte dediğim gibi, o karanlığın garip bir cazibesi var, belki albümde ‘genç işi’ olan da bu.
Teoman’la düet yaptıkları

Yazının Devamı

PRENSESLER VE YEDi CÜCELER

14 Mayıs 2013

Özellikle sinema, televizyon camiasında, medyada geçerli olan ve oradan gündelik hayata yayılan ‘genç ve zayıfsan hayat sana güzel, her alanda bütün başroller senin, geri kalanlara da yardımcı roller dağıtılsın’ hali, gerçekten kabak tadı verdi

Pazar söyleşisi için yıllar sonra buluştuğum Füsun Demirel’in mutluluğu çok etkiledi beni. 30 yıla yakın oyunculuk yaptıktan, meslek örgütlerinde çalıştıktan, başkalarının mutsuzluklarına çare olmak için didindikten sonra dönüp kendisine bakmış bir kadının, 50 yaşında kendisi için bir şey yapıp ikiz çocuk doğurmasının çok saygı duyulası bir karar olduğunu düşündüm.
Ama daha önemlisi hırsla ‘tırmalanmamış’, stratejilerle planlanmamış bir kariyerin kendi yolunu bulup su gibi akmasına şahane bir örnek olduğu için bir kat daha heyecan duydum Füsun Demirel’i görmekten. Sadece yetenek ve çalışkanlık gibi bu dönemde hiç de ‘geçer akçe’ olmayan özelliklere sahip olarak... Kafayı hiçbir zaman daha zayıf, daha genç, daha güzel görünmeye takmadan... Olduğu gibi, kendi sahip olduğu özellikleriyle...

Kaçıncı örnek?
Üstelik daha 17 yaşında gencecik bir kızken tanışmış, bu piyasada aranan asıl nimetin yetenekten önce fiziki görünüm

Yazının Devamı

“Pamuk Prenses olmak istedim, beni yedi cücelerden biri yaptılar”

12 Mayıs 2013

Füsun Demirel, 25 yıllık evli bir kadınken, 50’sinde ikiz çocuk sahibi oldu ve boşandı. Şimdi hayatında Aslı ile Mehmet ve “Yalan Dünya” var. Kariyeri yaş aldıkça yükseliyor. Küçükken Pamuk Prenses olmak isterken cüce rolü oynadığını anlatıyor: “Altı yaşında yardımcı oyuncu olmak alnıma kazınmış. Asla prenses olamadım. Ama bu da belki şimdi kariyerimi sürdürmeme yarıyor”


Fotoğraflar: ERCAN ARSLAN

Kapıyı çalıyorum, tanımadığım bir hanım açıyor... Salonda beklerken bir köşedeki ödülleri inceliyorum... Ve duvardaki Balkanlar’dan göç etmiş aile fotoğraflarını. O kadar sessiz ve sakin bir evdeyim ki az sonra kopacak cümbüşü tahmin etmem mümkün değil. Ama işte zil çalıyor, önce pat pat ayak sesleri, sonra küçük bir kız giriyor içeri, ardından ışın kılıcıyla bir oğlan çocuğu... Arkalarından kahkahalar içinde bir Füsun Demirel... Derken yeğeni Berna, onun arkadaşı Şive, çocukların Necla ablaları... Ve ailenin ayakkabı, gözlük, ne bulursa yiyen dört ayaklı mensubu Karmen. “Yalan Dünya”nın Servet’i Füsun Demirel’in ‘gerçek dünyası’ bu. Beş yıl önce, 50’sindeyken 25 yıllık evli ve çocuksuz bir kadından bekar ve ikiz çocuklu bir anneye geçiş yapan Demirel ile konuşacak öyle çok

Yazının Devamı

Şarabın üstatlarıyla bir gece

10 Mayıs 2013

Geçen hafta Veritas’ın düzenlediği ‘Masters of Wine Weekend Istanbul’ etkinliğinin son gecesindeydim. 5 gün boyunca 7 ünlü şarap üstadı, yerli üreticilerin şaraplarını tatmış, aralarından en iyilerini seçmişti. Artık resmi olmayan sonuçlar kulaktan kulağa konuşulmaya başlanmışken, Mikla’nın masasındaydık

İlk izlenimim şu ki; şarap camiası epey içine kapalı. Herkes birbirini tanıyor, sen çok girişken değilsen kendini uzaylı gibi hissedebiliyorsun. Neyse ki Mikla’nın yöneticisi Sabiha Apaydın beni birkaç kişiyle tanıştırdı, bazı saçma sorularıma cevap verdi, çok yabancılık çekmedim. Sorduğum sorulardan ilki, bir kültür-sanat yazarı olarak gözümün ilk seçtiği kişi olan Cezmi Baskın’ın buradaki varlık sebebiydi. Meğer Baskın şarap üreticiliğine başlamış, markasının adı da Cezz’miş. Nitekim biz o gece Bozcaada’nın Malbec üzümlerinden yapılan şarabı deneme şansı bulduk.
Önce dünyada 200 kadar olduğu söylenen özel damak hafızasına sahip şarap üstatlarından hangileri aramızdaydı, sayalım: Birincisi ‘The Times’ın şarap yazarı Tim Atkin ki, konuyla az çok alakalı herkes bu isme aşina... Sonra Christie’s Amerika ve Asya Başkanlıklarını yürütmüş olan Charles Curtis; International Wine

Yazının Devamı