Umut dolu bir ‘Merhaba’

6 Kasım 2023

“Efendim, aklımın bin türlü işi var. Şu iş nasıl kotarılacak, bu yazı nasıl yazılacak, şu borç nasıl ödenecek? Bunları düşünmekten; karşılaştığım insanlarla nasıl esenleşeceğim? Saate bakıp ’sabah şerifler hayrolsun’ mu diyeceğim? Ben kimim, bunları yerinde kullanmak kim? Kestirmeden ‘merhaba’ der geçerim, diye düşündüm. Üstelik, farkındaysanız, ‘Merhaba’nın tokça, erkekçe bir çınlayışı var. Hepsi bu kadar da değil; eski harflerle yazdığınızda yelkenli figürü çıkıyor ortaya. Son bir gerekçe daha sunayım: ‘Merhaba’nın kökendeki anlamı, ‘benden size zarar gelmez.’ Bunca özellik ve güzelliği varken, başka söze ne gerek var! Dii mi ya!”

Halikarnas Balıkçısı bu cümlelerle anlatıyor, en sevdiği, dilinden düşürmediği sözcüğün kendisine ne ifade ettiğini. ‘Erkekçe’ çınlayışı bir yana bırakırsak, hem her duruma uyan hem de anlamıyla insanın içini ferahlatan bir sözcük: Merhaba. Benden sana zarar gelmez. 50.

Yazının Devamı

Tiyatronun Beyoğlu turu

2 Kasım 2023

Yeri geldikçe tekrarladığım gibi, Beyoğlu’nun hayatımda özel bir yeri var. 11-19 gibi insan hayatında kritik önem taşıyan yaşları bir caddede mekik dokuyarak geçirdiysen oranın dokusu, kokusu senin karakterine de siniyor. Çiçek Pasajı da başka bir şey ifade ediyor sana, İstiklal’in sinemaları, tiyatroları, kafeleri de. Artık pek çoğu yerinde olmasa da sen oradan ayağını kesemiyorsun. Işıl Kasapoğlu küratörlüğündeki 27. İstanbul Tiyatro Festivali’nin programında İstiklal Caddesi’ne özel bir alan açması biraz da bu nedenle beni mutlu etti, “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu” yazıklanmasına daha faydalı bir alternatif olarak.

Bu çerçevede bugün, kulaklığınızda Mor ve Ötesi’nin son albümünden “İstiklal” çalarken caddede bir boy yürüyüp 150 yıllık Büyük Zarifi Apartmanı’na (Kâtip Mustafa Çelebi Mahallesi, Pembe Çıkmazı 4 numara) varabilirsiniz. Mimar Dimitrios Panayotides’in imzasını taşıyan yapı, saat 17.00 itibarıyla tarihi gerçeklerden yola çıkan kurmaca

Yazının Devamı

Bu sefer dersimizi aldık mı?

30 Ekim 2023

Uzun süredir öğrencilik yıllarım üzerine bu kadar düşündüren bir oyun izlememiştim. Eugene Ionesco’nun “La Leçon / Ders”i. Fransız edebiyatı dersini öğrencileriyle olabilecek en eşitlikçi ilişkiyi kuran, onlara sınıfta Roal Dahl’lar okuyan, sahnede absürt tiyatro örnekleri çalıştıran, hem yazar hem aktör olup bir yandan kendi topluluğuyla “La Cantatrice Chauve / Kel Şarkıcı” oynayan bir öğretmenden alma şansında sahip olmuştum. Bir yandan baskıcı ve ezberci eğitim sisteminin ne olduğunu, insanın okula başlarken sahip olduğu taze ve parlak zihne neler yaptığını hemen her öğrenci gibi iliklerime kadar hissetmiş hem de sevgili hocamız Gilbert Millet sayesinde aslında nasıl olabileceğini deneyimlemiştim. Bu sene Oyun Atölyesi’ndeki çevirisiyle “Kel Diva”, Kumbaracı50’de “Ders” sahnelenirken bana Ionesco’yu tanıtan – sevdiren hocamızı da anmak istedim.

Ionesco’nun 1951’de yazdığı “Ders”, bir öğrenci ile bir öğretmenin ilk (ve son) dersini anlatıyor. Oyun başlıyor, kapı

Yazının Devamı

Pastırma yazı mı?

26 Ekim 2023

İstanbul’da ve belli ki ülkenin daha pek çok köşesinde güneşli, sıcak günler yaşamaktayız. Hâlâ pencereden bakıp “Hava çok güzel” diyebildiğimiz günler. Tabii bir yandan ekim sonu – kasım başına geldiğimiz için sokağa çıkarken üzerimize ince bir şey aldığımız ve kan ter içinde kalıp çıkarttığımız günler. Çünkü bu aslında bildiğimiz ekim değil, başka bir şey. Hep beraber sığınmaya çalıştığımız “pastırma yazı” da değil. Google’a bir yazın, son dönemde ne kadar çok arandığını, yazılıp çizildiğini görüp şaşıracaksınız: “Pastırma yazı ne zaman başlar, ne zaman biter?” Şubata kadar sürer, sonra da zaten normal yaz başlar cevabını alabilirsek arkamıza yaslanıp güneşin tadını çıkaracağız.

Güzel olurdu buna inanmak ama pastırma yazında atletle çıkılmazdı sokağa, kendimizi kandırmayalım. Bu yıllardır duyduğumuz “iklim krizi”nin gözümüzü başka yöne çevirerek görmezden gelemeyeceğimiz sonucu. Artık tadımızı

Yazının Devamı

En eski destana yeni bir bakış

23 Ekim 2023

İnsanlık tarihinin en eski edebiyat örneklerinden biri, en eski destanı, “Gılgamış”. Yüzyıllar boyu sözlü olarak anlatıldı, daha sonra çivi yazısı ile kil tabletlere aktarıldı. En eski parçaları M.Ö. 3. bin yıla kadar uzanıyor. Destana konu olan Gılgamış M.Ö 3000’de Mezopotamya’nın güneyinde bulunan Uruk’ta hüküm sürmüş beşinci kral. Destanda yarı insan yarı tanrıdır, yenilmez bir savaşçıdır ve ölümsüzlüğün peşindedir.

Yıllar yılı pek çok edebiyat eserine ilham olan, perdeye ve sahneye aktarılan “Gılgamış”ın son derece sıradışı bir yorumuyla tanışacak İstanbullu tiyatro seyircisi, bu ay. Mesut Arslan ismini tiyatro takipçileri iyi biliyor. Yirmi yıldan fazladır Belçika’da tiyatro yapan, klasik tiyatro anlatımının kalıplarını kıran işlere imza atan bir yönetmen. Belçika’da perde açan ve büyük ilgi gören oyunlarını br süre sonra Türkiye’ye taşıdığına, Türkiyeli oyuncularla yeniden sahnelediğine daha önce de tanık olduk. Son olarak 2018 senesinde

Yazının Devamı

Edebiyatta ve sinemada ‘1 Şey’in izinde

19 Ekim 2023

Birkaç haftadır severek dinlediğim bir podcast var. Aslında yeni değil, üçüncü sezonuna girmiş bir program, ama ben yeni formatı ile keşfetmiş oldum, geçmişe doğru devam ediyorum dinlemelerime. Adı “1 Kitap 1 Film” iken “1 Kitap 1 Film 1 Şey”e dönüşen yayında Eylül Görmüş ve Tuğçe Arslan Üçer bir duygudan, bir olgudan, bir ‘şey’den yola çıkarak sohbet ediyorlar, sözün içinden o şeyin onlara çağrıştırdığı filmler ve kitaplar geçiyor. Kitaplardan alıntılar yaptıkları, filmlerden sahneler anlattıkları, kişisel deneyimlerini, hayata dair düşüncelerini paylaştıkları çok doyurucu ve ufuk açıcı sohbetler… 

Bu sezon en çok dinlenen bölümlerinin ‘şeyi’ “Evlilik: Mümkün mü hâlâ?”. Biri evli diğeri ise evliliğin “fikrini bile kafasında yeşertmemiş” iki kadın olarak edebiyatın da sinemanın da gözdelerinden olan bu temayı masaya yatırıyorlar. 

Kolombiyalı yazar Hector Abad Faciolince’nin “Angosta”

Yazının Devamı

‘Ama’sız, ‘lakin’siz bir özür

16 Ekim 2023

Babasının haberi / rızası olmadan dünyaya bir çocuk getirme kararı, zor bir karar. Sadece kendin değil doğacak çocuk adına da bir karar veriyorsun. Onun büyürken karşılaşacağı muhtemel zorlukları, eğer varlığından haberdarsa onu istememiş bir ebeveyn sahibi olmanın vereceği acıyı sen göze almış oluyorsun ama yaşayacak olan o. Buna hakkın olduğuna karar vermek büyük bir sorumluluk.

İşin baba cephesinde seçenekler sınırlı. Baba olmak istememek her insanın hakkı elbette ama bunun yolları var, onları kullanmamışsan yapabileceğin fazla bir şey yok. İstememiş olsan da doğan çocuğunu sahiplenebilir ya da yok sayabilirsin, bu ne kadar mümkünse. Dünyaya geldiğinden bile haberdar olmaman da bir üçüncü şık tabii ve biz şu anda Metin Akpınar cephesinde bunu izliyoruz. Üstelik orada doğurmaya karar vermiş ama doğan çocukları sahiplenmemiş, bırakmış bir anne söz konusu. Anlatılanlara göre de Metin Akpınar ikiz kızlarının varlığından onlar 24 yaşındayken haberdar olmuş.

Bizler de Türk halkı olarak ikizlerden Duygu Nebioğlu’nun Akpınar’ın kızı olduğu mahkeme kararına

Yazının Devamı

Antalya’nın sarsıntısı Ankara’ya dokundu

12 Ekim 2023

Anlaşılan o ki, bir film festivalinin sadece bir film festivali olarak başlayıp bittiğini göremeyeceğiz bu sene. Antalya Altın Portakal Film Festivali 60 yılı devirmeyi başarmıştı, biz 60. yılını göremedik. Süreci “Kanun Hükmü belgeseli festivale birkaç hafta kala yarışma seçkisinden çıkarıldı, bunun üzerine önce uzun metraj, belgesel ve kısa film yarışmalarının jürileri film geri alınmadığı takdirde görevlerini yapamayacaklarını bildirdiler, ardından yarışmadaki neredeyse bütün filmler çekildiklerini açıkladılar, festival yönetimi bir sabah filmi geri aldığını açıkladı, aynı akşam da tekrar çıkardı. Sonunda festival iptal edildi” şeklinde özetlemek mümkün. Kulağa tuhaf geliyor ama mümkün. Ve üzücü tabii, Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak filmler vardı, belki Altın Portakal’ın para ödülüyle bir sonraki filmine kaynak yaratacak yönetmenler vardı, bir yıl boyunca bu festivali bekleyen Antalya seyircisi vardı. Sektöre can suyu, seyirciye şenlik oluyor film festivalleri. Şimdi

Yazının Devamı