Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yine kız çocuklarının bedeni, ruhu, hayatı, geleceği üzerinde ‘büyüklerin’ kararlarının hüküm sürdüğü bir hafta geçirdik.
Antalyalı M.A. biri. 14 yaşında daha. Sosyal medyadan biriyle tanışıyor: 21 yaşındaki Ali Berkan B. Turistik tesisilerde animatörmüş. Görüşmeye başlıyorlar. Küçük kız evinden kaçınca ortaya çıkıyor aralarındaki ‘münasebet’. Ve cinsel istismardan gözaltına alınan adam hakkında 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılıyor.
Nasıl kurtuluyor bu işten dersiniz? Küçük kızla evleneceğini söyleyerek! Aile de vazgeçiyor davadan, sen sağ ben selamet. Olayın ‘namus’ kısmı hallolmuş oluyor çünkü nikâh kıyılınca. Mahkemenin de işi bu zaten. Her suçu aklayan ‘kutsal’ aile şemsiyesini korumak.
Fakat daha ötesi var: Tecavüzcüyü aklamak için kızın yaşını büyüten mahkeme de gördük bu hafta.
Dünkü Milliyet gazetesinde Türker Karapınar’ın haberiydi; yine yaş 14, yine cinsel istismar. Bu kez hamile kalıyor küçük kız, doğum için hastaneye gidince durum çıkıyor ortaya ve ailesi onu istismarcısıyla evlendirerek çözmek istiyor meseleyi. Kız 15’ten küçük, ne olacak? Nüfusa geç kaydedildiği iddia ediliyor, allem ediliyor, kallem ediliyor, kemikten yaş tespiti için sağlık kuruluna sevk ediliyor. 15-16-17 yaşlarında olduğu cevabı geliyor Keçiören Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden “Zaten dış görünüşü de öyle gösteriyor” diyor mahkeme, yaş büyüyor, dava düşüyor.
‘Rızasıyla ilişkiye girdi’ diyebilir, baş göz edip kapatabiliriz konuyu. Peki bir de ‘alıkoyma’ suçu vardı, o ne oldu? Onu da “15 yaşından büyük bir kızın bir yere gitme ve kalma konusunda kendi iradesi esastır” diyerek hallediyorlar. Hiçbir konuda kendi iradesi esas değil ama bunda esas.
Peki bu kızlar daha çocuk, onların hayatı ne olacak? Aileler diyor ki seviyorlarmış birbirlerini. Olacak iş mi? 14 yaşında evlenmekten-aile kurmaktan söz edilebilir mi?
O kurulacak ailelerden hayır gelir mi?
Bu kızlara ‘yetişkin’ muamelesi yapmak işinize geliyor, görüntüyü kurtarıyor olabilir ama bu gerçeği değiştirmiyor ki. Türkiye ‘çocuk gelin’ belasıyla baş etmeye çalışırken mahkemelerin daha sorumlu davranması gerekmiyor mu?

Günün güzel haberi

Haberin Devamı

Epey bir zamanın en güzel haberlerinden biri, Çağla Büyükakçay’ın TEB BNP Paribas Istanbul Cup turnuvasını kazanması, WTA şampiyonluğu kazanan, dünyada ilk 100’e giren ilk Türk kadın tenisçi unvanlarını almasıydı. Fakat kendi insanının, hele hele kadınlarının başarılarına sevinmekte hep güdük kalan ülkemizde pek de yer yerinden oynamadı.
Pazar günü Hürriyet’te Ayşe Arman’a verdiği röportajda yakındığı gibi, bir futbol takımının sıradan bir antrenmanı kadar ilgi çekebildi olsa olsa. Hatta turnuvayı küçümseyenler, Çağla Büyükakçay’ın başarısını dünyadaki iyi tenisçilerin terör korkusuyla İstanbul’a gelememesine bağlayanlar bile oldu.
Röportajda söyledikleri de ayrı eleştiri konusu oldu üstelik. Ne diyor, “Ben buraya duvarları kıra kıra geldim” diyor, haklı olarak, “Kızlara örnek olmak istiyorum” diyor.
Bunun karşılığında “Bırak da seni başkaları övsün” diyen mi istersin, “Futbol oynasaydın o zaman” diyen mi, “Bana mı kazandın sanki?” diye soran mı...
Ayıptır sahiden. Altı yedi sene öncesine kadar teniste adı olmayan bir ülkeden çıkıp bileğinin hakkıyla dünyada 82. sıraya oturmuş bir kadın sporcu. Gurur duyamıyorsanız bile bırakın da sevinsin.