Çilekli pasta

6 Mayıs 2013

Ondokuzuncu şampiyonluk kutlu olsun. Galatasaray, inanılmaz puan kaybına (28), personel ve eleman tartışmalarına, uzun süre kafa karıştıran çilek ve krema formüllerine, işin tadını kaçıran suç ve ceza dosyalarına rağmen nihayet tam tadında, parmak yalatacak bir pastayla servis yaptı taraftarlarına.
Rıza Çalımbay’ın tünelden sahaya girer girmez cezalı Fatih Hoca’ya yönelmesi, meslektaşını kutlaması övgüye değer bir incelikti.
Galatasaray futbol takımı, şımarıklıktan uzak ölçülü bir keyif ve dozunda ciddiyetle başladı maça... Gol için fazla gecikmedi. Rajnoch’un Burak Yılmaz’a yüklenip bir de kolundan çekerek düşürmesi elbette fauldü. Burada anlaşılamayan şey, Çek futbolcunun masumiyet (!) ifadesiydi... Selçuk, topu ustaca bir vuruşla kaleciye en uzak köşeden ağlara gönderdi. Güzel bir frikik golü. Artık bu topları kimin kullanacağına, bundan böyle Selçuk karar verir, haberiniz ola.
Şampiyonluk kutlamasına fazla heveslenmemişti Galatasaray. Ama oyun içindeki güzelliklerle bayramı resmen ilan ettiler.
Günün parlayan oyuncusu, Emanuel Eboue’ydi... Önce Burak’a asist yaptı, harika bir pastı bu... Burak da çok güzel vurdu. Sonra aynı Eboue’nin Selçuk’a attığı çok akıllı uzun

Yazının Devamı

Yarı final, yarım rüya!

3 Mayıs 2013

Bundan böyle hiç birimiz Lizbon’u hatırlamak istemeyeceğiz. Özellikle Estadio Luz’da, adı “ışık” olan stadda yaşadığımız karanlık geceye dönmeyi hep reddedeceğiz...
UEFA Avrupa Ligi’nde gururla bir yarı final yaşadık. Ama rüyalarımız da hayallerimiz de yarı yolda tükendi.
Benfica karşısında peşpeşe yaşadığımız talihsizlikler zinciri, Fenerbahçe’nin elini - kolunu bağladı.
Kader ağlarını İstanbul’da örmeye başlamıştı. Mehmet Topal ile Webo’nun sarı kart görerek cezalı duruma düşmesi, Meireles’in sakatlığı, Fenerbahçe’nin Lizbon’daki rövanş maçını beklenmedik biçimde zorlaştırmıştı.
Fenerbahçe, mutlak gol (ve goller) bulması gereken gecede, inanılmaz biçimde hücumdan kopuk oynuyor, savurduğu her top, Benfica’nın beşli hücum setiyle kalesine gol tehlikesi olarak dönüyordu.
Oyunun merkezindeki en önemli iki adamın (Meireles ve Topal) yokluğu, Fenerbahçe’yi kendi savunmasına yapışık, içe gömülü bir konuma getirdi. Selçuk’un savunmaya yardımı öncelikli iş olarak kabul etmesi, Benfica baskısını davet eden bir durum yarattı. Cristian savunma ile hücum görevlerini dengeli biçimde gerçekleştirmeye çalışıyordu ama sarı karttan sonra etkinliğini yitirdi. Olası final maçında

Yazının Devamı

Bir Akhisar öyküsü

1 Mayıs 2013

Seksenli yılların ortası... On dört yaşında bir çocuk, İzmirspor alt yapısında futbol öğreniyor. Aslında sağ ayaklı ama, solunu da kullanıyor. Oyunun her iki yönüne katılan, hocasını dikkatle dinleyen, arkadaşlarıyla güle oynaya eğlenerek öğrendiklerinden bir fazlasını yapmaya çalışan bir çocuk bu. Hocası, savunmada en temel ilkeyi anlatırken, topu kapmaya odaklanıyor. Kapamadığı topun pas yolunu kesmeye koşuyor. Kazandığı topu savurmuyor, akıllıca kullanmanın yollarını arıyor.
Hoca, her anlattığını dikkatle uygulayan, sonra kendinden de katmaya çalışan bu çocuğu ödüllendiriyor günün birinde:
“-Sen çok iyi bir futbolcu olacaksın. Sende fazlası da var, antrenör de olacaksın!”
“- Antrenörlük mü hocam? Nerdeee!”
“-Bak görürsün, günün birinde antrenör olduğun zaman, senin yardımcın da ben olacağım!”
“-Estağfurullah hocam!”
“-Tabii, burada benimle gevezelik etmeyi sürdürürsen, avucunu yalarsın. Hadi koş bakalım şimdi!”

Yazının Devamı

İstekli ve kararlı

29 Nisan 2013

Aykut Kocaman’ı anlamaya çalışıyorum. Şampiyonluğu kaybettiklerini kabul ediyor. Elde kalan iki hedeften en önemlisi Benfica’yı eleyip UEFA finaline adını yazdırmak. O finali kazanmak. O yüzden Kayserispor karşısına değişik bir on bir çıkardı. Mehmet Topal ve Webo gibi Lizbon’a gidemeyecek cezalılar, savunmada Orhan Şam, Hasan Ali Kaldırım, Serdar Kesimal gibi forma için “sıra bekleyenler”, Krasiç ve Stoch gibi “gözden düşenler” vardı sahada... Kuyt, Sow ve Caner kulübede bekliyordu. Bu kadronun Kayserispor karşısında yapabilecekleri merak konusuydu. Kocaman daha baştan “favori evsahibi” özelliğinden vazgeçmişti.
Kayserispor, Prosineçki yönetiminde kazandığı kalite ve üst sıralara tırmanma duygusuyla “çok ciddi” bir konuktu. Nitekim erkenden Cleyton’la golü bulup öne geçince Fenerbahçe’nin canı yandı. Pirinç ve bulgur öykülerini anımsadılar hep birlikte... İşin ciddiyetini anladılar.
Sonrası sahadakilerle kulübedekilerin bir bütün olarak aynı soluğu alıp verdiği, kazanmak için olağanüstü istek ve kararlılık gösterdiği ciddi bir oyundu.
Kocaman, geriye düşen takımının maçı çevirmesi için devre sonuna kadar sabırla bekledi. Olmadı. İkinci yarıya başlarken, Orhan Şam ve

Yazının Devamı

Söz savunmanın

28 Nisan 2013

Başlığa bakıp şaşırabilirsiniz... Beşiktaş’ın kaçırdığı en az beş gol var. Sadece Fernandes ve Olcay’ı kastediyorum. Dentinho ve Mustafa’yı saymadan veriyorum bu sayıyı... Yani hücumda bu kadar etkin ve baskılı görünürken savunmayı öne çıkarmanın anlamı ne, derseniz haklısınız! Ne var ki ikinci yarıda Orduspor’un umutsuz bir çabayla hücum ettiği dakikalarda Sivok, Hilbert, Escude ve Emre canla başla direndiler, dayandılar, kaleci Cenk’e hata yapabileceği bir pozisyon yaşatmadan işlerini dikkatle yaptılar. Arada Veli’nin ceza alanında rakibine müdahalesi de penaltı tartışmasına çanak tuttu. Ama gerçek şu ki Beşiktaş önde götürdüğü bir maçta, çok az örneği görüldüğü gibi keyif kaçıracak bir gole izin vermedi.
Oyunun bütününe dönersek... Geçen haftanın ağır Akhisar yenilgisinden sonra elbette morali çökmüş bir ev sahibi vardı sahada. Ama tribünde de “Çarşı” söz aldı... Sabahattin Ali’nin ölümsüz dizeleri “Aldırma Gönül” ile yaralarını sardılar futbolcuların...
Beşiktaş, Samet Aybaba’nın “ Bir bakalım” dediği adamlarla “eklektik” bir onbirle çıktı sahaya... Fernandes’in liderliğinde herkes kendini gösterme çabasına girişti. Bu çabalar zaman zaman uyumsuzluğu, yanlış tercihleri

Yazının Devamı

Öfkeni direklere yaz

26 Nisan 2013

UEFA yarı finalinin öyküsü direklerde yazıldı... Önce Sow, sonra penaltıda Cristian, ardından Kuyt’un vuruşlarında meşin yuvarlak ağlara değil, direklere gitti.
Bir tane de Gaitan’dan... Skorun 3-1 olması işten bile değildi.
Futbolda böyle sinir bozan talihsizlikler ya da üç-beş santimle yaşanan aksilikler elbette öfke yaratır... Hele o golleri kaçıran sizin takımınız, sizin temsilcinizse... Benfica karşısında olağanüstü kontrollu, yardımlaşmalı, disiplinli oynayan, büyük özveriyle mücadele eden Fenerbahçeli oyunculara direkler ek bir yük getirdi dün. Rakibi kontrol etmenin yanı sıra “öfke kontrolu” da önem kazanmaya başladı.
UEFA yarı finaline kadar yenilgi yüzü görmeyen Benfica, olağanüstü sayılacak bir özgüvenle başladı maça. Ne var ki Fenerbahçe de çok sağlam bir duruşla karşıladı rakibini. Gökhan ve Ziegler sağ ve sol kulvarda ikiz görevlerini başarıyla gerçekleştirirken Egemen, Yobo ve onlara orta alandan yardım eden Mehmet Topal Cardozo’nun topu alıp kullanmasını, pozisyona girmesini başarıyla önlediler. Paraguaylı golcünün son vuruşlarındaki engelleyicisi Egemen’e ayrıca bravo!
John’un Gökhan’a yaptığı penaltı, Fenerbahçe’nin o ana kadar Webo,

Yazının Devamı

Yuvarlak masaya çağrı

24 Nisan 2013

Nihayet sonu göründü, merak edilen ve bilinmeyen sırlar birer birer çözüldü. Şampiyonlar Ligi temsilcilerimiz belli. Bitime dört hafta kala matematik tablo bir yığın olasılık sunsa da hayat farklı akıyor. O nedenle Galatasaray 2012-13’ün şampiyonu olarak kabul ediliyor. Aynı biçimde Fenerbahçe de lig ikinciliği ile bitirecek sezonu. Üçüncülük ve dördüncülük için Beşiktaş, Bursaspor, Kasımpaşa (hatta Gençlerbirliği ve Kayserispor) mücadele edecekler. UEFA Avrupa Ligi için bilet kapmaya çalışacaklar.
Mersin İdmanyurdu’nun düşmesi kesinleşti. Ligin 40 puandan daha az kazanan alt sıradaki 9 takımı ise tam anlamıyla dokuz doğuracak son dört haftada... Sezon başından beri tekrarladığımız ezberler bozulacak, yepyeni başarı öykülerine, belki de mucizelere tanık olacağız, futbolun zirvesine değil, eteklerine bakacağız.
Yeşil sahalardan bir an için uzaklaşarak ligimize daha geniş bir pencereden bakarsak...
Sıkıntılı, verimsiz, kalitesi sınırlı... Tartışmalı, çatışmalı, kavgalı...
Gideri yüksek, geliri az bir sezonu bitirmeye çalışıyoruz.
Geçen sezon, polis-adliye-cezaevi üçgeninde, UEFA-TFF-Kulüpler tartışmalarıyla yaşandı. Bu sezona damgasını vuran olay, futbolumuzdaki

Yazının Devamı

Filmin sonu

22 Nisan 2013

Evet, Fenerbahçe’nin final haftalarındaki en zor deplasmanıydı Ankara yolculuğu... Ama yine de böylesi beklenmiyordu. Kocaman’ın, UEFA Avrupa Ligi ve Türkiye Kupası ile birlikte Süper Lig’de de başarıyla uyguladığı “kontrol futbolu” dün kontrol dışında kaldı.
Dahası, geriye düşüp maçı çevirme derdini de çoktandır unutmuştu Fenerbahçe. Gençlerbirliği önünde geriye düşünce, olasıdır ki Benfica maçında da yaşanabilecek bir geriye düşme karşısında “dönüş” hamleleri daha da önem kazandı. Ne yazık ki, o hamleleri de başaramadı Kocaman’ın ekibi.
Lig şampiyonluğu için umut törpüleyen, UEFA Avrupa Ligi için de tedirginlik yaratan bir skor ve oyun çıktı ortaya.
Fenerbahçe’nin beklemediği, ev sahibi takımın kazandığı ilk kornerden Aykut’un attığı goldü. Gençlerbirliği’nin genç stoperi, duran topta her meslektaşının yaptığı gibi rakip cezaalanına koştu. Ama ön direk-arka direk hesabı yapmadan biraz geride kalıp unutturdu kendisini...
Sonra da iki adımda öne çıkıp harika yükselişle kafayı çaktı.
Olabilir, her duran top her takım için can yakabilir, deyip geçmek mümkün... Ne var ki Fenerbahçe ikinci golü de bu defa sağdan akıllıca bir orta ile buldu. Belçikalı Vleminckx kafayı

Yazının Devamı