Özer kardeş!

5 Kasım 2003

<#comment>



Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Serdar Bilgili'nin, cuma gecesi yaşanan "karanlık derbi" den sonra yaptığı açıklamalar, Türk sporunda bir milat özelliği taşıyor.
İlk kez bir kulüp başkanı, popülizmden ve rakibi suçlayıp zeytinyağı gibi üste çıkma ilkelliğinden uzaklaşıp, dürüstçe durum tanımlaması yapıyor: "Cuma günü evimizde çirkin ve tatsız şeyler olmuştur. Hiç kimse üzerine düşen görevi yapmamıştır. Yaşanılanları tek tek tartışıp gündeme getirmeyi doğru bulmuyorum. Bunlardan kimsenin beraat edebileceğini de düşünmüyorum!"

Yazının Devamı

Sabrın zaferi

5 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Beşiktaş, çok zor ve anlamlı bir zafer kazandı. Buna Siyah - Beyazlı takımın sabır ve süre maratonu demek gerekiyor. Gerçekten orta Avrupa'nın en güçlü temsilcilerinden biri olan Sparta Prag'a karşı fizik mücadeleye kahramanca dayandılar. Oyun süresince hücuma taşındılar. Rakip kontrataklarında müthiş bir savunma direnişi sergilediler.
Lucescu, derbide kenarda beklettiği Sergen'i bu maçın hücum planlayıcısı olarak seçmişti. Ne var ki, rakibin baskılı oyunu karşısında zaman zaman zorlanan, top kaybeden Sergen gönlünce etkili olamıyordu. Bunun ötesinde Kaan Dobra, İlhan Mansız ve Sergen sık sık ofsayta düşerek özellikle ilk yarıda adeta bir rekoru zorladılar. Sparta Prag'ın Zelenka ve Poborsky ile geliştirdiği hücum fırsatlarını orta alanda Kaan Dobra ve Tayfur, savunmada Ronaldo, Zago, Ahmet Yıldırım ve kaleci Cordoba korkuya dönüşmeden başarıyla etkisiz hale getirdiler.
Lucescu, ikinci yarıda Ahmed Hassan'ı ve sonra da Tümer'i oyuna aldı. Zaten top kullanma yüzdesi yüksek olan Beşiktaş daha etkili oynamaya, üst üste kornerler kazanmaya başladı. Tümer'in hareket ve dinamizm getirdiği Beşiktaş'ta Sergen de rahatladı, arkadaşlarından yardım aldığı için daha

Yazının Devamı

Diplomat Terim

1 Kasım 2003

<#comment>
<#comment>
Bu bir derbi maçı... Türk futbolunun öncüleri tarafından oynandı. Ama gelin görün ki, sahada oynanan oyun, kalite çizgisine ulaşamadı. Olumlu bir nitelik kazanamadı. Golsüz, tatsız, tuzsuz, gergin bir derbiydi bu... Hafta boyunca oldukça sakin geçen bir hazırlık sürecinden sonra İnönü'deki taraftar gerginliği neydi? Tezahürat yerine gürültü ağırlık kazandı. Şamatacılar meşaleleri yaktı, maçı dumanaltı ortamına soktu. Kronometreler durdu, anonslar yapıldı. Celalettin Cerrah'ın emniyet güçleri, tıpkı Türk filmlerindeki gibi ancak olay bittikten sonra vardı ! İnanılmaz bir hoşgörü, vurdumduymazlık, görmezlik, anlamazlık... Bu ne ihmalkarlık. İlle de kan akması mı bekleniyor anlamıyorum, neler tetikleniyor?
Hakça konuşalım. Maçtan önceki öngörümüz Beşiktaş'ın maçın rahat ve güçlü tarafı olduğu için maçı kazanacağı biçimindeydi. Lucescu sistemini uygulayacak, Terim de bu sistemle başa çıkacak formülü bulacaktı. Lucescu ve Beşiktaş bastırdı, çabaladı, savaştı... Ama yalnız değildiler. Fatih Terim, savunmayı üçlü oynatarak orta alanı kalabalıklaştırmış, bir anlamda Beşiktaş'ın egemenlik alanına baskın yapmıştı. Giunti bu baskın ortamında başarıyla mücadele ederken,

Yazının Devamı

Kulüpler birliği göreve!

29 Ekim 2003

<#comment>
<#comment> İstanbulspor ve Adanaspor'un yaşadığı dramı, sezon başından beri ibretle izliyoruz. İki kulüp de yeniden yapılanma, güçlenme ve daha üst düzeyde hedefler kovalama bağlamında şirketleştiler. Ne var ki, evdeki hesap çarşıya uymadı.
İki şirketi bünyesine alan grup, bilinen nedenlerle futbolla ilişkisini kopma noktasına getirdi. Arada yasal takibat ve hacizler de bulunduğundan, bırakın gruptan kaynak aktarmayı, futbol nedeniyle elde edilen gelirler bile futbola hiç uğramadan başka alacaklılara uçtu.
Aykut Kocaman yönetiminde, sezona yepyeni pırıltılar ve hoşluklarla giren İstanbulspor, tasarladığı hedeflerden koptu. Adanaspor da yıllardır çakılıp kaldığı alt sıralardan kurtulmak için kadrosunu korumaya çalıştı. Yılmaz Vural ile daha istikrarlı bir çizgi tutturmak için hazırlıklar yaptı. Ancak onlar da müthiş bir erozyona uğradılar. Çoğu zaman sahaya on sekiz kişilik kadroyu tamamlayamadan çıktılar.

Dengesizlik
18 takımlı ligimizde şimdi rekabeti anlamsız kılan bir dengesizlik oluşmaya başladı. Üst sıra takımları milyon dolarlık transfer etkinlikleri ya da hazırlıklarıyla gündemi ellerinde tutarken, orta sıralarda futbolun gerektirdiği itiş -

Yazının Devamı

Muhteşem ortaklar

27 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Gaziantep deplasmanı 12 yıldan beri Beşiktaş için bir "kara delik"ti. Kartal, Mehmet Özdilek ve Metin Tekin'in golleriyle 2 - 1 kazandığı Gordon yıllarından bu yana sürekli sürekli puan kaybediyordu Kamil Ocak'ta.
Kara deliği orta alanın muhteşem ortakları Tayfur, Giunti ve Tümer'le örttüler. Açık hesabı dünkü oyunlarıyla, asistleri ve becerileriyle kapadılar.
Beşiktaş düne kadar savunma ağırlıklı oynayan Tayfur - Giunti ikilisiyle ilk kez hücuma yöneldi, agresif oyun anlayışından örnekler sergiledi. Bu ikiliye Tümer de ortak olunca maçı çabuk çözdüler. 4.dakikada Giunti'den gelen ortayı İlhan sağ dışıyla skora dönüştürürken, ikinci golde de Tümer'in gönderdiği topu yine İlhan hiç sıçramadan mıhlayıverdi Ömer'in koruduğu ağlara. Üçüncü golde Tümer, Giunti, Tayfur ortaklığı, gösteriye dönüştü ve pozisyonu başlatan Tümer, skorun da imzası oldu.
Üç adam maçı, hem tempo, hem de heyecan katsayısı olarak yüksek tuttular. Bunun nedeni zaman zaman agresif tavırlarıyla gördükleri sarı kartlar oldu. Ancak maçın tansiyonunu ellerinde tutuyorlardı. Dünkü maçın efendisi onlardı.
Gaziantepspor, etkin ve organize takım kimliğini gösteremedi dün. Oyunun lideri

Yazının Devamı

Luce'nin ayıbı

23 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Tipik bir Lucescu taktiğiydi bu... Oyunu kontrol altına alacak, rakibi durduracak, sonra da fırsat bulursa şapkadan tavşan çıkaracaktı. Sparta Prag karşısında Beşiktaş 5 - 3 - 2 gibi savunmada kalkan oluşturan bir düzenle başladı maça... Kaan Dobra ve İbrahim kanatlarda tek görev üstlenip, bekçilik yaptılar. Tecrübeli Kaan Dobra'nın özel görevi ise Sparta Prag'ın uluslararası alanda en tecrübeli futbolcusu Poborsky'yi durdurmak, ona muhafızlık etmekti. Poborsky kornerler ve frikikleri tüm ustalığıyla kullandı. Ancak topla oynarken Kaan Dobra'nın baskısını taşımak zorunda kaldı. Ne var ki, golünü attı.
Tıpkı geçen yıl UEFA Kupası maçında Roma'da Lazio karşısında hatalı bir on birle oyuna başladığı gibi dünkü maçta da Lucescu, "oyunu kontrol edeyim" derken, elinden kaçırdı. Öncelikle sahaya çıkardığı on birde Ahmet Dursun, Beşiktaş'ı dikkatle izleyenlerin anlayamadığı biçimde forma bulmuştu. Son lig maçında oynamayan, on sekize bile girmeyen Ahmet Dursun, Sergen'in daha oyunun başında kendisine attığı yüzde yüz gollük iki topu perişan biçimde harcayıverdi. Bunun için onu suçlayamayız. Çünkü maç tecrübesi denen bir şey var. Elazığ'dan sonra ilk kez Prag'da

Yazının Devamı

Prag-matik bir maç

22 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Futbol basit bir oyun... Topa sahip olup, karşı kaleye sokacaksınız. Aynı işi rakibin yapmasına izin vermeyeceksiniz. Gerçi son yıllarda sevinçle gördüğümüz gibi futbolla ilgili derin felsefeler üretiliyor. Futbol sadece top ve ayak ilişkisini sergilemeyen, aksine toplumun gelişmişlik düzeyini, kültürünü, bireyin toplumla alışverişini, kısacası hayatın tümünün sahada örneklendiği bir oyun.
Ama dedik ya, yine de basit bir oyun. Oyunun fiziksel görünümü çok kolay ve anlaşılır... Ancak o kolaylığın ve anlaşılırlığın gerisinde yıllar süren emek, çaba, eğitim, özveri, dünya görüşü, arkadaşlık ve takımdaşlık felsefesi, yaratıcılık ve liderlik var.
Bu açıdan bakacak olursak, Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi'nde Londra'da bulduğu hayatı, Prag'da Sparta karşısında renklendirebilir. O hayata, sevinç şarkıları ekleyebilir.
Elbette mutluluğun bir bedeli var. O bedeli Lucescu ile futbolcuları ödeyecek. Enerjilerini, becerilerini, zeka ve akıllarını sahaya yansıtıp, sonuç arayacaklar.
Tam anlamıyla pragmatik bir maç seyredeceğiz. Pragmatizm, doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak, yalnızca hareketlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren bir öğreti...

Yazının Devamı

Luce'nin şansı

19 Ekim 2003

<#comment>
<#comment>
Diyarbakırspor, geçen yıl Beşiktaş'ı ligde yenebilen tek takım olmanın gururu ile geldi İnönü'ye... Bu gurura ek olarak takımca mücadele onurunu da sergilediler. Topu kazandıkları an doğrudan hücuma yönelerek, zaman zaman Beşiktaş ceza alanı önünde yedili hücum setleri oluşturarak, ev sahibine kolay teslim olmayacaklarını gösterdiler. Prag seyahatine valiz hazırlayan Beşiktaş, İnönü'deki zor misafiri duran bir topla vurdu, sonra da durdu.
Beşiktaş'ta bazı oyuncular var ki, onlar olmayınca, olmuyor! İşte o vazgeçilmezlerden biri - belki de birincisi - İbrahim Üzülmez... Lucescu, milli maç yorgunu oyuncusunu dinlendirince vekalet Serdar'a kaldı. O da ağır yükü taşımakta zorlandı. Maçı bitirmeden kırmızı kartla takımını on kişi bıraktı. Beşiktaş, belki de zihinleri fazlasıyla meşgul eden Şampiyonlar Ligi maçının öncesinde inanılmaz biçimde kopuk, durgun, etkisiz ve verimsizdi. Lucescu, İlhan, Ahmed Hassan, Tümer, Sergen, Pancu ve Sinan'dan oluşan altı hücum oyuncusu, ya da hücuma dönük teknisyen kullandı dün... Yaptığı bütün değişiklikler görüldüğü gibi hücuma dönüktü. Ama gelin görün ki, oluşturduğu hiçbir hücum kurgusu işlemedi, üretmedi! Ne İlhan Mansız, ne

Yazının Devamı