<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Hayır, bu konuyu ilk kez gündeme getiren ben değilim... CNN Türk'te İhsan Topaloğlu sorguladı ilk kez... Sonra birkaç meslektaşım daha katıldı tartışmaya... Milli maçın gürültüsüyle gözlerden ve akıllardan uzak kalmaması için konuyu buraya taşıyorum.
Konu: İngiliz Milli Takım oyuncularının İngiltere Futbol Federasyonu'na (FA) karşı dile getirdikleri boykot tehdidi.
Öyküyü anımsayalım...
İngiltere Futbol Federasyonu, Manchester United Kulübü'ne uzmanlarını göndererek adı belirlenmiş dört futbolcudan kan ve idrar örnekleri alınacağını bildiriyor. Üç futbolcu idman sonrası istenen örnekleri hemen verirken Rio Ferdinand sudan gerekçelerle hiç bir örnek vermeden duşunu alıp gidiyor.
İngiltere'de uygulanan, bizde de benzeri yürürlükte olan yönetmeliklere göre, doping kontrolünde kan ve idrar örneklerini zamanında vermeyen futbolcu, daha sonradan verdiği örnekler temiz çıksa dahi, doping yapmış gibi cezalandırılır! Ceza süresi federasyon tarafından belirlenir... Azami süresi iki yıldır.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Hasret de uzadı, Portekiz yolu da! İngiltere karşısında Sunderland'da almamız gereken sonucu dün Şükrü Saracoğlu Stadı'nda aldık.
Evet, yenilmedik. İngiltere karşısında 10. maçımızda ikinci beraberliği ve ikinci puanı bulduk. Yine de açıkçası bu maçı kaybeden taraf biziz. Çünkü, hedeften saptık. İngiltere maçın üç sonucundan işine yarayan ikincisini elde etti. Skoru değiştirmek için zaman zaman oyuna rüzgar kattı. Göstermelik ataklar yaptı. Oyun istedikleri gibi gidiyordu. Hem skor tabelası, hem de kronometre onların lehine çalışıyordu.
Yazgımızı değiştirmek için, evet çok çaba gösterdik. Oyuna olanca ağırlığımızı koyduk. Forvet ve golcü sayısını son bölümde dörde çıkardığımız halde yarattığımız pozisyonları ustaca kullanamadık. Bunda en önemli etken kaleci Rüştü'den başlayarak karşı kaleye yönelttiğimiz topların yüzde doksanını havadan kullanmamızdı. İngiliz futboluna karşı havadan oynuyorsanız şansınız düşer. Nitekim, Hakan Şükür kafasına şişirilen topların çoğunu rakibe kaptırdı. Çok az kafa vuruşu yaptı. Bunlar da etkisiz kaldı.
Maçın yürek hoplatan dakikaları var. İlk korneri kazandığımız 21. dakika... Sergen Yalçın üst üste üç korneri etkili
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> Beklenen gün için ulusça geri sayıyoruz. Aylar önce her iki ülkenin medyaları tarafından sürekli biçimde futbol dışı gerilim haberleriyle pompalanan Türkiye - İngiltere maçı saatler geçtikçe gerçek tartışma platformuna yaklaşıyor... Futbola yani...
İnönü'deki ilk maçı hatırlıyorum. 8 - 0'lık tarihi hezimet, yine de İngilizler için yurt dışında alınan en büyük galibiyet değildi... İngiliz meslektaşım, geçmiş yıllarda Portekiz'e karşı alınan 9 - 10 gollü bir galibiyetleri olduğunu söylemişti. Yediğimiz gollerin özetlerini dahi sayfada ayrılan yerlerine sığdıramamıştık. Son 8 - 0 bir de Londra'da tekrarlandı. Ardından 4 - 5 gollü yenilgiler, daha sonra da daha makul (!) yenilgi sürecine girdik...
Tek gol atamadık İngiltere'ye...
Nefret süreci
İngiliz basını, geleneksel başlık esprilerine uyarak hemen her maçtan sonra "Hindi kızartması", "Hindi rosto" sululuklarını sergiledi.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Hem gönüllerde, hem kafalarda, hem de adalelerde Chelsea yorgunluğu var. Orada tarih yazıyorsun, üç gün sonra Elazığ'da fark atıyorsun. Hem de gündüz maçı bu. Tepede güneş var, hava sıcak, zemin de bozuk ! Cordoba, Guinti, Zago, İbrahim ve Pancu yok.
Başka takımlarda olsa sahaya çıkan on biri "yedekler" diye tanımlardık. Ama hakça konuşalım, hakça yazalım. Beşiktaş'ta kaç tane on bir yaparsanız yapın, hepsi de aslının aynı ... Farketmiyor! Takımın bir arada oynama alışkanlıkları, yeni oluşturulmuş ikililer hiç değişmiyor. Üstelik 1 - 0 geriye düştüğü halde Beşiktaş skor tabelasından korkmuyor, oyunu önce dengeye sonra da farka taşıyor.
Lucescu , kendi ile de çelişti (!) Elazığ'da..."Tümer ile Sergen yan yana oynamaz" , diyen o değil miydi? Ama orta şekerli de olsa 45 dakika seyrettik ikisini bir arada. Burada Sergen 'e özel paragraf açmak gerekiyor. Chelsea kahramanı, beş takım arkadaşı dinlenirken, Elazığ'da neden fazla mesaiye kaldı acaba? Kendisine sorduk: Hayır, Luce 'ye özel olarak oynamak istediğini beyan etmemiş. Luce oyna demiş, oynamış... İkinci yarıda sahaya çıkmamasının nedeni de ayağındaki çekme. Sanırım Lucescu Milli Takıma yeniden çağrılan
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Beşiktaş'ın gerçekten buna ihtiyacı vardı. Şampiyonlar Ligi'nde üçüncü kez yer alan Kara Kartal, rakibi Galatasaray gibi, dış saha başarılarını ve uluslararası zaferlere yeterince imza atamamıştı. 100. yılını kutladığı soylu tarihinde, bir açık hesabı vardı.
Şimdi o açık hesap Sergen, takım arkadaşları ve elbette Lucescu ile kapatılma sürecine girmiş görünüyor. Ne yalan söyleyeyim, Beşiktaş'ın Lazio karşısındaki yenilgisinden sonra, yaşadığı sorunları da bildiğim için, bu gruptan çıkma şansını zor ve zayıf görüyordum. Ne mutlu bana ki, galiba yanılıyorum.
Maç doğrusunu söylemek gerekirse, ne Chelsea'nin, ne de Beşiktaş'ın arzuladığı bir futbol kalitesi kazanabildi. Ancak kaliteyi zorlaması gereken, tempoyu artırması, maçı maç haline getirmesi gereken, Rus yatırımı Chelsea olmalıydı. Ev sahibiydiler, daha pahalıydılar ve elbette daha şöhretliydiler.
Beşiktaş, karşılıklı yoklamalar ve ısınmayla geçen ilk 20 dakikadan sonra, saha içindeki ustaların en ustasına ve kralına sahip olduğunu gösterdi. İlhan'dan frikik, İbrahim'in asisti ve Sergen'in golü... Süper solak, adını duymayan kaldıysa, işte maçtaki ilk duyurusunu ve ilk şovunu böyle yaptı. Ağır ve
<#comment>#comment>
<#comment>#comment> BEŞİKTAŞ'IN, Şampiyonlar Ligi dosyası pek parlak değil... Üçüncü kez katıldıkları UCL'de, bugüne kadar ancak üç galibiyet alabildiler. Paris Saint Germain (3 - 1), Göteborg (1 - 0) ve Barcelona (3 - 0) maçlarının yanı sıra, bir de golsüz Leeds beraberliğinden puan çıkarabildiler.
Oysa Galatasaray'ın bu ligdeki macerası daha sürekli, daha parlak, daha başarılı... Sarı - Kırmızılılar, Devler Ligi'ne en çok katılan takımlar arasında yer alıyor. Heyecan ve keyif veren maçları fazla. Üstelik bu ligdeki direnişiyle UEFA'ya yatay geçiş yaparak Kupa'yı da kazandılar. UCL, Galatasaray'da vizyon yarattı. Hedeflerin büyümesine, bütçelerin zorlanmasına neden oldu. Fatih Terim ile futbolcuları, Avrupa'da piyasa oluşturdular.
Hedef büyümeli
Aynı vizyon ve hedef büyümesine Beşiktaş'ın da gereksinimi var şimdi. Kimse dörtlük Milan, beşlik Barcelona ve yarım düzinelik Leeds yenilgilerini hatırlamak istemiyor. Herkesin gönlünde hasret kalınmış aslanlar yatıyor.
Mircea Lucescu ile futbolcuları, Lazio karşısında talihsiz bir açılış yapıp kaybettiler. Şimdi daha da zor görünen bir sınav var Londra'da... Yeni Rus zengini Abramovich'in 125 milyon poundluk çılgın
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Haftalardır hücum organizasyonunu dilediği biçimde oluşturamayan Beşiktaş, dün güçlü rakibi Trabzonspor karşısında hem istediği hücum organizasyonunu yaptı, hem de unutulmaz bir fark attı.
Hemen söyleyelim, bu oyunun başrol oyuncusu Sergen Yalçın'dı. Orta alanda gerçekten yaratıcı becerisini zirveye taşıyarak tek başına müthiş bir gösteri sundu. Birbirinden güzel sekiz pas... Üç gole asist. Oyunun durduğu, tıkandığı bölümlere getirdiği renkli, heyecanlı hareketlerle gerçekten lider olduğunu hem kendisine, hem de bize hatırlattı.
Beşiktaş'ın dünkü hücum gösterisinde gerçek bir organizasyon güzelliği vardı. Sergen, Pancu ve İlhan birbirleriyle başarılı bir iletişim kurdular, yardımlaştılar. Tek başına gol atma egoizmi göstermeden pozisyonun gerektirdiği rolleri içtenlikle paylaştılar. Bu üçlü kendi aralarındaki pas sayısı (Sergen (8), Pancu (2), İlhan (3)) 13'tü. Bunların içinde golle sonuçlanan iki Sergen pası var, yani asist. Üçüncü asistini frikikten kullandı süper solak. Arka direğin dibinde Emre vardı.
Sonra Tümer - Ahmet Hassan şovunu izledik. Orada da Ahmet Hassan'ın iki golüne Tümer'in iki asisti alkışlandı.
Bir de diyorlar ki Tümer -
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
Voleybol Milli Takımımız'ın Avrupa Şampiyonası'ndaki müthiş tırmanışı, hepimizin yaşama sevincini tazeledi. Tırmanış diyorum, çünkü hedefe henüz ulaşamadık. Hedef, gruptan ilk ikiye girerek çıkmak... Bu özlediğimiz başarı, bize yarı final sevincinin yanı sıra komşuda düzenlenecek Olimpiyat Oyunları'na (Atina 2004) katılma gururunu da kazandıracak.
Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonaları'nı adeta haraca bağlayarak bu alanda gerçek bir dev olduğunu defalarca kanıtlayan Rusya'yı set vermeden yenmek, o stres ortamında geriden gelip set kazanmak, her babayiğitin harcı değildir. Ama ana yiğitlerimiz başardı. Hepsine kucak dolusu sevgi ve saygılar sunuyorum. Şampiyona arifesinde beklenmedik ölümü ile oyuncularını gözyaşı sellerine boğan Deniz Esinduy hocamızı da rahmetle anıyorum. Bu başarıda hocalarına duydukları sevgi ve minneti iliklerine kadar hissedip kederi motivasyona dönüştürmek de Voleybol Federasyonu Başkanı Hüsnü Can, antrenörler Reşat Yazıcıoğulları, Ali Oktay ve menacer Nalan Ural'la kızlarımızın spor tarihine geçecek becerileridir.
Hesapta olmayan öneri
Başarı öyküsünün ardında sizlerle paylaşmak istediğim küçük bir anekdot var...