Kaotik bir hafta yaşadık. Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, Teknik Direktör Fatih Terim ve bendeniz.
56 yılı deviren meslek yaşamımda ilk kez tansiyon yükselten, polemikler, tartışmalar ve kırgınlıklar yaratan bir işe imza attım.
Hiç istemediğim, sevmediğim bir durum.
Bazı meslektaşlarımın huy edindiği ya da stratejik hesaplarla kovalayıp yazmaya bayıldığı olay, benim kucağıma düştü.
Alanya (0-1) maçından sonra Galatasaray Başkanı Sayın Mustafa Cengiz’in ağzından çıkan sözleri bir şekilde duydum. Geçen hafta Çarşamba günü TRİBÜN, çerçeveli köşe formunda değil, haber kalıbına döktüğüm biçimde “Başkanın Öfkesi” başlığıyla yayınlandı.
Ertesi gün kıyamet koptu. Başkan aradı, “ Ben böyle demeç vermem. Abartılar, eksikler, yanlışlar var” dedi. Yazının en önemli özelliği doğrudan verilmiş bir demeç olmamasıydı. Ama Başkan’ın tepkileri de yorumları da gerçeği yansıtıyordu. Bunların hiç biri yalan ve uydurma değildi.
Cengiz’den özür diledim. Çok
Denizli Atatürk Stadı, Beşiktaş’ın deplasmanda belki de en çok tercih edeceği yer. Orada zor veya kolay, kazanıyorlar!. Sıkıntılı süreçlerden de oradaki kazanımlarıyla çıktıklarını anımsıyoruz. Dün de maç böyle bir tablo ile sergilendi. Kolay başladı, zora girdi ama kazandılar.
Peki neden böyle oldu?
Her şeyden önce geçen haftanın da fikstürde “boş”a rastlamasıyla Beşiktaş üç haftalık net bir dinlenme ve yenilenme fırsatı buldu. Sergen Yalçın, takımıyla çeşitli oyun denemeleri yaptı. Takımca daha bütünsel bir karakter kazandılar. Hoca, maç kadrosunun oluşumunda da antrenman performanslarını dikkate almış olacak ki Rosier’le Ghezzal ve Larin’e forma vermekte kararlı davrandı. Bu arada Dorukhan’ı da sahaya sürerek motivasyonunu güçlendirmiş oldu. Bu maçta bireysel olarak Aboubakar, Atiba, Larin, Ghezzal ve N’Sakala ile de Souza çok istekli ve enerjik bir oyun ortaya koydular. Topu isteyen onlardı. Rakibin top kazandığı her yerde ikili-üçlü sıkıştırmalarla oyun kurmasını, pas
Galatasaray Başkanı Cengiz, bir dostunun Alanya yenilgisi için, “Üzülüyor musun?” sorusuna, “Üzülmek de neymiş, deliriyorum” diye patladı ve ekledi: “Bu pandemi, milli maç araları hiç yaramıyor bize... G.Saray dinleniyor sadece... Sonuçlar ortada...”
Mustafa Cengiz’in diğer düşünceleri de şöyle: “Keşke Kerem Aktürkoğlu, Oğulcan Çağlayan ya da Ali Yavuz Kol gibi gençlerimizle mücadele edip de yenilseydik. Falcao gelecek, goller atacak, 500 bin forma satacak dediler. Sattığımız forma sayısı 30 bin!
Kemoterapi seansına girmek üzereydi, bir dostu aradı... Hatır sorularından sonra sözü Alanyaspor maçına getirip, “Üzülüyor musun?” diye sordu. Beklediğinin üstünde bir patlama ile geldi yanıt:
"ÜZÜLMEK DE NEYMİŞ, DELİRİYORUM"
İçindekileri çarpıcı sözcüklerle dökmeye başladı:
Alanyaspor, ligdeki parıltısının aldatma olmadığını gösterdi dün. O parıltı, kendi yaktıkları ateşin ışığıydı. Telekom’dan hak ettikleri bir galibiyet ve emanete verdikleri liderliği alarak döndüler.
Pandemi arasından sonra skor tabelalarına bir haller oldu. Sadece Türkiye’de değil, İngiltere’de, Almanya’da nadir görülen tarihi skorlara tanık olduk. Bol gollü, eğlenceli maçlar… Bizim payımıza da gol zenginliğiyle oynanan futbol düştü, memnunuz, şikayetimiz yok. Bizdeki rekor, şimdilik, Alanyaspor’un geçen hafta Hatayspor’a attığı yarım düzinelik bombalarla kırıldı.
Galatasaray için Seyrantepe’de ligin en golcü ekibini ağırlamak, yukarıdaki nedenlerle çok sıkıntılı oldu... Bir kez daha anladık ve gördük ki Alanyaspor’un kulüp ve takım geleneği, aynen bu sezon da devam edecek. Kadro ve teknik adam değişimleri Akdeniz temsilcilerini hiç de olumsuz yönde etkilemiyor.
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, farklı nedenlerle üç önemli oyuncusunu kulübeye çekmişti; Feghouli,
‘İkimizin de hayali gerçekleşti’
Adana deyince Fatih Terim ile konuşmamak olmazdı; “Babamın hayali futbolcu olmamdı. Benim hayalim de Galatasaray’da oynamaktı. İkimizin hayali de gerçekleşti. Sonrasında da hayallerimizi ve hedeflerimizi büyüttük, epey yol aldık. Adana Demirspor 1960-61’de Ankara takımı (!) olarak Milli Lig’e kabul edildi. Maçlarını Ankara’da oynuyordu. Sezon sonunda küme düştüler. Sonraki yıllarda İkinci Milli Lig’e katılmak için mücadele ettiler. 1972-73 sezonunda Fatih Terim ve Bektaş Yurttaş’ın golleriyle Uşakspor’u 2-0 yenerek hedeflerine ulaştılar.
Fatih Hoca ile bir Adana sohbeti yaptık… O sohbette babası merhum Talat Terim’in futbolu çok sevdiğini, kendisini Adana Demirspor genç takımına yazdırdığını anlattı: ”Babamın hayali futbolcu olmamdı. Benim hayalim de Galatasaray’da oynamaktı. İkimizin hayali de gerçekleşti. Sonrasında da hayallerimizi ve hedeflerimizi büyüttük, epey yol aldık.”
Terim, “Adana’nın toprağı besler, havası yaşatır, suyu
“Yetmişlerde, seksenlerde futbol televizyonu yönetirdi. 1990’larda televizyon futbolu yönetmeye başladı. 2000’lerden bu yana ise finans futbolu yönetiyor...”
Tuğrul Akşar, futbol üzerine altıncı kitabını yayınladı: Finansal FutbolFutbolun “endüstriyel” nitelik kazanmasını, zorlaşan “yönetimini”, “krizdeki hallerini” bilimsel yaklaşımlarla kitaplaştıran Akşar’ın son eseri, sarsıcı mesajlarla dolu. Kitabı okumaya başladıktan sonra Şampiyonlar Ligi ile dev bir finansal alan açan UEFA’nın adeta bir canavar yarattığını anlıyorum.
Akşar, “merkez” dediği İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa’da liglerin ve kulüplerin giderek büyüdüğü, bir anlamda azmanlaştığı sürece dikkati çekiyor. Merkezin dışında kalan “çevre” ülkelerinde ise futbol kulüplerinin giderek gerilediğini, rekabet koşullarının sertleştiğini ve büyük organizasyonlarda çevredekilerin hep dışarıda kaldığını anlatıyor. Akşar, UEFA’nın, yarattığı canavarı kontrol altına alma adına Financial Fair Play (FFP)
Skor tabelası yerinde dursun… Orada 3-3 yazıyor... Ama gerçeği söylemeliyim size: Dört dörtlük bir maç oldu. Çok iyi oldu. Yılın bu zamanında liglerin ilk haftaları oynanırken bu oyuna da, gollere de şapka çıkarılır. Bravo çocuklar!
Alışılmışın dışında “Draxler ve arkadaşları”ndan oluşan Almanya kadrosu, bir yandan gölgede kalanları, öte yandan yakın geleceğin oyuncularını göz önüne getiriyordu.
Bizim takıma gelince… Dünkü kadroda Burak Yılmaz, Hakan Çalhanoğlu gibi “aslar” yoktu ama yine de Almanlar’a göre aslımıza daha yakın bir on birle başladık.
Gerçekten hatasıyla- becerisiyle iyi oynadı çocuklar… Orta alanda ve ileri uçta oyun kurup hücum fırsatları yaratmaya çalıştılar. Savunma anlamında eski maçlarına oranla biraz daha durgundular. Nazım Sangare, Hasan Ali, Kaan ve Merih’in dirençli bir oyun çıkardığını, ancak topu savurarak oynadıkları için dönen topları yine Almanlar’a bıraktıklarını söylemeliyiz. Almanlar’ın attığı iki golde de
Süreci eğlenceyle izledim. Türkiye Futbol Federasyonu’nun takım harcamalarında Fenerbahçe’ye ancak 154 milyon TL (daha sonradan 177 milyon TL) limit tanıması, sakin yaz aylarında sert rüzgarlar estirdi. Tartışmalara, polemiklere tanık olduk. Sürekli itiraz sesleri yükseldi.
Ama bugün durduğumuz noktadan bakınca hiç de beklenmeyen bir tablo ile karşı karşıyayız: Fenerbahçe açık ara transfer şampiyonu. 18 yeni oyuncuyla adeta yeniden bir takım kurdular.
Harcadıkları para 15 milyon Euro. Kazandıkları 22 milyon! Bırakın itirazı filan, hem TFF sınırları içinde kaldılar, hem de kara geçtiler. Bu işin nasıl olduğunu merak edip o günlerde TFF Başkanı Özdemir’e sordum: “Başkan, Fenerbahçe sürekli adam alıyor. Ne oluyor? Limitlerini mi yükselttiniz?” Nihat Bey gülerek yanıtladı: “Bankalarla iki yılı ödemesiz yeni yapılanma anlaşması yapıyorlar, limitleri yükseliyor. Futbolcu satıyorlar yükseliyor. Sponsor anlaşması yapıyorlar, limitleri de zaten doğal olarak kendiliğinden yükselmiş oluyor.”
Evet, Vedat Muriç’in