İstanbul'u peş peşe iki kez sarsan ikiz terör eylemleri, fırsat bu ya Juventus'un ekmeğine yağ sürdü. Torino kulübü tıpkı 1998'de Apo gerilimine yaptığı gibi bu defa daha da derin argümanlarla önce maçı erteletti, sonra da İstanbul'a kesin olarak gelmeyeceklerini açıkladı.
Juventus'a göre Türkiye'nin İsrail'den farkı yok. Global terörle ne zamandır Filistin sorunu yüzünden savaş halini yaşayan İsrail'i birbirine karıştırıverdi. İtalyan mantığı bu... Bol laf, bol gevezelik, bolca sızlanma ve amaca ulaşma. İtalya'da bu tür durumdan fırsat çıkarma davranışı yaygın bir alışkanlık. Bu alışkanlığı başarıyla uygulayan kulüplerin başında da Juventus geliyor.
Şimdi bu bilinen öykünün bilinmeyen yanına gelelim...
UEFA, bugün - yarın maçın nerede oynanacağına karar verecek. Türkiye bakan Mehmet Ali Şahin'in imzasıyla devlet garantisi verdi. Bu durumda UEFA'nın Juventus'un argümanları ne olursa olsun, parmak ucuyla kaşlarını da çatarak İtalyan kulübüne İstanbul'u işaret etmesi bekleniyor.
Ammaa... Madalyonun bir de öteki yüzü var.
Ali Sami Yen Stadı'nın yılan hikayesine dönen inşaat süreci henüz başlamadı. Atatürk Olimpiyat Stadı, Galatasaray Kulübü tarafından önce tüm olumsuzlukları öne sürülerek - tıpkı Juventus'un benzeri bir taktikle - masaya kondu, devletin işletme sorunlarını bir ölçüde çözme çabaları ve üç büyüklere karşı gösterdiği teslimiyetçi yumuşak tavırla koca tesis, yıllığı 150 bin dolara - otopark hediyesiyle - Galatasaray'a bağlandı. Ama, işler masadaki gibi kolay yürümüyor. Rüzgar durmuyor. Otopark dolmuyor. Beklenen seyirci gelmiyor. Kombine bilet alan 30 bin kişinin çoğu hiç bir maça uğramıyor. Fatih Terim'in takımı peş peşe operasyonlara rağmen seyirciyi çekecek bir estetik güzelliğe ulaşamıyor.
Aslan zorlanacak
Şampiyonlar Ligi, puan cetveline baktığınızda Galatasaray Atatürk Olimpiyat Stadı'ndaki hayal kırıklığının bir benzerini de orada yaşıyor. İddia yok, ümit yok, toplumu ateşleyen o futbolun nostaljisi var, kendi yok. İki gerçek birleştiğinde Galatasaray, Juventus'u İstanbul'da ağırlarken epey zorlanacak. Hem 80 bin kişilik stadı doldurmakta, hem de golleri atıp Juventus'u yenmekte.
Bu durumda ortaya stratejik bir tablo çıkıyor.
Şayet, Juventus'un Türkiye'ye gelmeme ısrarı UEFA katmanlarında da İtalyanlar'ın beklediği etkinliği sağlar, terör korkusu karar vericilerin tedirginliğine yol açarsa, Galatasaray sesini çıkarmayacak.
Duruma razı olacak.
Cim - Bom'un ev sahipliği Almanya'ya aktarılacak.
Orada gurbetçinin heyecanı, memleket özlemi, milliyetçilik ve taraftarlık duyguları herşeye rağmen en üst düzeyde. Galatasaray, "Korkmanıza lüzum yok ama, yine de siz bilirsiniz" örneği sessiz ve anlayışla (!) bir tavır sergileyebilir. Maç Almanya'ya alınır ve Cim - Bom maçı kazanmasa da İstanbul'da rüyasında bile göremeyeceği müthiş bir para kazanır. Hem de cash... Hem de Euro cinsinden.
Peki ya devlet garantisi?
Canım onu da devlet düşünsün.
(Not: Bu yazı, UEFA'nın kararı öncesinde yazılmıştır.)
Şampiyonlar Ligi'nde elde ettiği altı puanla hem ikinci tur, hem de UEFA Kupası için yolunu açık tutan Beşiktaş, ikinci sezonda dördüncü kez Lazio ile kapışıyor.
Lucescu'nun kariyerinde Lazio maçlarının çok önemli yeri var. Galatasaray'da görevli iken İtalyan takımını alt etmeyi başarmıştı. Ama Beşiktaş'ta hatalarla başladığı seriyi talihsizliklerle sürdürdü, üç maçı da kaybetti. Hele son oynadığı iki maç var ki, bunlar gerçekten futbol nankörlüğü. Beşiktaş kazanmak için herşeyi yaptı, yine de yenilmekten kurtulamadı.
Puan bekliyorum
Bugünkü maçta Mihailoviç ve Lopez gibi iki koz oyuncu yok. Lazio istediği futbolu oynayamıyor. Sorunlarını bir türlü çözemediği için sadece hırçınlaşıyor. Bu akşamki maçta Beşiktaşlı futbolcuların özellikle kışkırtmalara karşı akıllı ve tedbirli olmalarını diliyorum. Beşiktaş'ın Lazio'dan mutlaka puan almasını bekliyorum. Bu maç Lucescu'nun maçı. Ya hatalarından, talihsizliklerinden yeniden dersler çıkartarak şeytanın bacağını kıracak ya da makus talihine bir kez daha teslim olacak.
Ben Luce'den yanayım... Ona bol şans diliyorum.
Milli Takım'ın bin kez tekrarlanan yanlışlarla yarattığı hayal kırıklığı üzerine Teknik Direktör Şenol Güneş ve ekibinin istifa etmesi gerektiğini söyledik. Bu söylemimiz kişisellikten çıktı, toplumsal bir mesaja dönüştü. Kamuoyunun açık eğilimi istifa beklentisiyle belirlendi.
Biz düşüncemizi söyledik. Ne Şenol Güneş'in düşmanıyız, ne de o göreve özel olarak birini getirmek için kulis yapmakla görevlendirilmişiz. Gazetecilikte ikisi de ahlak suçudur. Böyle bir ayıba adımızı karıştırmayız.
Şenol Güneş, bu görüşleri dikkate alır ya da almaz. İstifa onun bileceği iştir. Kendi tercihine kalmıştır. Hangisinin ülke futboluna yarar getireceğini hesaplar ve şüphemiz yok ki, gereğini yapar: Tamam ya da devam.
Derin kulisler
Memleketin futboldaki bu keyifsizliğinden yararlanmak isteyen bazı ihtiras sahipleri şimdilerde Haluk Ulusoy'un, federasyon üyelerinin kapısını aşındırarak derin kulis etkinlikleri düzenliyor. Burada ismini vermeyeceğim. Güvenlik uzmanı olarak tanınıp, siyasete atılan, bakanlık makamlarında bulunan bir parlamenterimiz dahi devrede. Bana söylenenlere göre poliste üst düzey etkili kişilerle yıllardan beri dostluğu ve muhabeti olan bir antrenörümüz milli takımın başına geçmek istiyor. Güneş'in ayağının kaydırılması için yoğun çaba gösteriyor. Hele bir başkası var ki, Milli Takım Menajeri Can Çobanoğlu'na telefonu açıp görevi devralmak için hazır olduğunu, geç kalınmaması gerektiğini anlatıyor. MİT'ten emekli bazı spor adamlarının da Milli Takım teknik direktörlüğüyle ilgili kulislere şu günlerde derin katkılar yaptığını duyuyorum.
Bu kulisleri tümüyle kınıyor, ayıplıyorum. Burası dağ başı mı? Herkes kimin ne olduğunu biliyor. O göreve gelecek antrenörün çapı yetmezse kıyamet kopar. Torpile, kulise, kayırmacılığa hiç gerek yok. Hele işbaşında sözleşmesi devam eden bir antrenör varsa ayak kaydırmak Türk'e değil, Bizansa yakışan bir çirkinliktir ki, biz buna isyan ederiz.
UEFA Disiplin Kurulu ile Tahkim Kurulu bugün Nyon'da önemli gündem maddeleriyle toplanıyor. Gündemin Türkiye'yi ilgilendiren üç dosyası var.
Almanya'da oynanan Almanya - Türkiye Ümit Milli maçı, Türkiye - Almanya Ümit Milli maçı ve İnönü'deki Türkiye - Letonya Avrupa Şampiyonası Play - Off rövanşı.
Hatırlanacağı üzere üç maçta da Türk seyircisi oldukça ateşli davranmış, meşaleler, pet şişeler ve bozuk paralarla sahadaki rakip futbolcular üzerinde etkinlik yaratma gayreti göstermişti!
Bizim ligimizin genellikle alıştığımız ve televizyonlarda muhteşem görüntüler (!) olarak nitelendirdiğimiz bu davranış modelleri futbol sevgisinin değil, futbol anarşisinin, tribün holiganizminin karakteristik örnekleri olarak tanımlanıyor.
Ders almalı
Türkiye Futbol Federasyonu, büyük bir olasılıkla önümüzdeki sezon Dünya Kupası Elemeleri'ne ve Ümitler Turnuvası'na ya seyircisiz maçlarla başlayacak, ya da eleme maçlarını başka bir ülkede oynayacak.
Umarım, federasyonumuz yeniden coşku dolu milliyetçi öfkelerle sanal düşmanlık iddialarına yönelmez ve bu cezayı - tıpkı Beşiktaş gibi - dürüstçe kabul eder.
İlgililer ve futbolseverliği unutan taraftarlarımız da bu olaylardan gereken dersi alırlar.
SPOR
YAYLIM ATEŞ
At yarışları
Lazio son dakikada
Potada bugün
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Azrail'le adam adama
Yol değil çile
Çekilelim başkan
Ortega ile son tango
Cim-Bom'dan misilleme
Bayramlık ağzını açtı!
Komşudan iyi haber: 2-2
Ada'nın iki utancı
Ümit yok Youla belki
Sağlamcı Sağlam!
Haber turu...
Galatasaray dünden razı!
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025