FIFA Konfederasyonlar Kupası, özellikle Avrupa kulüplerinin yoğun müsabaka takvimi yüzünden sık sık itiraz ettikleri bir turnuva... Bizim medyamızda "Mini Dünya Kupası" olarak adlandırılıyor ama, daha önce Dünya Kupası kazanmış en az iki ülkenin katılımıyla futbol heyecanını doruklara çıkaran dev bir yarışma ortamı oluşturduğuna hiç kuşku yok!
Türkiye, son Dünya Kupası'nın finalisti Almanya'nın katılmayacağını bildirmesi üzerine, Avrupa'nın en başarılı ikinci ülkesi olarak FIFA tarafından Fransa'ya davet edildi.
Turnuvada en çok (5) müsabaka yapan dört ülkeden biri... İki galibiyet, bir beraberlik, iki yenilgi ile en renkli, en zevkli, en çekişmeli maçları oynayan, son Dünya Kupası'nın sahibi Brezilya'yı safdışı eden takım... En çok gol atan ekip... Ve tıpkı Dünya Kupası'ndaki gibi takdir edilecek, alkışlanacak bir üçüncülük !
Kazanımlar önemli
Ama biliyorum, bu üçüncülük de bizi tatmin etmiyor artık. Hem bu defa şampiyonluğa daha da yakın ve layık bir ekibimiz vardı.
Skorların, sonuçların ve gollerin ötesinde kazanımlarımız daha önemli.
FIFA Konfederasyonlar Kupası, her şeyden önce Kore/Japonya kadrosunun yenilenmesine fırsat hazırladı. Özel hazırlık maçlarının yetersizliği, resmi eleme maçlarında eski kadrodan bir türlü vazgeçememenin sıkıntıları, yenilemeyi ertelememize neden oluyordu. Şenol Güneş, daha işe başlarken yapacağı zorunlu yenileme için aradığı zemin ve zamanı bu turnuvada buldu.
Turnuvaya en çok yenilenmiş ekiple katılan ülke Türkiye idi... Kadroya çağırılan çoğu ümit Milli Takımı çıkışlı oyuncuların hemen hiçbiri sırıtmadı. A Milli Takımı formasını istekle, sevinçle giydiler. Ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Hiçbiri için " Bu takımda yeri yok " diyemeyiz. Ama çoğu için "Bunların yeri artık A Milli Takım" diyebiliriz... Onlar kimler mi ? Selçuk, İbrahim, Okan, Tuncay ve Gökdeniz!
Zengin seçenek
En önemlisi, Şenol Güneş'in önünde şimdi çok daha zengin bir seçenek olmasıdır... Böylece teknik direktörün, geçmişte takımın kıdemli oyuncuları tarafından yürütülen iç kulislerle bazılarına tanınmış ısrarlı ayrıcalıklar sona erecektir. Milli Takım, artık kimsenin kendi kültürünü ya da kaprisini dayatacağı, özel tavırlarla kişisel egosunu tatmin edeceği bir yer değildir. Forma rekabeti, Milli Takım'a daha sağlıklı bir yapı kazandıracaktır.
Yaş ortalaması 25'in de altına inebilecek yenilenmiş A Milli Takımı ile Türkiye bir zamanlar hayali bile gülünç olan hedeflerin, şimdi ciddi adayıdır...
2004 Avrupa şampiyonluğu ve 2006 Dünya Kupası finali!
İtirazı olanlar ?
Teşekkürler!
Marc Vivien Foe'nin, Kamerun - Kolombiya maçının 75. dakikasında birdenbire yere yığılarak ölümü, futbol dünyasını yasa boğdu... Canlı yayında milyonlarca insan, maçı filan bir yana bırakıp o genç adamın yaşamıyla ilgili kaygılara, kederlere kaptırdılar kendilerini...
Foe'nin ölümü tüm meslektaşları, takım arkadaşları, FIFA yetkilileri ve medya tarafından derin bir şok ve üzüntüyle karşılandı. Foe'nin hak ettiği saygı, en iyi biçimde gösterildi,
Sanırım asıl şoku yaşayanlar, futbolseverlerdi. Onlar, bir futbolcunun hem de müsabaka sırasında ölümüne inanamadılar. Sonucu öğrendiklerinde resmen çarpıldılar.
Yıllardan beri futbolu derin bir tutkuyla izleyen milyonlarca, milyarlarca insan, aldıkları transfer ücretinden, yaşam biçimlerine, özel davranışlarından saha içindeki becerilerine kadar futbol yıldızlarını hep ayrı bir yerlere koyup yücelttiler. Medyanın da etkisiyle futbolcu, erişilmez, ulaşılmaz, eşsiz ve benzersiz bir konum kazanmaya başladı. Onlar, meşin topla sergiledikleri her beceriden sonra, saha içindeki rekabette gösterdikleri her başarıdan sonra giderek insanüstü kimlikler kazanmaya başladılar. Hayallerimizdeki süpermenleri - üstün insanları izlemek için koşuyorduk tribünlere...
Masal değil
Foe'nin ölümü, o tribünlerden bakınca bir gerçeği hatırlattı hepimize... Futbolcunun da hastalanabileceğini, sakatlanabileceğini, üzüntüleri, sevinçleri, kaygıları, becerileri, yetersizlikleri, mutluluğu - mutsuzluğu, sevdiği - sevmediği insanlar olabileceğini... Futbolcunun da bir hayatı olabileceğini...
O hayatın da bir gün - tıpkı maaş kuyruğundaki emekliler ya da trafik kazasındaki gençler gibi - bitebileceğini hatırlattı bize...
Futbolcunun insan olduğunu! Seyrettiğimiz maçların da masal değil, hayatın bir gerçeği olduğunu hatırlattı!
Oscar Cordoba, Beşiktaşlıların hiç de ummadığı bir zamanda, beklenmedik biçimde Kartal yuvasından uçuverdi.
Doğrusu hiç şaşırmadım... Beşiktaşlı yöneticilerin Boca Juniors kulübü ile pazarlık sürecini - ağırdan alarak - uzattıklarını biliyordum. Öte yandan Cordoba'nın içeride bize verdiği mesajlarla dışarıda Arjantin basınına, menajerlerine verdiği haberler de birbirinden farklıydı. Hayır, onu kınamıyorum. Kendi anlayışına göre profesyonelce davranıyordu.
Beşiktaşlı yöneticiler, Cordoba kadar profesyonelce davranmadılar. Pazarlıkta fiyat kırıp anlaştıktan sonra ödeme yapma yerine teminat mektubu vermek gibi endirekt bir yola yönelmeleri, hemen her menajerin biraz daha fazla komisyon olmak uğruna karmakarışık ettiği futbol piyasasında bulunmaz bir fırsat yarattı. Hem Boca Juniors, hem de Cordoba, Arsenal'in en az 1 milyon dolarlık artı parasını görünce dümen kırdılar...
Ha Arsen Lüpen, ha Arsen Wenger !... Beşiktaş'ın eldivenleri çalındı... Bu da bir derstir beyler!
Şimdi paniğe kapılmadan, bu durumu akılla, bir fırsat olarak değerlendirmeli.
Ligimizde çok iyi kaleciler var... Gaziantepsporlu Ömer Çatkıç'dan Gençlerli Gökhan'a kadar geniş bir seçenek göz önünde. Dışarıdan uyum sürecinin ne olacağını hesaplamadan alınacak bir kaleciyle Şampiyonlar Ligi'ne girmek yerine, bilinen bir yerliye dönmek daha yararlı olabilir.
Bilgili ve arkadaşları bu radikal kararı alabilir!
SPOR
FENER'E TAZE KAN
At yarışları
Avrupa Ligleri
Potada 6 takım Avrupa’da
2. LİG puan durumu
ALIŞ VERİŞ ZAMANI
Voleybolda şampiyon olduk
KARTAL REST DEDİ
Daum kulak çekti!
HAGI NİYETİNE
'Kimse kapımı çalmadı'
Rüştü rüzgârı
Favoriler yarı finalde
Haber turu...
Gerçek hedefler
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025