Beklenen gün için ulusça geri sayıyoruz. Aylar önce her iki ülkenin medyaları tarafından sürekli biçimde futbol dışı gerilim haberleriyle pompalanan Türkiye - İngiltere maçı saatler geçtikçe gerçek tartışma platformuna yaklaşıyor... Futbola yani...
İnönü'deki ilk maçı hatırlıyorum. 8 - 0'lık tarihi hezimet, yine de İngilizler için yurt dışında alınan en büyük galibiyet değildi... İngiliz meslektaşım, geçmiş yıllarda Portekiz'e karşı alınan 9 - 10 gollü bir galibiyetleri olduğunu söylemişti. Yediğimiz gollerin özetlerini dahi sayfada ayrılan yerlerine sığdıramamıştık. Son 8 - 0 bir de Londra'da tekrarlandı. Ardından 4 - 5 gollü yenilgiler, daha sonra da daha makul (!) yenilgi sürecine girdik...
Tek gol atamadık İngiltere'ye...
Nefret süreci
İngiliz basını, geleneksel başlık esprilerine uyarak hemen her maçtan sonra "Hindi kızartması", "Hindi rosto" sululuklarını sergiledi.
Karşılıklı olarak birbirimize saygıyı unuttuk. Galatasaray - Leeds United maçının öncesinde yaşanan olayların da etkisiyle spor kültürüne hiç yakışmayan bir nefret süreci başladı...
Bugün nefrete hiç ihtiyacımız yok. Futbolsuzluğun, futbol alanındaki yetersizliklerin beslediği nefret, bizden uzakta kalmalı. Yaşayacağımız daha güzel duygular var. Umut gibi... Güven gibi... İnanç gibi...
Bu duyguları besleyecek bir futbol kalitesini nihayet yakalamış durumdayız. Kulüp takımlarımızın uluslararası resmi turnuvalardaki başarıları süreklilik kazandı, yaygınlaşmaya ve çoğalmaya başladı. Avrupa'nın en dişli takımlarında oynayan futbolcularımız var. İçeride kalitesini giderek yükselten ekiplerimiz oluşuyor.
Hepsinden daha önemlisi, futbolda iki mutluluğu bir arada yaşayabiliyoruz; Hem takım oyununu bir kültür haline dönüştürüyoruz, hem de bireysel yeteneklerimizin uluslararası yıldızlaşma sürecine tanık oluyoruz.
Favori Türkiye'dir
Bugün İngiltere'nin dahi bizim kadar zenginlikle yaşayamadığı gerçek budur. Şenol Güneş'in kadroya çağırdığı 23 oyuncunun hepsi de milli formaya liyakat sorununu aşmış, yeterliliklerini defalarca kanıtlamış futbolculardır. Ama o 23'ün dışında kalan birçok futbolcunun kamuoyunda tartışılması, farkında olmadığımız zenginliğimizdir. İngiltere'de Beckham ve Owen'ın sakatlıkları geçici de olsa bir panik duygusu yarattı. Biz o bakımdan fazlasıyla rahatız!
Cumartesi günü Şükrü Saracoğlu'nda oynanacak maçın her bakımdan favorisi Türkiye'dir. Bunu tartışmak anlamsız. Anlamsız olan, maçın bir futbol maçı olduğunu unutma alışkınlıklarımızdır... Galibiyete kilitlenmiş durumdayız. Gücümüz, oyun kalitemiz, oyuncu kadromuz bu kilitlenmeyi doğal biçime dönüştürüyor. Ne var ki, futbolda kazanmak, beraberlik ve kaybetmek gibi olasılıklar her zaman geçerlidir. Hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin, futbol maçının sonucu dünyanın sonu değildir. Avrupa'nın da!
Unutmayalım... 2002 Dünya Kupası'na Avusturya ile oynadığımız Play - Off maçlarından sonra katılıp, finali kaçırarak Dünya 3.'sü olduk.
Dahası, Kupa'da final oynayan Almanya da, Ukrayna ile Play - Off'tan çıkıp, Kore - Japonya'nın yolunu tutmadı mı?
Hazır olalım
Evet, İngiltere'ye ilk golü atmanın, ilk galibiyeti tatmanın tarihsel heyecanı içindeyiz... Çok haklı bir duygu bu...
İtalyan hakem Collina'nın yönettiği hiçbir maçta yenilgi yüzü görmedik... Bu da doğru...
Ama unutmayalım, herşeyin bir ilki vardır...
Her sonuca hazır olalım... Sporseverliğin gereği budur. Futbol kültürü de bunu gerektirir.
Sergen Chelsea'ye attığı gollerin, yeteneğine yakışan uluslararası futbol kahramanlığının tadını çıkarıyor bugünlerde. Dileyelim, aynı kahramanlığı arkadaşlarıyla birlikte İngiltere karşısında da tekrarlar. Onu kadroya çağırdığına göre, mutlaka Şenol Güneş'in de maçı açacağı özel bir Sergen sayfası olacaktır.
Peki Chelsea maçının beş adamı - Cordoba, Zago, İbrahim, Giunti ve Pancu - dinlenirken, Lucescu süper solağı neden Elazığ'a götürdü? Neden 45 dakika süreyle sıcağın altında oynattı?
Bu uygulamanın ardındaki gerçeği, Beşiktaş'ı sürekli izleyen muhabir arkadaşlar anlattı:
"Lucescu, Sergen'in o günkü haliyle ancak 20 - 25 dakika oynayabileceğini söylemişti geçenlerde. Hocanın bu açıklamasını fırsat bilen Sergen, antrenmanları hafifletti. Düz koşularla, salon çalışmalarıyla idare edip, duşa gitti. Luce bu... Kül yutmaz! Görür, çaktırmaz! Sergen'i giderek daha çok oynatmaya, zorlamaya, dinlenmek (!) için fırsat vermemeye başladı. Elazığ yolculuğunun sırrı burada!"
Medyanın, kendi içindeki tartışmaları, zaman zaman utanç verici seviye kayıplarıyla sürdürmek gibi çirkin bir geleneği var.
Son örnek Fatih Altaylı'nın adı üzerinde yoğunlaştı.
Spor yazarı Kemal Belgin, bir televizyon programında Altaylı'nın Söz / Gelişim Spor sürecinde Hıncal Uluç'un köpeği Cim - Bom'u çişe götürüp, getirdiği için gazete ve dergide kendine bir yer edindiğini, sonradan Uluç aracılığıyla TSYD'ye üye olmak istediğini ve salt bu çiş meselesinden (!) üyeliğine - bizzat kendisinin - engel olduğunu ileri sürdü.
Bu uyduruk öykü maalesef köşelerin ve çerçeve yazıların da konusu oldu.
Şimdi şunları açıklamakta kendi açımdan bir zorunluluk görüyorum;
1- Söz Gazetesi'nin Spor Yönetmeni, Gelişim Spor Dergisi'nin Yayın Kurulu Başkanı olarak Fatih Altaylı ve Hıncal Uluç'la birlikte çalıştığımız 2.5 yılı aşkın sürede böyle bir olay hiçbir zaman yaşanmadı. Cim - Bom'un çiş sorunu tümüyle gerçek dışı ve uydurmadır.
2- 1986'dan 2002'ye kadar TSYD yöneticiliği yaptım. Bunun son 8 yılında Genel Başkanlık sorumluluğunu taşıdım. Fatih Altaylı sarı basın kartı taşımayan bir gazeteciydi. (Bugün taşıyor mu bilemem) Sarı basın kartı olmayan gazetecinin TSYD'ye üyelik başvurusu yapması tüzük koşullarına göre olanaksızdır. Kaldı ki, Fatih Altaylı'nın TYSD'ye üye olmak istemediği de hep eleştirdiğim bir davranışı olmuştur.
Özetle bu çirkin dedikodu ve sorumsuz öykü uydurmacılığı, sadece sahibine değil, hepimize değer kaybettirdi. Böyle bir çirkinliğin bize şeref kazandırmadığı da çok açık!
Yazıklar olsun!
SPOR
SAKIN UNUTMA!
At yarışları
Avrupa ligleri
Emre Kızılyıldız'da
İKİNCİ LİG PUAN DURUMU
Iverson'dan 104 trilyonluk imza
Sultanların tatili bitiyor
Göreceksiniz!
Rebrov'a yer aranıyor
Tamas'ın kaderi
Öksüzoğlu da aday
Ada'da isyan çıktı
Tekirdağ yürüyüşte
Teşkilat sporda!
Haber turu...
Herşeyin bir ilki vardır!
Özay Şendir
Ayıplı bir tartışma, 'işine yarayacak'
14 Mayıs 2025
Didem Özel Tümer
Türk şirketlere BAE’de finansa erişim kolaylığı
14 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
En son imparator!
14 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
EOKA’nın köyünde ölümle burun buruna! Neşe Karaböcek’ten Kıbrıs anıları…
14 Mayıs 2025
Dilara Koçak
Yaz gelmeden detoks değil, denge zamanı
14 Mayıs 2025