Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



İstanbul Olimpiyat Oyunları.... TMOK Başkanı Sinan Erdem'le birlikte bir avuç inanmış insanın büyük rüyasıydı İstanbul'u bir olimpiyat kenti yapmak.
Bu ideale önce dudak bükerek gülenler, alay edenler oldu... Kimileri, sosyo politik derin analizler yaparak gelişmekte olan bir ülkenin olimpiyat ev sahipliğine soyunmasını bilimsel anlamda "abes" olarak nitelendirdi. Kimileri, sportif kültürümüzün yetersizliğinden dem vurup, İstanbul'da olimpiyat düzenleme hayalinden vazgeçmemiz gerektiğini ileri sürdü. Ama bu fikir sahiplerinin çoğuna göre futbolda Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazanan takımlar yaratabilir, hatta Dünya Kupası'nda final bile oynayabilirdik. Nedense futbol için heyecanla yeşeren yüreklerinde, olimpizme en küçük bir umut parseli ayrılmıyordu.

Yasa uygulanmadı
Sinan Erdem ve bir avuç arkadaşı, yılmadan - yorulmadan, bıkmadan - usanmadan paylaştıkları ideali hayata taşıdılar. Mehmet Ali Yılmaz'ın bakanlığı sırasında parlamentonun da desteğini alarak dünyaya örnek gösterilen bir olimpiyat yasası çıkarttılar.
Yasa, İstanbul Olimpiyat Oyunları'nı hayal olmaktan çıkarıyor, devletin hedefleri arasında seçkin bir yere koyuyor, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu'ndan gelir kaynaklarına kadar hemen her konuda yetki ve sorumlulukları belirliyordu.
1991'de yürürlüğe giren Olimpiyat Yasası, hiçbir zaman tam olarak uygulanmadı. Örneğin zamanın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Nurettin Sözen, bütçenin yüzde 1'ini yasa gereği Hazırlık ve Düzenleme Komitesi'ne vermesi gerekirken kestirip atıyordu: "Ben, birileri repo yapsın diye bu kentin parasını kimseye peşkeş çekemem!" Yasa yürürlükteydi ama, unvanı Prof. da olsa anlayışsızlık, idraksizlik de iktidardaydı. Sadece Sözen mi ? Sonradan gelen belediye başkanları da Recep Tayyip Erdoğan ve Ali Müfit Gürtuna, aynı şeyi yaptılar. Yasayı kafalarına göre yorumladılar. Hele Gürtuna, sportif değeri tartışılır politik spor yatırımlarıyla seçmenlerini selamlarken, olimpik geçerliliği olmayan salonları ve tesisleri, Hazırlık ve Düzenleme Kurulu'na yıllardır ödemediği borcundan düşmeye kalkıyordu.
Kör, topal, uyumsuz bir adaylık sürecinden geçiyordu İstanbul...

Tek gelir kaldı
Erdem ve arkadaşları, tüm olumsuz koşullara rağmen, önce hayallerini, sonra programını, sonra da hayata geçirdiği tesislerini pazarladı İstanbul'un... Onca engellemeye ve anlayışsızlığa rağmen adım adım sabırla, bir avuç arkadaşının desteği ile hayalleri hayatın içine taşıdı.
Onu saygıyla ve rahmetle anarken, İstanbul Olimpiyat Oyunları'nın ikinci büyük darbeyi yediğini görüyoruz şimdi...
Toplu konut fonundan yasa gereği alınması gereken pay, duyduk ki bazı hukuksal varyasyonlarla yok olmuş... 10 yıllığına özelleştirilmesi için acele yasalarla pazara sunulan Milli Piyango İdaresi'nin yeni statüsünde de Olimpiyat Oyunları'na aktarılması gereken para - Allah'ın işine bakın - unutulmuş...
Şimdi HDK'nın tek geliri TJK'nın at yarışlarından aktardığı para...
O para da personel giderlerini ancak karşılar.

Yazık değil mi ?
Gelelim Olimpiyat Adaylığı'na....
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul'un 2012 için aday olmasını emretmiş... Zaten yasa da öyle diyor ya, ülkemizde yasaların değil, kişisel iradelerin daha öne çıktığı bir dönem yaşıyoruz.
Benim merak ettiğim, bu kadar samimiyetsiz ve tutarsız olmayı nasıl becerebileceğimiz...
Bir yandan yemini ve suyunu kesiyorsunuz atın...
Bir yandan da yarışa katılmasını istiyorsunuz.
Yazık değil mi ? Ayıp değil mi ? Günah değil mi!

1959'da "Milli Lig" adıyla başlayan, sık sık isim değiştirip artan ve azalan takım sayılarıyla günümüze kadar ulaşan Türkiye 1. Futbol Ligi - Süper Lig -, Cuma günü hayırlısıyla kapandığı yerden, Samsunpor - Beşiktaş maçıyla yeniden başlıyor.
Senaryo aynı... Aktörler biraz farklı... Dört Büyükler favori, ötekiler plase... Medya Üç Büyükler'le biraz da Trabzonspor'un peşinde... Onlara karşı hakem yanlışlığı oldu mu kıyametler kopacak... Ufaklıklara karşı herkes sağır ve kör kalacak... Hep beraber hakemlerin canına okuyacağız... Antrenörlere bitmez tükenmez dersler vereceğiz. Avrupa Kupaları'na en koyu milliyetçilik sloganlarıyla koşacağız.... Olmadı, tribünden sahaya atlayıp Türk'ün gücünü (!) kanıtlayacağız... Her başarıya çamur atacağız, kıskançlıktan çatlayacağız.... Sonunda olmadık yüzsüzlük örnekleri vererek şampiyonu alkışlayacağız.
Açıkçası, yozlaşan kültürümüzü aynen stadlara taşıyacağız.
Hoşgeldin futbol, hoşgeldin Süper Lig!
Sabırla yuvarla topunu... Ya sen bizi adam edeceksin sonunda, ya da biz seni rezil edeceğiz!

Hazırlık döneminde Trabzonsporlu Fatih Tekke ile Fenerbahçeli Fatih Akyel'in yarattığı utanç tablolarını unutmamak gerekiyor.
Fatih Tekke, kararını beğenmediği Avusturyalı hakeme Osmanlı tokatı ile haddini bildirdi (!). Fatih Akyel de Alman rakibine tekme ile tepki göstererek tribündeki gurbetçileri de tahrik edecek biçimde sportmenlik (!) örneği verdi.
İki futbolcunun da hareketlerinden utandıklarını, pişmanlık duyduklarını sanmıyorum. Çünkü toplumda onların bu davranış bozukluğunu onaylayan sorumlu - sorumsuz insanlar var.
Suç bizim
Yazık, Türkiye'nin en değerli futbolcuları, sporun ne olduğunu hâlâ öğrenemeden kariyerlerini tamamlayacaklar neredeyse.... Suç doğrudan onların değil, suçun büyüğü bizim!...
Fatih'lerin davranış bozukluğu, federasyonun ceza vermenin de ötesinde başka sorumlulukları olduğunu hatırlatıyor bana....
Örneğin, her takıma psikolojik danışman bulundurma zorunluluğunu... En az kaleci antrenörlüğü kadar gerekli! Birçok kulüpte kendiliğinden başlayan bu uygulamayı artık zorunlu hale getirmek kaçınılmaz oldu!





SPOR


BARCELONA'DAN ENKE TEHDİDİ
At yarışları
Avrupa Ligleri
Potada şok prova: 68-88
2. LİG puan durumu
NBA Batı'dan yükselir
Eczacı atakta
Ya Dursun, ya Hassan
Vahedi Fener'de
Her yol Atatürk'e çıkar
Aybaba keyifli
Devlere destek!
İngilizler yine sapıttı!
Pistte devrim
Ralli evlere giriyor!
Dostluk Kupası'nda olay: 13 yaralı
Haber turu...
Olimpiyat günahı