Belma Akçura

Belma Akçura

bakcura@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye’de işlenen faili meçhul cinayetlerin perde arkasındaki güç odaklarını araştırmaktan giderek uzaklaşan, derin devlet ilişkileri bitmiş gibi davranan, soru sormayan bir medyaya doğru yol alıyor olabilir miyiz?
Ya da şöyle soralım; yıllar içerisinde edindiğimiz o derin tecrübeyle, arkasında büyük karanlık güçlerin olduğu cinayet davalarının hiçbirinden sonuç alınamamasından dolayı araştırmacı gazetecilik ölüyor mu?
Bilmiyoruz. Ancak görünen o ki; Hrant Dink cinayeti davası giderek kendi etrafında dönmeye başladı.

Yeni kanıt bulunmadı
Geçtiğimiz günlerde Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetinde bir türlü soruşturmaya dâhil edilmeyen bazı kamu görevlilerinin yargılanması yönünde avukatlar dilekçe sununca medya dört yeni kanıtın ortaya çıktığını belirterek konuyu yeniden kamuoyunun gündemine taşıdı.
Dink cinayetine ilişkin ‘yeni’ kanıtlardan biri; Yasin Hayal’in cinayet krokisi çıkartmak için İstanbul’a geldiğinde Emniyet’in dinlemeyi bırakması. Bir diğeri de Erhan Tuncel ile Yasin Hayal’in telefonlarının dinlenmesine rağmen görüşmelerin çözümlerinin yapılmaması üzerine.
Milliyet haberi “Kroki çizerken ‘hayal’ olmuş” başlığı ile verdi. Haberde cinayetin azmettiricileri Tuncel ve Hayal’in dinleme kayıtlarının çözümü yapılmadan imha edildiği ve Hayal’in cinayetle ilgili krokiyi çizmek için İstanbul’a geleceği aşamada dinleme faaliyetini sonlandırdığı belirtiliyor. Haberde avukatların “yeni kanıtlar” olarak savcılığa sunduğu belirtilen dilekçede bu bilgiler Devlet Denetleme Kurulu’nun raporuna dayandırılıyor.

İki yıl önceki rapor
Milliyet okuru Deniz Çinibulak Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu’nun raporunun üzerinden iki yıl geçtiğini, raporda yer alan ve bugün kanıt olarak savcılığa sunulan bilgilerin gazetemizde ve medyada o tarihlerde geniş yer bulduğunu hatırlatmakla kalmıyor, avukatların neden iki yıl beklediğini soruyor.
Okurumuz haklı. Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK) 2012’de Hrant Dink cinayetine ilişkin hazırladığı raporun kamuoyuna açıklanmayan bölümünde, çarpıcı taleplerde bulunulduğunu o tarihlerde okurlarımızla paylaşmış, haberimizde de şu ifadelere yer vermiştik: “Raporda, cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal’in 1.5 yıl dinlenen telefonlarının Trabzon’dan İstanbul’a cinayet keşfi için geldiği süreçte de dinlenmediğine dikkat çekildi.”
Haberimizde ayrıca dinlemelerin çözümlerinin yapılmadığı da söz konusu raporda belirtilmişti.

Bilgi işlenerek verilmeli
Kamuoyunun yakından takip ettiği Dink cinayeti davasına ilişkin gelişmeler son birkaç yıldır kısır döngü halinde sürekli kendini tekrarlıyor. Haberde yeni olan tek şey; Trabzon Cumhuriyet Savcılığı’na başvurulmasıdır. Haberde 2012’de DDK raporunda yer alan bu bilgilerin neden iki yıl bekledikten sonra savcılığa yeni delil olarak sunulduğu sorusuna da yanıt aranmalıydı. Bu tür haberlerin ne davaya ne de kamuoyuna bir faydası yoktur. Sorun; bu tür haberleri yaparken önümüzde biriken sorulara gerek ilgili makamlar gerekse davanın tarafları açısından yanıt olabilecek bilgilere ulaşmaktır.
Artık hepimiz biliyoruz ki; gazetecilik, sadece bilgilerin kamuya olduğu gibi aktarılması sürecinden ibaret değildir. Gazetecilik kamu yararını gözeterek araştırmaya dayalı haber yapma gibi önemli bir misyona da sahiptir. Örneğin birkaç ay önce de Dink cinayeti davasının avukatlarından Fethiye Çetin’in, dava sürerken MİT ile ilgili bilgileri, basın ve kamuoyundan saklayıp, üç yıl sonra yani dava kapandıktan sonra bu bilgileri kitap yazarak paylaşmış olmasının, bugün davaya ne gibi bir yarar sağlayıp sağlamayacağını sorgulamak gibi...

Haberin Devamı

SPOTUN YAZIYLA İLİŞKİSİ

Haberin Devamı

Geçtiğimiz hafta objektive araştırmacı gazetecilik projesi kapsamında “Birine Ötekinin Hakkını Sormak” başlıklı bir dizi yazımızı okurlarımızla paylaştık. Bir hafta süren diziye ilişkin iki küçük düzeltme yapmak istiyorum. Dizide görüşlerine yer verdiğimiz Yusuf Beğtaş, Süryani Mar din Metropolit’inin şimdiki değil, eski genel sekreteridir. Yorgo Demir’in konuşmasında ise yer sorunu nedeniyle bazı kısaltmalar yapmak durumunda kaldım. Birincisi devletin ‘beyin yıkama’ şeklinde tezahür eden eğitim sisteminin sonucu Türkiye’de yaşayan bazı tanıdığı Rumların Cumhuriyet ve İnönü hayranı olduğunu belirtiyor. Yazıda ‘devletin dayatması sonucu’ ifadesinin zaten bu düşünceyi desteklediğine inanıyorum ancak Yorgo’nun ‘düşüncelerinin yanlış anlaşılabileceği’ kaygısıyla bu düzeltmeyi yapma ihtiyacı duyuyorum.
İkincisi spotta yer alan sözlerinin yazıda olmamasını eleştiriyor. Haber yazılımına ilişkin yazılı basının kendi içinde belli kuralları vardır. Eskiden haberde yer alan spotun yazının içeriğini anlatması ya da spotunda yer alan bir ifadenin içeriğinde de bulunması önemli bir ayrıntı olarak karşımıza çıkardı. Ancak son birkaç yıldır yazılı basın artık yazının içeriğinde olan bir cümleyi haberin önemine vurgu yapmak amacıyla yazıdan bağımsız spota da taşımakta. Özellikle de spotta yer alan cümlenin önünü ve arkasını okumayı gerektiren bir bilgi yoksa.