Karizma yerle bir!

12 Kasım 2010

Bir yönetici, diyor ki, “Schuster’den ofansif futbol oynatmasını biz istedik, hay demez olaydık”.
Önce şaka yapıyor sandım, meğer ciddiymiş!
O zaman adama sorarlar Schuster’i niye aldınız? O kadar biliyorsanız, çıkıp takımı siz çalıştırın, siz taktik verin!
Ofansif futbol denince akla Mustafa Denizli gelir. Az mı eleştirildi bu yüzden. Beşiktaş’ta da bu sistemi bir süre denedi, baktı olmuyor, çark etti, savunmayı sağlama alırken, oyuncu tercihlerinde hep ‘devamlılığı’ ön planda tuttu. Bu değişim beraberinde iki kupayı da getirmedi mi?
Ya Schuster efendi?
Her maça farklı kadro, adamın lugatında ‘istikrar’ kelimesine yer yok. Bildiğini okuyor, tepeden-tırnağa faul!
Eeee bir teknik adama böylesi teslim bayrağını çekerseniz, olacağı da buydu!

Yazının Devamı

Oynamadan kazanamazsınız!

9 Kasım 2010

Olacak iş mi bu?
Ligin dibine demir atmış, geleceğe kuşkulu gözlerle bakan Kasımpaşa’yı yenemiyorsunuz!
Yenmeyi bir kenara bırakın, koca doksan dakika içinde sadece bir gol, bir penaltı, onu da atamıyorsunuz, ‘net’ bir pozisyon üretemiyorsunuz!
Ondan sonra ortaya çıkıp, şampiyonluktan dem vuruyorsunuz!
Düşünün koca Beşiktaş, Kasımpaşa’ya evinde puan kaybediyor!
Bir tarafa Vural’ı koyun, diğer tarafa Schuster’i...
Vural, denize düşmüş, yılana sarılmış misali...

Yazının Devamı

Nihat’ın dönüşü

5 Kasım 2010

Zorluk derecesi yüksek maçta Nihat ortaya çıktı. Attığı gol, bir Nihat klasiğiydi. O mesafeden o golü atmak yürek ve de beceri işidir

Nihat’ı ne zaman eleştirmeye kalksak, içimiz yanıyordu doğrusu... Hani kalitesini bilmesek, sanırsınız Beşiktaş’a gelen Nihat değildi. Ne var ki, o sabretti hep, yoğun eleştirilere karşın, yılmadı, ayakta kalmasını bildi, Ve dün zorluk derecesi yüksek maçta Nihat ortaya çıktı. Attığı gol, bir Nihat klasiğiydi. O mesafeden o golü atmak yürek ve de beceri işidir.
Schuster’i anlamakta zorlanır olduk! Oyuncusunu azarlıyor, arkadaşlarının içinde yerden yere vuruyor, kalkıp sonra ‘pardon’ diyor!
Hatta daha ileri gidiyor, kovduğu oyuncuyu on sekize alıyor! Böylesi davranış biçimleriyle o takımda nasıl disiplin sağlanabilir, doğrusu biz de merak ediyoruz?
Bitmedi. Sakatlıktan yeni çıkmış Aurelio’yu on birde oynatıyor. Ernst ile iyi bir ikili oluşturmuş Necip’i yedekte oturtuyor. Necip, şartlar ne olursa olsun Aurelio’nun yerine takımda banko oynar bizce.
Olmuyor bay Schuster! Yönetim her fırsatta, güvenini dile getiriyor. Dileriz, güvendiğiniz dağlara kar yağmaz!
Neyse... Rüştü’nün belinde spazm oluşmuş, yerine Hakan Arıkan var. Arıkan, yediği

Yazının Devamı

Özgüven erozyonu

1 Kasım 2010

Yönetim, taraftar hem Schuster’e hem de takıma müthiş destek veriyor, vermesine de geleceğe de kuşkulu bakıyorlar

Beşiktaş ‘çıkış’ arıyor, Sivasspor ise can derdinde, puan peşinde ! Tablonun böyle oluşu, kim ne derse desin, futbol adına her türlü aksiyonu da birlikte getirdi. Pres, kora-kor mücadele, sertlikler, kartlar, pozisyonlar, goller ve de heyecan üst düzeyde idi.
Ernst-Necip ikilisinin bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi, Kartal’ı orta alanda etkili kıldı. Bu ikilinin, rakip ataklara set çekmesi, bir anlamda Guti’yi rahatlattı. Bobo’nun attığı ilk gol Guti patenti taşıyordu.
Ernst de, Kartal’ın vazgeçilmezidir bizce... Tam bir panzer, pres yapıyor, top çalıyor, rakibi bozuyor, üstüne üstlük herkesine yardımına koşuyor... Ernst’in performasının üst düzeye çıkmasında diğer bir faktör ise partneri Necip... O da oyundan hiç düşmedi, aksamadı, bunu da geçin, zorluk derecesi yüksek bir gole de imzasını attı. Koca doksan dakika da bir pas hatası yaptı, o da Beşiktaş’a gol olarak döndü.
Schuster, Holosko ile başladı maça... Bu hamle, tribünleri ofansif girişimlerde umutlandırdı. Ne var ki, Holosko, oyunda kaldığı süreçte, boşuna koşular yaptı dersek abartmış olmayız.

Yazının Devamı

Beşiktaş işi uzattı!

29 Ekim 2010

Nurullah Sağlam ve öğrencilerini kutlamak gerekir. Niye mi? Böylesine güçlü bir rakip karşısında tam tamına 100 dakikalık müthiş bir direniş gösterdikleri için...
Niye mi? Düşünün koca Beşiktaş’ın(!) Guti’yle 100. dakikada attığı gole kadar oyun disiplininden hiç kopmadıkları için. Savunmaya kapandılar, Beşiktaş’ın ürettiği pozisyonlara geçit vermediler.
Niye mi? Kaleci Eser, savunmasından seken topları bir bir toplarken, adeta kalesinde devleştiği için.
85. dakikada Hasan Üçüncü’nün çift sarı karttan oyun dışı kalması Beşiktaş’ı ve tribünleri biraz olsun rahatlattı.
100. dakikaya kadar gözlerimiz Guti’nin üzerindeydi. Kalitesine ve geçmişine lafımız yok.
Ne var ki aynı Guti 100. dakikaya kadar piyasada hiç gözükmedi!
Attığı gol savunmaya çarpıp girdi, çarpmasaydı belki Eser buna da vize vermeyecekti.

Yazının Devamı

Schuster’le nereye kadar?

26 Ekim 2010

Neymiş efendim Schuster, Beşiktaş’a iyi futbol oynatıyormuş... Hatta Alman hocanın bu anlamda devrim yaptığını savunanlar bile var!
Geçin efendim, geçin bunları!
Hangi devrimden, hangi iyi futboldan söz ediyorsunuz?
Tabii ki iyi futbol önemli, ancaak asıl olan skordur.
Beşiktaş asla iyi futbol oynamıyor, oynamadığı gibi aldığı skorlar ortada.
Savunmanın yerinde yeller esiyor, sürekli rakibe pozisyon veriyor!
Bilmem yanılıyor muyuz?

Yazının Devamı

Gerçekler ortada!

22 Ekim 2010

İspanyol orta hakem Gomez’in skandal ötesi kararlarını izlerken, küçük dilimizi yutacaktık az kalsın! İlk yarıda öylesi düdükler çaldı ki, biz bile tribünden ‘yuh’ dedik içimizden!
Fernando ile başlayalım. Arkadan sert hareket sarı kart doğru... Ne var ki, aynı Fernando karara isyan ediyor, topu yere vuruyor, Gomez’in ikinci sarıyı çekmesi lazım, pas geçiyor.
Bitmedi.
Falcao’nun attığı gol buz gibi gol... Gomez’e göre Zapo’ya, Falcao faul yapıyor. Alakası yok!
Bitmedi.
Zapo, Falcao’yu cezaalanı içinde indiriyor, hakem ‘devam’ diyor... Bize göre hareket buz gibi penaltı, artı Zapo son adam olarak kırmızı.
Bu nasıl uluslararası hakem pek anlayamadık! Bu yanlışları hakemlerimiz yapsa, Allah muhafaza ipe çekeriz!

Yazının Devamı

Tek suçlu Rijkaard mı?

18 Ekim 2010

Bir puan cetveline, bir de üç büyüklerin konumuna bakıyorum. Al birini vur ötekine! Galatasaray’da sıkıntılı mı, sıkıntılı! Rijkaard, müthiş bir baskı altında... Yönetim desteğiyle şimdilik ayakta duruyor, ne kadar dayanır, orası da soru işareti!
Cim-Bom, kim ne derse desin, Arda’sız keyif vermiyor. Bir futbolcunun olmayışı, bu kadar olumsuz etkiliyorsa - ki, öyle - takım olmaktan söz edemezsiniz!
Misimoviç’i ilk kez canlı izledik. Adam oyun kurucu... Duran topları hep o kullanıyor. Ne var ki, ne oyun kurabiliyor, ne de doğru dürüst pozisyonlar üretebiliyor..
Ankaragücü’nün Metin’le attığı gol, iyi irdelendiği zaman, böylesi büyük bir takımın savunmasına hiç yakışmadığını görürsünüz. Tamam, yan hakem bayrağı kaldırdı, ne var ki orta hakem Metin’in ofsayt olmadığını iyi süzdü, oyunu devam ettirdi. Yani düdüğü çalmamış... Eeee durmayı tercih eder, bizim gibi pozisyonu seyrederseniz, Metin’de gider golünü atar!
Bu gol, hem Galatasaray’ın, hem de Rijkaard’ın kimyasını bozarken, Cim-Bom’un oyun şablonunu da alt-üst etti! Rijkaard, Metin’in golünden sonra riskli, tamamen ofansif ağırlıklı sisteme döndü.
Evet, belki yaptığı doğruydu, ancak Rijkaard’ın unuttuğu bir şey vardı, o da

Yazının Devamı