- İstanbul’da bar yok. Sık sık duyduğumuz bir cümle bu. En son Komet şikayet ediyordu Delicatessen’de, “Nasıl İstanbul gibi bir şehirde bar olmaz?” diye, Paris’teki barlarla karşılaştırma yaparak.
Şimdi Nupera’daki Pop’un sahipleri Tolga Sezgin ve Can Soylu, Abdi İpekçi Caddesi’nde geçen yıl Mini Bar olan eski Cafe Inn’in yerini almışlar.
Yine Pop adını verecekleri mekanın mahalle barı olmasını hedefliyorlar. Hedef, bir eksiği doldurmak. Saat 16.00’da açılacak, bakalım kaça kadar devam edecek? Heyecanla bekliyoruz.
ALAIN DE BOTTON GELİYOR...
- Konuşmalarını hayranlıkla dinlediğim, yazılarını severek okuduğum Alain de Botton bir kez daha İstanbul’a geliyor, Bilgi Üniversitesi’ndeki The School of Life’ın açılışı için. The School of Life; Melbourne, Paris ve Amsterdam’ın hemen ardından İstanbul’da açılıyor.
Alain de Botton hazır gelmişken, 13 Ekim’de Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’nde bir de konuşma yapacak. Birkaç yıl önce Salon İKSV’de yaptığı konuşmayı dinlemiş ve etkilenmiş biri olarak şiddetle tavsiye ederim.
TV dizisi “Homeland”in yarın Amerika ile aynı anda Türkiye’de de dördüncü sezonu başlıyor. “Homeland”in Cape Town’daki setinde Claire Danes ile buluştum. Çekimleri, planladıkları halde neden İstanbul’da yapamadıkları konusunda bakın neler söyledi?
Amerika yayını ile aynı anda yarın saat 07.25’te Foxcrime’da dördüncü sezonu başlıyor “Homeland”in. Henüz çekimler devam ederken Cape Town’daki “Homeland” setinde
iki gün geçirdim.
Sette gün erken başlıyor. Karşımda Claire Danes var. Saçı, makyajı yapılmış, çekime hazır. Set kuralları gereği fotoğraf çekmek yasak. Malum, “Homeland”in üçüncü sezonu Claire Danes’in canlandırdığı Carrie karakterinin CIA İstanbul büro şefliğine atanmasıyla bitmişti. Ben de bu durumda Claire Danes’e İstanbul’dan geldiğimi anlatarak ve neden kendimizi İstanbul yerine Cape Town’da sette bulduğumuzu, Carrie’nin ise neden kendini Afganistan’da (Pakistan’da yazıyor bazı gazetelerde ama doğrusu Carrie, Kabil’deki CIA büro şefi oluyor) bulduğunu sorarak başlıyorum. Claire Danes’in yüzü düşüyor bir anda. Ne İstanbul hakkında konuşmak istiyor ne bu soruya cevap vermek. Belliki New York Times’a sonradan söylediği “Dizinin prodüktörleri Türk hükümetinin
Hem hiç durmadan şikayet ediyoruz; olanlardan, gidişattan, hem de iyi bir şey olduğu anda onu da nasıl aşağı çekeriz diye kurulmuş gibi çalışıyor kafalar.
Cem Yılmaz bir film yaptı, demediğimizi bırakmadık. Boşuna “Ne zaman iyi bir şey yapsak, böyle tuhaflıklarla karşılaşıyoruz” demiyor.
Adana turnesine giderken pilotla tekme tokat kavga haberinden, gişede aynı kulvarda olmadığı filmleri geçip geçemeyeceğine kadar...
“Kanyon’daki galadan çıkıp doğrudan Adana turnesine özel uçakla gitti” derken; Adana ile İstanbul arasında kaç saat fark var sanıyor olabilir yazanlar? Bahsettikleri saatlerde Cem Yılmaz ve ‘Pek Yakında’ ekibi tam kadro Bebeköy’deki Backyard’ta filmlerini kutluyordu. Adana turnesine ertesi gün gittiler.
Uçakta pilot dövmek kadar absürd kaç şey olabilir?
Kim olursanız olun; Cem Yılmaz da olsanız, uçabilen bir süperkahraman olmadığınız sürece cesaret edebilir misiniz uçakta pilota elinizi kaldırmaya? Söz konusu kendi can güvenliğinizken?
Sonradan anlaşılıyor ki, fazla yakıt yüzünden bir sorun yaşanmış ama bu pilotla yumruk yumruğa kavga etmekle aynı şey mi?
“Türkiye’deki sorun, ciddi anlamda bir stilin olmaması. Dünya üzerindeki tüm moda haftalarına bakın. Sadece defilelere değil, sokakta çekilen kareleri de inceleyin. Milano’yu Londra’dan, New York’u Paris’ten ayırt edersiniz. İstanbul’un akılda kalıcı belli bir tarzı yok. Önce onu oturtmak lazım. Tabii bunu yaparken, ülkenin köklerine göndermeler yapan unsurların da olmalı.
‘Etnik tarzın dibine vurun’ demek istemiyorum. Sonuçta kimse folklor gösterisinden
fırlamış gibi giysilerle ilgilenmez. ‘Modernlikle etnik mirası dengeli ama bir arada kullanmak lazım” diyor yılların moda eleştirmeni Suzy Menkes, Aslı Barış’la konuşmasında.
Hemen ardından da ekliyor: “Aslında bu durum beni şoke ediyor. İşçiliğin bu kadar iyi olduğu bir ülke, nasıl yaratıcılık konusunda bu kadar yetersiz? Tüm önemli modaevleri üretimlerinin çoğunu Türkiye’de yaptırıyor.
Deri konusunda da bir o kadar iddialısınız. Malzeme var, işçilik var. Tasarımcılar için ciddi nimet. Anlamıyorum hâlâ nasıl yerlerinde sayıyorlar.”
PARİS MODA HAFTASI’NDA AÇILDI
* ArtInternational’ın ön izleme günü bir görme ve görünme seremonisi halinde geçti. 8 bin kişi hem fuardaki eserleri inceledi, hem de birbiriyle sosyalleşti. Alışveriş yapanlar da, sıkı pazarlığın ardından son anda vazgeçip galericileri kızdıranlar da oldu. Özellikle Taner Ceylan’ın son işi için koleksiyonerler sık sık aynı cümleyi kurdu: “Çok beğendim ama evde çocukların önünde olmaz!”
* Haliç’teki fuarda dışarısı içeriden daha kalabalıktı. Haliç manzarası zaman zaman eserlerden daha ağır bastı. Ah bir de o kesif koku olmasaydı.
* Fuarın ilk gününde Çiğdem Simavi’nin kurucusu olduğu KÜSAV’ın Ira von Furstenberg şerefine verdiği davete Ayşegül Nadir’den Berna Yılmaz’a birçok tanıdık isim katıldı. Ira von Furstenberg’in tasarımlarının çoğu davetin ilk saatinde satıldı.
* Fuar sonrası sosyalleşmek için birçok seçenek vardı. Taner Ceylan’ın Mikla’da koleksiyonerlere verdiği davetten Sunset’te Louise Alexander Gallery’nin Fransız sanatçı Laurent Bolognini onuruna verdiği yemeğe, Beykoz Kundura Fabrikası’ndaki partiye kadar.. n ArtInternational’ın ön izlemesinden bir gece önce ise sanat dünyası, La Petite Maison’da Istanbul Art News ve IWC’nin düzenlediği partide bir
Eylülde İstanbul’da olmak için en iyi nedenlerden biri demiştik ArtInternational Istanbul için... Şehrin yeni çağdaş sanat fuarı, bu yıl ikincisi kez düzenleniyor. Yarın ön açılışı yapılacak olan fuar, 26-28 Eylül’de Haliç Kongre Merkezi’nde gezilebilecek. Fuarda Damien Hirst’ten Nevin Aladağ’a, Marina Abramovic’ten Banksy’ye usta isimlerin işlerini görmek mümkün olacak.
24 ÜLKE VE TAM 80 GALERİ BU FUARA KATILIYOR
Fuara 24 ülkeden, tam 80 galeri katılıyor. Türkiye’den katılacak galeriler ise 12 adet ile sınırlı.
Bunu da belli bir kaliteyi korumak için tercih ettiklerini söylüyorlar. Listeye bakınca da belli oluyor zaten. Türkiye’den katılacak galerilere bakalım; Galeri Mana, NON, Pi Artworks, PİLOT, Rampa,
ArtSümer, x-ist, Galeri Zilberman, Dirimart, Galeri Nev, Rodeo ve Sanatorium.
“Yarın ‘Miro’ sergisine gideceğim” diyor Aslı. 8 yaşındaki oğlu Ali Deniz’den alıyor cevabı: “O sahtedir, boşuna gitme!”
Ali Deniz, kendinden son derece emin veriyor bu cevabı. Haksız da değil.
Okuluyla birlikte gittiği Mimar Sinan Üniversitesi’nin Tophane-i Amire’deki ‘Miro’ sergisinden etkilenmiş, hatta biletini bile bir süre saklamış. Sonradan da sahte haberleriyle hayal kırıklığına uğramış.
Şimdi bir açıklama bekliyor, bu seferki sahte değil demek yetmiyor. “Nereden biliyorsun?” sorusu geliyor anında. Cevabı basit: “Çünkü Joan Miro Vakfı işbirliğiyle.”
ÜÇLEME TAMAMLANDI
İstanbul’da yaşanan bu büyük hayalkırıklığını sonunda telafi edecek bir ‘Miro’ sergisi açıldı. Şanslıydım, serginin pazar akşamı düzenlenen ön izlemesine katılabildim. Joan Miro’nun ‘Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar’ başlıklı sergisi etkileyiciydi; herkesin beklentisinin çok üstündeydi.
Google CEO’su Eric Schmidt; Financial Times’a “Politikacılar tabii ki interneti şekillendirmeye çalışıyor. Bu büyük bir güç savaşı” diyor.
17 Eylül’de Financial Times bir tam sayfasını internet sansürüne ayırmış. Başlık: ‘Daha Sıkı Bir Tasmada’!
RUSYA DIŞINDAN YAYIN BAŞLADI
Önce Rusya’dan örneklerle başlıyorlar.
Rusya’nın kitap aboneliği sitesi Bookmate’e girenlerin karşılarına çıkan “Rusya yasalarına göre engellenmiştir” uyarısıyla nasıl şaşırdıklarını anlatıyorlar. Hemen ardından ekliyorlar, “Aslında Rusya’da bir internet sitesinin kanunen engellenmesinin iki nedeni olabilir; biri çocuk pornografisi, diğeri ise telif hakları ihlali...”
Ancak bir kitap sitesi bile, sitede yer alan Rus milliyetçiliği içeren bir kitap yüzünden, kitap siteden kaldırılana kadar engellenebiliyor günümüzde.