Önceki akşam Sunset’te Barış Tansever ve Vanguart’ın kurucularından Mehmet Korutürk’ün Bryan Singer için verdiği yemek davetine katıldım.
Bryan Singer, “Usual Suspects”, “Bohemian Rhapsody”, “Supermen returns”, “X Men” gibi birçok filmin ve “House” gibi popüler TV dizilerinin yönetmeni ve yapımcısı.
Hollywood’da ilk “Usual Suspects” filmiyle parlıyor, Kevin Spacey’den Benicio del Toro’ya birçok yıldızın kariyerinin de parlamasına neden oluyor.
Hatta Kevin Spacey’ye Oscar da kazandırıyor. Daha sonra süper kahraman filmlerine getirdiği yeniliklerle de adından söz ettiriyor.
Son olarak ise Freddie Mercury’nin hayatını anlatan “Bohemian Rhapsody” ile bir başyapıta imza atıyor.
Ama işte ne oluyorsa o zaman oluyor.
Hakkında yapılan cinsel taciz suçlamaları nedeniyle “Bohemian Rhapsody”yi tamamlamasına çekimlerin bitmesinden sadece birkaç hafta önce izin verilmiyor, ama anlaşması gereği filmin tek yönetmeni kendisi kabul ediliyor.
Global çağdaş sanat piyasasındaki değişimin özeti gibi Amsterdam’daki Moco Müzesi.
Modern-çağdaş ve sokak sanatının önde gelenlerine yer verilen müzenin Barselona’da da bir şubesi var.
Amsterdam’daki ise Van Gogh Müzesi ve Rijksmuseum’un olduğu müze meydanında ve doğrusu Instagram çağında diğer iki müzedeki klasik eserlerden daha çok dikkat çekiyor.
Moco’nun koleksiyonunda Jean-Michel Basquiat, JR, KAWS, Keith Haring, Banksy, Jeff Koons, Damien Hirst, Tracey Emin, Yayoi Kusama, Andy Warhol & Studio Irma gibi sanatçılar yer alıyor.
Ayrıca Moco’daki New FuTure sergisinde ise 33 lakaplı anonim bir NFT koleksiyonerinin koleksiyonundan tam 11 eser sergileniyor.
Tabii 33 bir kişinin lakabı mı, yoksa bir grup koleksiyonerin lakabı mı bilinmiyor.
NFT koleksiyonunda binden fazla eserin olduğunu söyleyen 33’ün Moco’da sergilenen koleksiyonundan seçmelerde 69 milyon dolara sattığı NFT eseriyle Beeple lakaplı Mike Winklemann da kimliği bilinmeyen Türk dijital sanatçı PAK da dikkat çekiyor.
Bir yanda PAK gibi dijital sanatçılar, bir yanda Banksy gibi kimliğini saklayan bir sokak sanatçısı, bir yanda kimliğini açıklamayan bir NFT koleksiyoneri...
İstanbul’da yeme-içme sektörü son günlerde daha da canlandı. En yeni ve en popüler iki yeni mekân kapılarını açtı: Masterchef Somer Sivrioğlu’nun Efendy’si ve Lucca’dan ayrılan Bahadır Gürceer’in Beca’sı...
Masterchef’in İstanbul’daki ilk restoranı: Efendy. Tam 3 yıl önce Bebek’te bir apartmanın bahçe katında, Avlu Bebek’te Masterchef’in jürisi şef Somer Sivrioğlu’nun yaptığı özel yemeğe katılmıştım.
Somer Sivrioğlu, Avustralya’daki restoranı Efendy ve Anason’a dönmeden önce, İstanbul’da ilk kez özel bir yemek hazırlamış, böylece Anason’un menüsündeki spesiyalitelerini tatma şansımız olmuştu. Somon pastırmadan pırasa beğendiye, kadayıflı karidesten “Turkish mess” adını verdiği Eton Mess’in Türk dokunuşlu sakızlı ve fıstıklı versiyonuna hepsini denemiştik. Bu sırada Somer Sivrioğlu’nun annesi Ülkü Hanım’la da tanışmıştım, hiç unutmuyorum, menüdeki fava sadece anne tarifi değildi; Ülkü Hanım tarafından bizzat yapılmıştı ve “Ben normalde böyle yapmıyorum, ama şef böyle yapacaksın dedi diye böyle yaptım” demişti. Sonra da gülerek anlatmıştı: “Somer portakal bile soyamazdı, master için Avustralya’ya gitti; azmetti, çok çalıştı, şef oldu. Azmin sonu!”
İşte o zaman Somer Sivrioğlu’nun Emirgan Group’un kurucusu Umut Evirgen ile görüştüğü konuşuluyordu. “İstanbul’da restoran açacak mısın?” diye sorduğumda, “Evet, La Boom’un yanında bir pop-up Anason düşüncemiz var” demişti.
Bermuda Şeytan Üçgeni gibi
Daha sonra bu fikirden vazgeçildi, şimdi ise Somer Sivrioğlu, Levent’te eski Set Kebap’ın yerinde Efendy’yi açtı.
15 yıl önce Sidney’de açılan Efendy, Sivrioğlu’nun ilk restoranı özelliğini de taşıyor; İstanbul’da açılması da önemli.
Dünya Ekonomik Forumu Cinsiyet Eşitliği Raporu’na (2021) göre, dünyada kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olma oranı erkeklere oranla yüzde 58 daha az.
Ekonomik katılım ve fırsat eşitliğindeki eşitsizlik 2020’den bu yana iyileşme gösterse de aradaki farkın kapanması için hâlâ 276 yıl var.
Dünya çapında cinsiyet farkını kapatmak için ise 136,5 yıl daha var.
Hayata Karışan Kadınlar Platformu işte tam da bu farkı daha hızlı kapatabilmek için geleceğin mesleklerine odaklanarak kadınların cam tavanları yıkabilmelerine yardımcı olabilecek bir ücretsiz eğitim serisiyle karşımıza çıkıyor.
Eğitimler, Kültür&Sanat ve Eğlence, Sürdürülebilirlik ve İklim Değişikliği, Yeni İş Yaşamı&Dijitalleşme ve Yeni Medya olmak üzere toplam dört ana başlıkta toplanıyor.
Uzman mentorlar var
18 yaşını doldurmuş her kadın başvurabiliyor, toplamda 600 kadının eğitim alacağı modülde, şu anda yaklaşık 3 bine yakın başvurunun olması, toplum olarak bu gibi spesifik eğitimlerde nasıl henüz yolun başında olduğumuzu gösteriyor.
Milliyet Arkeoloji dergisinin birinci yılını kutlamak üzere Milliyet ekibi olarak Patara’daydık.
Milliyet Arkeoloji ve İş Sanat iş birliğiyle düzenlenen Kültürel Miras Buluşmaları için.
Önce Dalaman’a uçtuk, daha sonra Antalya’nın Kaş yakınlarındaki Patara Antik Kenti’ne ulaştık.
Bizi Patara Kurucu Kazı Başkanı Prof. Dr. Fahri Işık ve Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Havva İşkan Işık karşıladı.
Daha önce Göbeklitepe’yi Klaus Schmidt ile birlikte gezme şansım olmuştu.
Patara’yı ise Prof. Dr. Fahri Işık ve Prof Dr. Havva İşkan Işık ile birlikte gezebilmek büyük bir şans. Patara’da 1988 yılında ilk kazıları başlatan ve 1999 yılına kadar da kazı başkanı olarak görev yapan Prof. Dr. Fahri Işık’tan mitolojide Apollon’un doğum yeri olarak bilinen Leto Hurmalığı’nın önemini dinledik.
Patara’da 3.- 4. yüzyıldan kaldığı belirlenen taş baltalar bulunduğunu ve daha önce yabancı arkeologların çalışmalarının aksine Patara’nın Likya kültür tarihinin yeniden yazılmasına neden olduğunu söyledi Prof. Dr. Fahri Işık.
Oscarlar, resmi adıyla Akademi Ödülleri yıllarca çok beyaz ve çok erkek egemen olmakla eleştirildi.
Bu yıl ise gündemde en çok ‘çok çeşitlilik’ vardı, hem farklı kültürler ve azınlıklar korundu, hem farklı cinsel tercihlere saygı duyulduğunun altı çizildi hem de kadınlara ilk defa bu kadar değer verildi.
Tabii bu arada Ukrayna’ya da destek olundu.
İşte 2022 Oscarlarından geriye kalanlar:
Açılış, babalarının hayat hikâyesini anlatan ‘King Richard’ın şarkısını söylemek üzere Venus ve Serena Williams’ın Beyonce’yi tanıtmasıyla başladı. Beyonce, Williams’ların doğup büyüdüğü kasabadan bir tenis kortunda ‘Be Alive’ şarkısını söylerken kızı Blue Ivy de ona arkada eşlik ediyordu.
Bu yıl törende maske ve sosyal mesafe yoktu. Ama izleyicilerden aşı şartı istenmesine rağmen ödüle adaylarda ve sahneye çıkanlardan aşı şartı yerine sadece PCR test istenmişti.
Törenin üç kadın sunucusu vardı: Amy Schumer, Wanda Sykes ve Regina Hall. Amy Schumer durumu şöyle özetledi: “Üç kadın sunucu bir erkek sunucudan daha az kazandığı için bizi tercih ettiler.”
Gecenin ana mesajı elbette Ukrayna ile ilgiliydi. Ukrayna doğumlu Mila Kunis, Reba McEntire’ın seslendirdiği şarkıyı sundu, tabii dünyada yaşanan insanlık trajedilerine de değindi. Şarkıdan sonra #standwithukraine etiketiyle Ukrayna için yardım çağrısı duyurusu salondaki dev ekranda yayınlandı.
19 yaşındaki Amerikalı üniversite öğrencisi Jack Sweeney, çevreye ve iklim krizine duyarlı olduğunu iddia eden zengin kitlenin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarmak için özel jetlerini izleyip tüm hareketlerini Twitter’dan paylaşıyor.
Çevre dostu olduğunu iddia eden, hatta iklim kriziyle mücadele etmek için yaptıkları çalışmaları gözümüze sokan dünya çapında isimler var. Sonra bir bakıyorsunuz, bize karbon ayak izimizi nasıl minimuma indireceğimizi anlatırken kendileri özel jetler ve çevreye en çok zarar veren lüks tekneleriyle günlük yaşamlarına devam ediyorlar, kendi karbon ayak izlerini hiçe sayarak.
İşte Amerikalı bir üniversite öğrencisi Jack Sweeney de bu ikiyüzlülüğe sinirlenip duruma el atıyor. Nasıl mı? 19 yaşındaki, Central Florida Üniversitesi öğrencisi Jack Sweeney, pandemi döneminde önce Elon Musk’ın özel jetini takip eden bir kodlama yazıyor. Uçak transponderlerinden halka açık ADS-B verilerinden aldığı bilgiyi, Twitter’ın bot algoritmalarıyla birleştiriyor. Böylece Elon Musk’ın uçuşlarını takip eden otomatikleştirilmiş bir Twitter hesabı oluşturuyor: @ElonJet. Bu Twitter hesabını takip edenler, Tesla’dan SpaceX’e birçok yeniliği dünyaya tanıtan Elon Musk’ın günlük hareketlerini izleyebiliyor. Elon Musk gibi bir iş adamının özel uçak kullanması çok normal, ama arabayla da gidilebilecek yerlere bile yapılan kısa mesafeli uçuşlar da dikkatleri çekiyor.
Musk’ın büyük çelişkisi
Elon Musk’ın bir günü Teksas’taki Austin’den kısa bir uçuşla başlıyor. Kaliforniya’daki Hawthrone’da kısa süreliğine duruyor. Ardından Arizona ile Meksika’nın kuzeyini geçip Teksas’taki Brownsville’e gidiyor; buradan Teksas’taki Harlingen’e, sonra Houston’a iniyor. Daha sonra Brownsville’e dönüyor, kısa süre durup Austin’e gidiyor. Hemen ardından Kaliforniya’daki Hawthrone’a, peşinden yine Brownsville’e gidip kısa süre duruyor ve yine Austin’e iniyor. Bu da tabii dünyada elektrikli arabaları yaygınlaştıran Elon Musk’ın çevre dostu duruşuyla büyük bir tezat oluşturuyor. Şimdilik bot hesapla, sadece uçuş bilgilerini veriyor, ama yakında her uçuşun karbon ayak izi ve yakıt maliyeti gibi ek bilgileri de aktaracak.
Rapora yansıyan eşitsizlik
Oxfam’ın ocakta yayımlanan eşitsizlik raporu, insanlığın en zengin yüzde 1’inin en yoksul yüzde 50’sinin iki katından daha fazla karbondioksit saldığını belirtiyor. Tek bir özel jet uçuşu, normal bir ticari uçuşta yolcu başına düşen karbon miktarının yaklaşık 40 katını salıyor.
Perşembe akşamı Beyoğlu’nda Soho House İstanbul’un önündeki büyük kalabalığı görünce ağzımdan ilk çıkan cümle “Çok özlemişiz” oldu. Peki ama neyi çok özlemişiz?
Pandemi öncesi hayatlarımıza geri dönmeyi, sevdiklerimizle sosyalleşmeyi.
Beyoğlu’nda Amerikalı ve Avrupalı turistleri ve expatları görmeyi.
İstanbul’un İstancool günlerini.
Hatırlarsınız, 2000’lerde yabancı dergiler ‘Istancool’ başlıklı kapaklar yapıyor, Monocle’dan Wallpaper’a bütün havalı dergiler İstanbul’dan bahsediyor, Financial Times’tan New York Times’a bütün gazeteler görülmesi gereken şehirler listesinde İstanbul’u en üst sıralara koyuyordu. İşte o zaman Beyoğlu’nda yürürken Türkçe konuşanlar kadar yabancı dil konuşanlara da rastlıyorduk.
Eski günlere dönüş...
İstanbul, en büyük, en lüks, en pahalı, en yeni yapılarıyla değil, maalesef hızla yok olan tarihi dokusu, kültürel mirası ve doğal güzellikleriyle öne çıkıyor her zaman. Çok değil, bundan 10 yıl önce Beyoğlu’nda sokaklarda rahat rahat oturuyorduk.