Uzaklara gidemiyorsanız yapılabilecek en iyi şey, yaşadığınız şehirde turist olmak. Galata beni hep heyecanlandırıyor. Bugünü Galata’da gezmeye ayırıyoruz
Nişantaşı’nın kalabalığı üstüme üstüme geldi, kendimi Galata’ya attım, benimle artık bütünleşen topuklu ayakkabıları geride bırakarak... Nişantaşı’nda yaşayanlar bilir, mahalleden hiç çıkmadan bütün işlerinizi halletmek mümkün çünkü her şey elinizin altında. Yine de şehir ve gündem ağır geldiğinde kaçıp gitmek istiyorsunuz. Uzaklara gidemiyorsanız yapılabilecek en iyi şey, yaşadığınız şehirde turist olmak. Galata her gittiğimde tarihi binalarıyla ve yeni yüzüyle beni heyecanlandırıyor. Şimdi birlikte hızlandırılmış bir tura çıkıyoruz.
İlk istikamet: Tepebaşı
Turumuza önce Şişhane metro istasyonuna çok yakın olan Tepebaşı’ndaki Gram’la başlıyoruz, sağlıklı yemek uğruna. Gram,
Maya ile tanıdığımız Didem Şenol Tiryakioğlu’nun yeri. İstanbul’da benzerlerini daha çok görmek istediğimiz bir yeme-içme yeri.
Benzer kafe zincirlerinin benzer menülerinden sonra ilaç gibi geliyor. İyi malzemelerle ve önünüzde taze hazırlanan az ama öz çeşit yemek var.
Gram’daki küçük moladan sonra hedef Bilstore. Bilstore’un Şişhane’deki şubesinin üst katı outlet. Yüzde 50-80 arası indirimli ürünler var. American Vintage sevenleri mest edecek bir keşif. Alt katta ise Bilstore’un sezon ürünleri satılıyor
ve yanında görüp görebileceğiniz en küçük Muji var.
Outlet’i talan ettikten sonra Galata’da buluyorum kendimi. Yanımda iyi bir rehber ile önce avlulu apartmanları geziyorum. Son zamanlarda televizyon dizilerine de mesken olan bazı apartmanların fiyatları uçmuş gitmiş. Hayır, Doğan Apartmanı’ndan bahsetmiyorum.
Serdar-ı Ekrem’in köşesindeki büfede hâlâ 1 liraya satılıyor ananas dilimleri. Sorarım size İstanbul’da başka nerede bulabilirsiniz 1 liraya ananas? Serdar-ı Ekrem’de Archive’den Lomografi Galeri’ye dükkanlara gire çıka ilerliyorum. Mavra’da bir mola vermeyi düşünüyorum, sonra daha erken deyip yürüyüşe devam ediyorum. Sokağın sonunda farklı markaların ürünlerini bir arada satan ve hatta yazın Türkbükü’nde de şube açan Atelier 55 var. Eminim çok güzel şeyler vardır ama Nişantaşı’ndan sonra doğrusu canım çekmiyor.
Self Estate’te çikolatalı kekle diyet
Aklım Küçükhendek Caddesi’nde açılan Self Estate’te. Bone dergisinin yayıncısı Damla Kürklü’nün mağaza/kafesi. Burada da yemekler sağlıklı. Fiyatlar makul sayılabilir ya da Nişantaşı’ndan sonra her yer öyle geliyor. Bir kahve ve çikolatalı kek molası veriyoruz. Çikolatalı kek zeytinyağıyla yapılmış, “diyet bu” diyerek kendimizi teselli ediyoruz. Self Estate’te giysilerden mumlara oyuncaklı çok şey var. Küçük kafesi de müdavim mekanlarının yeni açılmış halini hatırlatıyor. Şimdiden müdavim kitlesi
oluşmuş bile. Umarım
hep böyle kalır.
Bbase üstü Hiç ve Magnolia
Self Estate’te Mansur Forutan’la karşılaşıyorum. Mansur Forutan, Base
Post dergisini çıkarıyor. Galata’da Bbase adlı bir
yeri var. Bbase, Blogger’s Base olarak açıldı, plaza insanlarının hayalindeki ofisti. Üretmek isteyen herkese kapısı açık. İsteyen gelip müzik yapıyor, isteyen gelip yazısını yazıyor. Burada Tülin Kermen garage sale’ler bile yapıyor. Artık alt katta küçük konserler de düzenlenecek.
Bbase’teki tüketime karşı konuşmalar bir kulağımdan girmiş,
bir kulağımdan çıkmış gibi biraz suçluluk duygusuyla Lüleci Hendek Caddesi’ndeki Hiç’e atıyorum kendimi. Galata’ya kadar gelip de mutlaka gidilmesi gereken bir butik. Sahibi Emel Güntaş’ın ne kadar zevkli olduğunu bilen biliyor. Hiç, daha önce de farklı yerlerdeydi. Resimlerden lambalara, Tulya Madra’nın bardaklarından örtülere hepsi özenle seçilmiş birçok parça var. Burada ne kadar uzun zaman geçirirseniz eli boş çıkmanız da o kadar zor.
Sonra sırada aynı caddedeki Magnolia var. Yelda Elmas ve Zeynep Özcan’ın Galata’ya kondurduğu minicik bir kitapçı. Mutlaka istiyorum diyeceğiniz, taşımakta zorlanacağınız birçok kitap burada bir arada. Özel siparişleri de getiriyorlar.
Karaköy’e iniyoruz. Karaköy’deki havalı mekanları sayacak değilim. Şimdi herkesin konuştuğu,
Beş Altı adlı tantunici. Mumhane Caddesi’nde, 35 numarada.
Ufacık bir yer ama ünü çoktan kulaktan kulağa duyulmuş. Karaköy’de kısa bir yürüyüşten
sonra hâlâ hızımızı alamadık. Bu durumda en iyisi Tünel’e atlayıp tekrar Galata’ya dönmek.
Noa’da spor, Georges’ta dinlenme
Galata’da yaşayanlar birbirini tanıyor, sokaklarda komşular selamlaşıyor. Hatta selamlaşmayı bırakın yazları teraslarda hep birlikte partiler yapıyorlar. Peki ama mahalleli formunu nasıl koruyor? Hayır, sadece yokuşları inip çıkarak değil. Noagym’de pilates yapan da, spinning yapan da var. Hiç ummadığınız isimlerle burada karşılaşmak mümkün.
Akşamüstü spor üzerine hava kararmadan bir şeyler içeyim diyenler ise Georges Otel’in terasında güzel havanın keyfini çıkarıyor, müthiş manzaraya karşı. Terasta biraz dinledikten sonra yürüyüşe ve tarihi binaları hayranlıkla izlemeye devam.
Final Sensus’ta yapılır
Bu turun finali Sensus’ta yapılır. Sensus, Kuledibi’nde, Anemon Oteli’nin yanında. Şarap ve kahve dükkanı. Yok böyle bir kav, benim diyen restoranda. Hiç adını bile duymadığımız şaraplar burada var. Üstelik her şarabın tadına bakabiliyorsunuz, ister peynir ve şarküteri tabakları eşliğinde,
ister yemek eşliğinde. Akşam için rezervasyon yaptırmak gerekli. Tabii niyetiniz bozuksa Sensus’tan eve güzel yemek sosları da almak mümkün.
Dönüş vakti geliyor ama benim aklım kalıyor. Başka bir akşam da Galipdede Caddesi’ndeki az masalı Açık Mutfak’a gelmeliyim diye düşünerek Sensus’tan çıkıyorum. Metroya bindiğimde artık sabahki halimden eser yok. Tatilden dönmüş gibiyim. Tavsiye ederim.