Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Burning Man ve Coachella’dan sonra yeni keşfimiz: House Festival. En yaratıcı insanlarla günlerce çölde sürünmeden, karavanlarda çadırlarda kalmadan, çamurlara bulanmadan en iyi yemek ve içeceklerle unutamayacağınız harika bir müzik festivali.

HOUSE FESTİVAL’E NEDEN GİTMELİ

Bilet fiyatları en yüksek müzik festivallerinden biri. Ama biletler aylar öncesinden satışa çıkar çıkmaz tükeniyor, daha festival programı açıklanmadan bile önce. Boşuna, İngiliz gazeteleri “Dünyanın en havalı müzik festivali” demiyor Londra’da gerçekleşen House Festival için.

Haberin Devamı

House Festival, Soho House’un üyelerini ve üye yakınlarını, YouTube, Ebay, Facebook gibi en güncel ve sevilen markalarla buluşturduğu bir müzik festivali. Festivallerin Cannes Lions versiyonu gibi. Her yıl bir kez yapılan günübirlik bir tatil etkisi yaratıyor. Bu bir gün için hem Hampstead’de Kenwood House’un bulunduğu parka dev bir lunaparkı andıran panayır alanı kuruluyor, hem de 2 dev sahne…

İster dönme dolaba biniyorsunuz, ister çarpışan arabalara…İki büyük sahnede ise farklı sanatçılar çıkıyor. Bu yılki programda Manic Street Preachers, Nile Rodgers&Chic, Rita Ora, Jorja Smith, Grace Carter, Fatman Scoop, Easy Life, Lewis Capaldi, Pale Waves, Dermot Kennedy, Kurupt FM dikkat çekiyordu. Özellikle Rita Ora ve Nile Rodgers&Chic sahnedeyken herkes çıldırdı.

Festivalin müzik kadar önem verdiği bir diğer şey de, yeme-içme. Dev açık büfeler kuruluyor, istiridyeden ıstakoza açık büfelerde her şey var. Deniz ürünleri yerine et isteyenler için de mangal yapılıyor. Ayrıca Pizza East, Dirty Burger, Chicken Shop gibi kendi kurdukları restoranların da standları var

En doğal halleriyle buradalar

250 poundluk bilet karşılığı öğle saatlerinden geceye bütün gün dilediğiniz kadar yiyip içip müzik dinleyip eğleniyorsunuz. İçeriye girdiğiniz andan itibaren her şey ücretsiz. O kadar iyi organize edilmiş ki, açık büfede bile kuyruk olmuyor, olsa bile ışık hızıyla ilerliyor.

İngilizler bizden farklı, kimse birbirini umursamıyor, herkes kendi eğlencesine bakıyor. Çok büyük şirketlerin tepe yöneticilerini ya da Melissa Hemsley gibi tanınmış şefleri çocuklar gibi yüzlerini boyatmış avaz avaz şarkı söylerken de görüyorsunuz, Madonna ve Guy Ritchie’nin 18 yaşındaki oğlu Rocco’yu arkadaşlarıyla şakalaşırken de... Kimse kimseye bakmıyor, “A Madonna’nın oğlu!” demiyor. Zaten House Festival’i diğer festivallerden ayıran en önemli özellik de bu. Kreatif kitleyi en doğal halleriyle bir araya getirmesi.

Haberin Devamı

Bir köşede kabare var, şovlar yapılıyor, bir köşede kendi YouTube yayınınızı yapabiliyorsunuz, bir köşede Cowshed masajlarından ve manikürlerinden faydalanabiliyorsunuz, bir köşede ülkenin önde gelen TV kanallarının yöneticileriyle tanışıyorsunuz, kendinizi ya da projenizi anlatabiliyorsunuz, bir köşede ise sinema var. Güneş enerjisiyle çalışan Sol Sinema’da üyelerin çektiği kısa filmler gösteriliyor gün boyunca.

Evet, House Festival yaratıcı insanları bir araya getiriyor ama bunu Burning Man, Coachella ya da Glastonbury gibi dağılmadan/dağıtmadan yapıyor. Günlerce çölde sürünmeden, karavanlarda çadırlarda kalmadan, çamurlara bulanmadan tertemiz yemyeşil bir parkta unutamayacağınız harika bir gün geçirtip, ertesi gün de hayatınıza devam edebilmenizi sağlıyor.

Haberin Devamı

Bunu yaparken de UNICEF’e ve kendi kültür miraslarını koruyan vakıf English Heritage’a çok büyük bir miktarda bağış topluyorlar. Burning Man ve Coachella’yı son yıllarda keşfeden ve Instagram’da paylaşmaya doyamayan festival takipçileri yakında House Festival’i de radarlarına alırsa şaşırmamak lazım.