GANDİ Kemal’in genel başkan olmasından sonra CHP’ye üye olmak isteyenlerin sayısında adeta patlama yaşanıyor.
CHP, CHP olalı böyle üye olmak isteyenlerin akınına uğramamış.
İlk etapta bastırılan 500 adet üye formu tükenmiş, 500 bin adet daha basılması için talimat verilmiş.
Kuşkusuz, partilerin gücü üye sayısına endekli değil.
Önemli olan üyelerin aktif ve nitelikli olması...
Aidatını ödemesi ve ekonomik anlamda partinin çeşitli kişi ve kuruluşlara bağımlı kalıp, diyet ödemek zorunda kalmaması...
Geçmişte, delege ağalarının yaptığı gibi toplu kayıtlarla, partinin yolunu dahi bilmeyenlerle değil.
Zaten aynı anda birden fazla partiye üye olanlarlarla bir yere varılamayacağı gerçeği çoktan görüldü.
Liderini ve partinin üst yönetimini değiştiren CHP’de, yaşama geçirilmesi gereken en önemli icraat, hazır yeni katılımlar olurken, bütün üyeliklerin sıfırlanarak sağlıklı bir üye yapılanmasının oluşturulmasıdır.
Ancak, mevcut yapı içerisinde bunu yapmak çok zor görünüyor.
Öyleki...
Geçmişte merhum İsmail Cem’in YTP’sine, Murat Karayalçın’ın eski SHP’sine üye olan binlerce kişinin CHP’ye üyelik başvurusu henüz daha kabul edilmiş değil.
Tıpkı...
Rahşan Ecevit’in ‘veto’ ettiği ‘adı var, kendi yok’ olan bağımsız İzmir milletvekili Recai Birgün gibi...
Birileri de eski YTP’lileri ve SHP’lileri veto ediyor olamaz mı?
Geçen bir ayda 7 bini aşkın kişinin üye olduğu İzmir’de partiye kayıtlı 164 bin kişi bulunuyor.
Oysa...
Son seçimde İzmir’de bir milyon 108 bin oy alan CHP’nin üyesinin bu kadar az olması, parti yöneticilerinin “küçük olsun benim olsun” anlayışını sürdürmelerinin somut kanıtı değil mi?
Her kesimden insanların, özellikle de gençlerin ve aydınların partiye katılması gerekmez mi?
Örneğin; yedi üniversitenin olduğu İzmir’de üye olmak için başvuran öğretim üyesi sayısı sadece 19 kişi mi olmalı?
Bu tablo şunu gösteriyor; henüz parti örgütlerinde, nitelikli isimlerin partiye katılması istenmiyor.
Zaten, son bir ay içerisinde üye olanların, ilçe ya da il yöneticilerinin çabasıyla değil, kendi özgür iradeleriyle gelerek kayıt olduğunu biliyoruz.
Halbuki, daha geniş kitlelerle buluşmak için bir üye yazım seferberliği yapılamaz mıydı?
Ama...
Yapılmadı.
Neden?
Çünkü...Parti örgütlerinde hala eski “Küçük olsun, benim olsun” anlayışı hakim.
Yine kan davası güder gibi “senin adamın, benim adamım” anlayışı hakim kılınmaya çalışıyor.
Yine birileri il başkanını devirmek için imza topluyor.
Kısacası, eski hastalıklar henüz düzelmiş görünmüyor.
Müjdat Gezen’in sanatçı üretim merkezleri
GEÇTİĞİMİZ aylarda 50’nci sanat yılını kutlayan ünlü sanatçı Müjdat Gezen’in kurduğu MSM adı altındaki sanat merkezlerinden yüzlerce yetenekli isim sanat dünyasına adım atıyor.
Yetenekli, çağdaş, kendini sürekli geliştiren ve Atatürkçü sanatçıları yetiştirme çabası içinde olan Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde bu doğrultuda, ekonomik durumu kısıtlı olan yetenekli gençlere ücretsiz olarak eğitim ve öğrenim hizmeti veriyor.
Kursiyerlerden alınan paraların önemli bölümü ise yine ihtiyaç sahibi öğrencilere ‘burs’ olarak dönüyor.
İstanbul, Ankara, Bursa ve İzmir’de faaliyet gösteren MSM’ler bu nedenle adeta bir ‘sanatçı üretim merkezi’ gibi çalışıyor.
İzmir’de geçen yıl Konak Belediyesi’nin desteğiyle Alsancak’taki Türkan Saylan Kültür Merkezi’nin üç katında hizmet vermeye başlayan MSM’de, oyunculuk eğitiminin yanı sıra dans, bale, diksiyon, müzik ve resim kursları veriliyor.
Ama...
En büyük ilgi tiyatroya...
Yani...
Oyunculuk kurslarına gösterilmiş.
Nitekim yedi ay süren oyunculuk eğitimine 100’ün üzerinde tiyatro tutkunu genç katılmış.
Eğitim alan öğrenciler, “Goncaköy’de açılım”, “Bardakçı Baba”, “ Deliler Boşandı”, “Kadın Adam”, “Vatan Yahut Lahana Savunması” gibi birbirinden güzel oyunları sahneye koydular.
Bugün ve yarın da sahnelemeye devam edecekler.
Üstelik, profesyonel oyunculara taş çıkartarak...
Birbirinden yetenekli gençler, İzmir’de yerel yönetimlerin sadece günü kurtardığını belirterek, “Neden İzmir’de bir şehir tiyatrosu kurulmuyor? Neden, kimse bize sahip çıkmıyor?” diye yakınıyor.
Koskoca İzmir’de sayıları bir elin beş parmağını bulmayan özel tiyatro topluluklarının ayakta kalma mücadelesi verdiğini düşünürsek; bir süre önce ünlü tiyatro oyuncusu Ali Poyrazoğlu’nun söylediği şu sözlerin haklılığı bir kez daha ortaya çıkıyor.
İşte Poyrazoğlu’nun İzmir’in kültür ve sanat yaşamına ilişkin ‘Kral çıplak’ türündeki sözleri:
“Eskiden çok güzel bir ‘tiyatro başkenti’ kimliği vardı İzmir’in. Fuardaki açık hava tiyatrolarına biz, Devekuşu Kabare, Ferhan, Dormen, Kenterler aynı zamanda gelirdik. Bir gecede binlerce İzmirli yazın fuarda oyun izlerdi. Bu yönüyle İzmir dünyada tekti. Sadece ülkemizde demiyorum, böyle bir kültürpark dünyada tekti. İzmir 12 ayını kültür sanat etkinlikleriyle geçirmedikçe, halk da bunu istemedikçe büyük bir şehir olamaz. Kentleri büyük yapan adı ya da sınırları değildir. İzmir, kültür sanat yönünden güdük kaldığı için büyük şehir taklidi yapan bir kasaba kimliğinden kurtulamıyor.”
Kaynaklarını, ‘popçu ve topçulara’ harcayan yerel yönetimlerin ve işadamlarının dikkatine sunulur.