GEÇEN hafta bu köşede, İzmirli sosyal psikolog ve siyaset sosyolojisi araştırmacısı Ertan Ünver’in bu ayın başında yaptığı son eğilim araştırmasına yer vermiştim.
Cuma günü telefonla arayan sevgili Ertan Ünver, yeni bir çalışma yaptığını belirterek şöyle konuştu:
“Tam 11 saat 40 dakika bilgisayarın başından kalkmadan yeni bir çalışma yaptım. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan adaylığı ile seçmenin eğilimini saptadım. Çalışmada işsizlerin, çalışanların, yoksulların, varsılların, üreticilerin, varoştakilerin, kadınların, gençlerin, liberallerin, alevilerin, sunnilerin, Kürtlerin, şehit ailelerinin durumunu analiz ettim. Bu çalışmada Ege, Akdeniz ve Trakya’yı ayrı, Karadeniz ve İç Anadolu’yu ayrı, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni ise ayrı değerlendirdim. Ortaya bugüne kadar sosyal psikolojide eşine az rastlanır bir tablo çıktı. Öyle ki; bu sonuç Anadolu Yarımadası’ndaki Türk seçmeninin nasıl saman alevi gibi bir anda eğilim değiştirdiğinin somut göstergesi oldu. Seçmenin CHP’ye eğiliminin 10 günde yüzde 18.20’den, yüzde 39.8’e çıktığını belirledim.”
Ünver, bu eğilim patlamasının ardında yatan ana nedenin R.Tayyip Erdoğan ve Deniz Baykal’a yönelik “hınç patlaması” olduğunu söylüyor.
Gerçekten de daha düne kadar insanlar, “Ananı da al git” diyen, şehitler için “kelle” tanımlaması yapan, maden ocaklarındaki grizu facialarını “kader” olarak gören bir anlayışa karşı, ciddi bir muhalefetin yapılmadığını sık sık dile getirmiyor muydu?
Yine pek çok insan, “Baykal olmasa, CHP daha çok oy alır” demiyor muydu?
Nitekim, Kılıçdaroğlu’nun ortaya çıkmasıyla birlikte eski kırgınlar, küskünler daha aktif görev almak için yıllardır uğramadıkları parti binalarına koşmaya, yeni yeni insanlar, üye olmak için örgütlere akın etmeye başladı.
Baykal yüzünden CHP’den ayrılıp kendi partilerini kuran Rahşan Ecevit bile “Yuvaya dönüş” kararı aldı.
Haziran ayında kuruluş dilekçesini vereceği çok önceden duyurulan Türkiye Değişim Hareketi, Kılıçdaroğlu rüzgarının etkisiyle zor günler geçiriyor.
Hafta sonu yapılan kurultaydaki coşku ve yeni söylemin, CHP’nin önümüzdeki süreçte AKP’nin korkulu rüyası olacağını şimdiden söyleyebiliriz. CHP, daha önce Karaoğlan Bülent Ecevit ile yakaladığı rüzgarın benzerini bu kez “Gandhi Kemal” ile arkasına aldı. Bu rüzgarla CHP’nin, ilk seçimde ya tek başına iktidar, ya da koalisyon ortağı olacağını tahmin etmek için de kâhin olmaya gerek yok sanırım.
Zaten, Kılıçdaroğlu da “Hedefimiz yüzde 40’ı aşmak” demiyor muydu?
Eski il başkanlarına iade-i itibar
CHP, hafta sonunda yeni genel başkanını seçti.
CHP’de yaklaşık 20 yıldır özlemi çekilen değişim şimdilik gerçekleştirilmiş gibi görünüyor.
Gerçi, partinin “Polit büro” olarak nitelendirilen yönetici kadrosunun tamamı değişmedi ama...
Halk arasında adı ‘Gandi Kemal’e çıkan Kılıçdaroğlu’nun partiyi genel seçimlere taşıyacak kadrosu da dün belli oldu.
80 kişilik Parti Meclisi’ne çok önemli isimler girdi.
Örneğin, Süheyl Batum, Sencer Ayata, Hurşit Güneş, Nuran Yıldız, Mehmet Faraç, Umut Oran, Haluk Koç gibi...
PM’ye İzmir’den altısı yeni olmak üzere yedi isim girdi.
Bu isimler arasında Baykal’ın adeta “Afaroz” ettiği eski il başkanlarından Alaattin Yüksel beş yıl aradan sonra partinin tepe noktasına seçilmesi “iade -i itibar” olarak nitelendiriliyor.
Aynı şekilde il başkanlığı koltuğu, “Sav ekibiyle yakınlaştığı için” Baykal tarafından altından alınan Rıfat Nalbantoğlu’nun PM’ye seçilmesi de tıpkı Yüksel’inki gibi “iade -i itibar” olarak yorumlanıyor.
Yüksel’in PM’ye seçilmesinde Aziz Kocaoğlu’nun büyük rolü olduğunu biliyoruz.
Yine bir belediye bürokratı olan Prof. Hülya Güven’in PM’ye girmesi, Kocaoğlu’nun sayesinde olduğu belirtiliyor.
Baykal ile ters düşen isimlerden Prof. Oğuz Oyan’ın da PM’de yer almasında Aziz Başkan’ın etkisinin olduğu söyleniyor.
Genel Sekreter Önder Sav’ın, Abdürrezzak Erten, Mehmet Süne ve Semra Tanülkü’ye sahip çıkması kendisine “Hep destek, tam destek” verenlere “vefa borcunu ödedi” şeklinde değerlendiriliyor.
Siyasette uzun süreli dostluğun ve düşmanlığın olmayacağını düşünürek, atalarımızın söylediği, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” sözünü unutmamak gerekiyor.
Görünen o ki; önümüzdeki yaz oldukça hareketli geçecek.
Viyana’yı hangi konuda solladık?
İZMİR Gazeteciler Cemiyeti’nin organizasyonuyla bir grup gazeteci arkadaşımızla geçen hafta sonu Avusturya’nın başkenti Viyana’daydık...
Üç gün boyunca gezdiğimiz kentte hemen her konuda bizden “fersah fersah” ileride olduklarını görüyorsunuz.
Örneğin; kültürde, sanatta, tarihi değerleri korumada...
Kentsel planlamada, çevrecilikte...
Ama...
Bir konuda biz onlardan ilerdeyiz.
O da kapalı mekanlarda sigara yasağı...
Hemen her restoran, kafe veya barda sigara içmek serbest...
Kimi ayrı bölüm oluşturmuş, kimi ise mekanın tamamında sigara içmeyi serbest bırakmış.
Nitekim, geziye katılan Cumhuriyet Gazetesi’nden Oğuz Yıldız, İzmir’de kapı önünde sigara içmeye alıştığı için Viyana’da da (Yağmur ve soğuğa rağmen) aynı şekilde sigarasını içti.
Üstelik, kafenin garsonları, “İçeride içebilirsiniz” diye uyarmasına karşın, Oğuz “Yok girmeyeyim. Yoksa Türkiye’ye dönünce de kapalı yerde sigara içmek zorunda kalırım ve o zaman cezayı yerim” dedi.
Doğrusu, sigara içmeyen birisi olarak, Viyana’nın her şeyini çok beğendim, bu uygulamayı ise beğenmedim!...