MALÛM kamuoyu yoklaması nedeniyle Kâmuran Akkor’un o ünlü “Evet mi, hayır mı, söyle bana nedir senin cevabın” sözleriyle başlayan şarkı dillerden düşmez oldu.
Oysa...
Vatandaş, henüz daha neden ‘evet’ veya neden ‘hayır’ diyeceğini anlamış değil. Ama... Toplumun kaygı verici boyutta kutuplaşmaya sürüklendiği süreçte, bir toplum sözleşmesi olan Anayasa’da yapılmak istenen değişiklik için asgari uzlaşma ortamı sağlandığını söylemek olanaksız.
Bu durumun tamamen AKP’nin kendi öznel nedenlerine dayandığını söyleyebiliriz. Bence Anayasa değişikliği, katılımcılık ve çoğulculuktan uzak bir dayatmadır.
Bu girişimin en temel hak ve güvencelerin ihlal edildiği ortamda başlatılmış olması kaygıları daha da artırmaktadır.
Yargı bağımsızlığını daha da güçlendirmek yönünde öncelikli ve zorunlu olarak yapılması gereken köklü reformlara gereksinim olduğu halde, salt Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ve Anayasa Mahkemesi gibi yargının üst kurumlarında yapısal değişikliğe gitmeyi yargı reformu olarak tanımlamak mümkün değil.
Siyasi iktidarın yargıyı kuşattığı ve HSYK’nın çalışmalarını bilinçli olarak engellediğine sıklıkla tanık olduk.
Bu nedenle dayatılan Anayasa değişikliğinin amacı, ayak bağı olarak görülen yüksek yargı organlarını tasfiye etmek ve tıpkı ‘yandaş medya’ gibi ‘yandaş yargı’ yaratmaktır.
Nitekim, yapılmak istenen Anayasa değişikliğinin, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve Anayasa’nın 2. maddesindeki cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez niteliklerinden olan ‘Hukuk devleti ilkesi’ ile bağdaştığını söyleyebilir misiniz?
Yapılmak istenen, cumhuriyetin temel niteliklerini ortadan kaldıracak bir yönetim biçimine götürecek rejim değişikliğidir.
Ama...
Bu rejimin adının ‘demokrasi’ olduğunu söyleyemeyiz.
Uzlaşmaya dayanmayan Anayasa değişikliğinin, 12 Eylül Anayasası’nın hazırlanma ve kabul sürecinden hiçbir farkı yok. Tıpkı 12 Eylül Anayasası gibi bir dayatma olacak.
Tehlikeli gidişe dur demek ülkesini seven her vatandaşın görevidir diye düşünüyorum.
Bu arada 12 Eylül Anayasası’na karşı olduklarını söyleyen kimi demokrasi havarilerinin iki yüzlü tavrını doğrusu anlayabilmiş değilim.
Örneğin; kimi liboşların, sözde demokratların 12 Eylül’de “Evet” oyu kullanmak isteyişini anlıyorum. Onlara söyleyecek sözüm yok.
Ancak...
Her fırsatta AKP iktidarına muhalefet yapan Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi ile Abdüllatif Şener’in Türkiye Partisi ve 12 Eylül’de mağdur olduğunu söyleyen kimi devrimci ve ülkücülerin “Evet” oyu kullanacağını söylemesine doğrusu bir anlam veremiyorum.
Eğer, dayatmaya ‘evet’ diyorsanız, o zaman AKP’nin icraatlarından da şikayet etmeyeceksiniz.
Gerçekten 12 Eylül Anayasası’na karşı olanların topyekün değişiklik isteyenlere destek olması gerekmez mi?
Nitekim, kısmî değişikliğe ‘hayır’ diyen gerçek 12 Eylül mağdurları CHP, MHP, DP, DSP ve İP, bir toplumsal uzlaşma sağlanarak Anayasa’nın topyekün değiştirilmesini istiyor.
Toplumsal sözleşme olması gereken bir Anayasa için ‘hayır’ demenin, en ‘hayırlı’ eylem olacağına ve ‘hayır’sever Türk milletinin ‘hayır’lı bir iş yapacağına inanıyorum.
CHP’de ön seçim isteği erken başladı
ŞU anda gündem 12 Eylül’de yapılacak olan halk oylaması...
‘Evet’çiler harıl harıl çalışıyor.
‘Hayırcı’ cepheden MHP’liler sahaya bir hafta önce indi.
DP’liler lider düzeyinde çalışıyor.
Ama... Cindoruk, tabana söz geçiremiyor.
Hayır cephesinin lokomotifi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve ‘A takımı’ meydan meydan geziyor.
Ancak...
CHP’nin İzmir’deki tabanı “Hayır’da hayır var” demek için hafta sonunu bekliyor.
Söz CHP tabanından açılmışken, Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduktan sonra partiye demokrasiyi, hukuku ve önseçimi getireceğine ilişkin söz vermesinden cesaret alan İzmirli bir grup partili, milletvekili adaylarının önseçimle belirlenmesi için çalışma başlattı.
Bunun için hazırladıkları bildiriyi de imzaya açtı.
İşte o bildiriden satırbaşları:
“CHP’nin arkasına aldığı rüzgarın enerjiye dönüşmesi üyelere düşmektedir. Bizler bu partinin gerçek sahipleri olarak sahaya inerek, partide tabanın söz ve karar sahibi olmasını talep etmeliyiz.
Özgür irade, özgür delege şiarıyla tüm üyelerle ön seçim yapılmalı, partide görevlerin belli kişiler elinde toplanması yerine, adaletli bir şekilde dağıtılması sağlanmalı.
12’nci maddeden sadece kamu görevlilerinin üyeliği kabul edilmeli.
Siyasi Partiler Yasası değişmeli, seçim barajı indirilmeli.
Tüm parti birimlerindeki seçimler, çarşaf liste esasına göre yapılmalı.
Partide eğitime önem verilmeli.
Yetkili organların seçiminde biat değil, liyakat olmalı.
Aday olacaklar, bağımsız bir kurulun hazırlayacağı parti hukuku, parti tüzüğü, parti programı ve genel kültür üzerine yapılacak sınavla belirlenmeli.
Parti eğitiminden geçmeyen, üyelik aidatını ödemeyenlerin parti içindeki seçme ve seçilme hakkı engellenmeli.
Partimizi sosyal demokrat ilkeler ışığında iktidara taşıyıp, bizlere miras değil emanet olarak bırakılan ülkemizi daha yaşanır duruma getirmek istiyoruz.
Var mısınız?”