12 EYLÜL’DEKİ anayasa değişikliği oylaması kamu görevlilerine yeni bir toplu sözleşme hakkı veriyor mu?
Yoksa, zaten var olan toplu sözleşme hakkı anayasaya yeniden bir daha yazılmak suretiyle yeni bir hak veriliyormuş gibi mi sunuluyor?
Aslında bu soruların yanıtı anayasa oylamasının anahtar bilgilerini de temel anlayışında ortaya koyuyor.
Önce şu gerçeği saptamak gerekiyor.
Anayasanın 90. maddesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmeleri çok açık olarak memurlara toplu sözleşme hakkı vermektedir.
Anayasa değişikliği paketine konan ve oylanacak olan toplu sözleşme hakkı yeni bir hak değil, mevcut bir hakkın yeniden yazılmasıdır.
Yani...
Mevcut olan bir hak anayasaya yazılıyor ve “Buna ne diyorsunuz?” diye soruluyor. Bu nedenle oylama sonucu ‘Evet’ de çıksa ‘Hayır’ da çıksa toplu sözleşme hakkıyla ilgili hiçbir hukuki değişiklik olmayacak.
Oysa AKP İzmir İl Başkanı sevgili Ömür Kabak, “Memurlar referandumda ‘Evet’ oyuyla toplu sözleşmeye kavuşacak” diyerek aldatmaca yapıyor.
Ancak...
Bu savunmanın dayanağı TBMM 23. Dönem 4. Yasama yılı 139. Bileşim ve 22 Temmuz 2010 günü görüşülen ve kabul edilen 536 sıra sayılı yasayla ortadan kaldırılmıştır. Gelir Vergisi Kanunu’yla bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısıyla “Konusu suç teşkil etmemek ve kesinleşmiş bir yargı kararına dayanmamak kaydıyla, bu kanunun yayımı tarihine kadar, memur temsilcileriyle toplu iş sözleşmesi akdederek veya başka bir tasarrufta bulunarak belediye, büyükşehir belediyesi ve il özel idaresinde çalışan kamu personeline her ne ad altında olursa olsun ek ödemede bulunmaları nedeniyle kamu görevlileri haklarında idari veya mali yargılama ve takibat yapılamaz, başlatılanlar işlemden kaldırılır” hükmünün eklenmesi kabul edilerek yasalaştı.
Şimdi, bu yasa hükmünü anayasanın 90. maddesi ve ILO sözleşmeleri, bu konudaki Danıştay kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde ortaya çok açık olarak şu sonuç çıkıyor:
Kamu görevlilerinin toplu sözleşme hakkı vardır, bu hak devlet yetkilileri tarafından uygulanmayı beklemektedir. Zaten birçok kamu kuruluşu ve belediye bu hakkı uygulamış ve bundan dolayı da suç işlemedikleri Danıştay kararıyla açıklığa kavuşmuş durumda.
* * *
Şimdi gelelim KESK’e bağlı TÜM-BEL-SEN’le İzmir Büyükşehir Belediyesi arasındaki toplu sözleşme ihtilafına... Bugüne kadar İzmir Büyükşehir Belediyesi, memurlarla toplu iş sözleşmesi imzalamadı. Halbuki diğer pek çok yerel yönetim birimlerinde (bin 250 belediye) toplu iş sözleşmesi imzalandı.
İzmir’de de büyükşehir dışında tüm ilçe belediyeleri memurlarıyla masaya oturdu, toplu iş sözleşmelerini imzaladı ve sonuçta hiçbir şey olmadı.
Kimseye zimmet çıkarılmadı.
Nitekim, Danıştay 1. Dairesi bu uygulamanın suç teşkil etmediğine daha önce karar vermişti.
Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu hakkın yasaya uygun olduğu kararını açıklamıştı.
Hükümet de bu sonuçları ve toplu iş sözleşme hakkının varlığını kabul ederek bir süre önce yasayı çıkardı.
Görüldüğü gibi ortada çok açık bir hak tanımı var.
Bu hak sadece uygulanmayı beklemektedir.
Söz konusu yasanın çıkmasından sonra Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, memur sendikasının temsilcilerine Milliyet EGE aracılığıyla, “Gelsinler görüşelim” diye çağrıda bulunmuştu.
* * *
Ancak...
Aradan 10 gün geçmesine karşın Aziz Başkan’dan ses seda yok.
Yoksa...
Yine birileri (kargadan kılavuzlar) yanlış mı yönlendiriyor, başkanın kafasını mı karıştırıyor bilmiyorum...
Ama...
Bildiğim bir şey var...
12 Eylül halk oylaması öncesinde Aziz Başkan, hukuku anayasal haklar ve uluslararası sözleşmeler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay kararına göre mi yorumlayacak?
Yoksa...
Dar ve şekilci bir yorumla mı yetinerek, yine bürokratlarının ağzına mı bakacak yaşayıp göreceğiz?
Her fırsatta emekten, emekçiden yana olduğunu söyleyen Aziz Başkan, AKP İl Başkanı Kabak’ın oyununa mı gelecek?
Bekleyip göreceğiz.
CHP’nin koltuk düşkünleri!
İZMİR’E gelen Deniz Baykal’ı üç-beş kişi dışında karşılayan olmamış.
Tamam...
“Kral öldü, yaşasın yeni kral” mantığı güdülüyor olabilir. Ama...
Zaten, Deniz Bey, genel başkan iken ve Önder Sav’la ayrı ayrı dönemde İzmir’e geldikleri zaman karşılama ve gösterilen ilgi bakımından genel sekreter, daha ağır basıyordu.
Örneğin; belediye başkanları, ilçe başkanları Önder Sav’a hediye vermek için adeta ‘yağcılık’ yarışına girmemiş miydi?
Nitekim...
Yarın...
Kılıçdaroğlu ve Sav ayrı ayrı zamanlarda İzmir’e gelsin...
Adım kadar eminim ki Sav, tıpkı Baykal gibi Kılıçdaroğlu’na da fark atar...
Çünkü...
Örgütü, örgütleyen kendisi...
Listeler belirlenirken de genel başkandan ziyade, Sav’ın dediği olduğu için koltuk düşkünleri kime daha yakın olmaları gerektiğini çok iyi biliyor(!)
Bu nedenle, CHP’de her ne kadar lider değişmiş olsa da, kıble yerinde duruyor.