2002 ve 2004 genel seçimlerinde ülkenin sadece kıyı kesiminde varlık gösteren ve büyük kentlerde ise çok üst gelir gruplarının oyunu alabilen CHP’nin üst yönetimindeki değişimin rüzgarı esmeye devam ediyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplumun alt gelir gruplarına ve emekçilere hitap eden söylemleri, önümüzdeki süreçte CHP’nin sadece üst gelir grupları, yani “Tuzu kuruların partisi” değil, geçmişte Turgut Özal’ın siyaset literatürüne soktuğu “Ortadirek”in de umudu haline gelecek gibi görünüyor.
Nitekim, Kılıçdaroğlu’nun kurultayda işçi, memur, emekli ve esnaf kesimine yönelik yaptığı “halkçılık” eksenli konuşmasının, bu toplum katmanlarında “bu adam beni düşünüyor” şeklinde yüksek sesli tartışmaların kahramanı olmaya başladığına tanık oluyoruz.
Yaşanan son kriz nedeniyle iyice ezilen, yoksullaşan kesimler, yeni bir umut arayışı içindeler.
Düne kadar Baykal nedeniyle CHP’ye mesafeli olanların, “Artık CHP’de birileri beni düşünüyor. Geleceğim için bu bir şans olabilir” diye konuşmaya başladığını duyuyoruz.
CHP’nin önümüzdeki dönemde politikasının, daha çok bu kesimlere yönelik olacağını sanırım söylemeye gerek yok.
Özellikle büyük kentlerin varoşlarında oturan alt gelir gruplarına “Sadaka kültürü” ile değil, somut projelerle gitmek gerektiği gerçeğini partinin yeni yöneticileri çok iyi biliyor olmalı.
Yani...
“Balık vermek, yerine balık tutmayı öğretmenin” uzun vadede bu toplum katmanları için “olmazsa olmaz” hedefler arasında yer alması gerektiği yadsınmaz bir gerçek.
İşsizliğin, yoksulluğun moda tabirle “kader” olmadığını göstermek gerek.
Nitekim, İzmir’de son yerel seçim öncesinde AKP’nin genel seçimde en çok oy aldığı varoşlardan büyük destek alan CHP, benzer patlamayı neden yurdun diğer kentlerinde yapmasın?
Neden İzmir’deki heyecan, birlik ve dayanışma rüzgarı tüm ülkede estirilmesin?
Neden tüm Türkiye İzmir olmasın?
Yeter ki; CHP’nin yeni kadroları, “Önce ben, sonra partim ve en son ülkem” yerine, “önce ülkem, sonra partim, sonra ben” anlayışı içinde çalışsın.
Yeter ki; koltuk kavgası yapmasın.
Yeter ki; CHP’nin “altı oku”nda anlam bulan ilkelere riayet edilsin.
Talkım verip, salkım yutanlar
AKP İzmir İl Başkanı Ömür Kabak, bir süre önce parti içinde bazı yöneticilerin kartvizitlerini kullanarak, bürokrasiye baskı ve iş takibi yaptıkları yönünde duyum aldığını söylemiş, uyarıda bulunmuştu.
Yine aynı Kabak, sanki bilinç altında bir yerlere mesaj verir gibi “Valinin makam odasına kapıyı tekmeleyerek giren il başkanı imajını yıkacağım” demişti.
Oysa...
Aynı Kabak, geçtiğimiz hafta İzmir’e gelen Başbakan Erdoğan’ın açılışını yapacağı Kemalpaşa Devlet Hastanesi başta olmak üzere bazı kamu kurumlarında adeta “teftişvari” inceleme yapması dikkat çekti.
Kaymakamlarla başbaşa yemek yedi. Bu davranış bürokratlar üzerinde kartvizitin de ötesinde bir etki olarak değerlendirildi ve pek çok kişi, “Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı” diye yorumladı.
Neyse...
Eski hakim olan Kabak, umarım bazı yöneticiler için söylediği kartvizitini “Hamili kart yakinimdir” diyerek kullanmıyordur.
Umarım, başta İzmir Adliyesi olmak üzere çeşitli kamu kurumlarına eşini dostunu, akrabasını işe sokmuyordur...
Umarım bilgisi dahilinde kimi başkan yardımcıları, makamlarını kullanıp kendisine ayrıcalık tanımıyordur.
Örneğin; gümrük komisyonculuğu yapan başkan yardımcısının gümrük baş müdürünün odasından çıkmadığı iddia ediliyor.
Umarım, il yöneticilerinin sözleriyle hastanelerin (Karşıyaka ve Bozyaka gibi) başhekimlerini, okulların müdürlerini, kamu kurumlarının idarecilerini değiştirmiyordur.
Umarım, bilgisayar işiyle uğraşan başkan yardımcısı, sağlıkla ilgili kamu kurumlarının bilgi işlem sistemini kurmuyordur. Hakimlikten müfettişliğe terfi eden (!) Kabak ve arkadaşları, böyle giderse önümüzdeki günlerde oldukça terleyecek gibi görünüyor.
Çelebi Üniversitesi!
İZMİR’DE yeni kurulacak üniversiteye Katip Çelebi’nin ismi uygun görülmüş.
TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen bu ismin İzmir’i çağrıştırmadığı ifade ediliyor ve oldu olacak;
“Evliya Çelebi, Süleyman Çelebi hatta Abdurrahman Çelebi’nin adı verilseydi” diye tepki gösteriliyor.
Oysa İzmirle özdeşleşen pek çok isim var... Örneğin; Zübeyde Hanım, Hasan Tahsin ve yakın geçmişimizde Ahmet Piriştina...