Ada Sabahtan öğleye kadar da bir hastanedeydim. Susuzluktan ameliyatlar durmuş, acil olmayan hastalar taburcu edilmişti. Tankerle lağıma benzer bir su verilmişti. Salgın hastalık ihtimali belirmişti.Ve çölde kurulan ülkelerde bile kesinti olmazken, izlediği politikayla başkenti çöle, başkentlileri çılgına çeviren Belediye Başkanı Melih Gökçek, bir acz örneği sergileyerek, "Allah'ın bu kadar afet vereceğini öngöremedik. Müslümanlar Ankara için dua etsin" demişti.Gökçek bir de "dua atlası" vermişti: Özellikle Kızılcahamam ve Çamlıdere'ye önce kar, sonra yağmur yağması için dua edecektik.Bunun üzerine Ankara Müftülüğü, başkentin 750 camiinde yağmur duası yapılacağını duyurdu. Aslında âdet gereği, çocuklarla hayvanların bir alanda toplanıp dua etmesi gerekirmiş, ama Ankara'da bunu yapmak zormuş. Dün, Ankara Kocatepe Camii'nde yağmur duasını izledim. Kandil günüydü. Kocatepe'de olağanüstü bir hareketlilik vardı.Girişte Kızılay, pet şişede su dağıtıyor, müminler içme suyuyla abdest alıyordu.Az sonra, yağmur duasının yapılacağı meydana siyah takım elbiseli koruma ordusu giriş yaptı. Bu, yaklaşan devlet ricalinin habercisiydi.Başbakan Erdoğan, duaya, Keçiören'deki bir camide
Ada Acaba her bakan son toplantıya kendi görev alanından bir armağanla mı geldi?Mesela Enerji Bakanı üyelere elektrik verdi, Kültür Bakanı tarihi eser, Maliye Bakanı yumurta getirdi; Kadından Sorumlu Bakan çaresizce gülümsedi de Milli Savunma Bakanı da Western filmlerini hatırlatırcasına tabancaları mı masaya serdi?Yoksa Gönül, Çankaya için adı geçtiğinden, "Şimdilik bunlarla idare edin, Köşk'e çıkarsam makineli tüfek de vereceğim" mi demek istedi?Hediyesini verirken göz kırpıp "Kullanırken beni hatırlarsınız" dedi mi?* * *Vekilleri bilmem, ama birileri kullandıkça bizim Sayın Gönül'ü hatırlayacağımız kesin...Türkiye gibi yılda 3 bin kişinin ateşli silahlarla öldürüldüğü bir ülkede devlet yetkililerinin bireysel silahlanmayla mücadele etmek şöyle dursun, silahlanmaya öncülük etmeleri akıl almaz bir hatadır.Hatırlatalım, burası Meclis çatısı altında bir milletvekilinin diğerine kurşun sıkıp öldürdüğü bir ülkedir. Böyle bir Meclis'in, böyle bir Kabine'nin, milyonu bulan ruhsatlı silah taşıyıcılarına "Aman dikkat" demesi beklenebilir mi?Bu kafayla Türkiye'nin bir "maganda kurbanları kabristanı", daha doğrusu bir "bireysel silahlanma cenneti" olması önlenebilir mi?* * *Hadi vatandaşın
Ada Yanılgılar silsilesi cumhuriyet mitingiyle başladı. Miting o kadar görkemliydi ki CHP'liler "Bu iş tamam" havasına girdiler. Oysa o coşkuyu sandığa yansıtabilmek için bir strateji geliştirmek gerekiyordu; bunu yapamadılar. Mitingin dayanışma havası da 10 gün içinde dağıldı.İkincisi, Türkiye genelinde Güneydoğu'ya gidemeyen CHP, İzmir'de de Güneydoğulu göçmenlerin Kadifekale'sine çıkamadı. Oraları bağımsızlarla AKP'ye kaptırdı. Dün Milliyet'in manşetine yerleşen İzmir'in seçim manzarası, seçim öncesi burada yazdığım tahminimi boşa çıkarmadığı gibi Türkiye'ye ilişkin de çok ders verdi. İzmir'de partilerin değil, "tuzukurularla fukaraların" yarışacağını yazmıştım. Öyle oldu.Ege Üniversitesi'nden Doç. Dr. Tanju Tosun'a göre, İzmir'de en düşük gelirliler MHP ve GP'ye oy veriyorlar.1.5 milyar TL'ye kadar geliri olan orta sınıf "AKP" diyor.Bunun yukarısında kazananlar CHP'yi seçiyor.Kentte orta ve üst gelir grubunda 70 mahalle, orta ve alt gelir grubunda ise 225 mahalle var. AKP bu sayede yüzde 30'un üstüne çıktı.Varlıklılar niye CHP'ye verdi?AKP'den kazanan Mehmet Tekelioğlu diyor ki:"Mavişehir, Bostanlı gibi semtlerdeki yüksek gelirliler son 4.5 yılda servetlerine servet kattılar.
Ada "Mutluluğunuza 10 üzerinden bir not verin" dedi.İnsanlar "6" verdi mutluluklarına 1990'da...2000'de 5'e düşürdüler saadet notunu...2001'de kriz vurdu; "5"e indiler; sınıfta kaldılar mutluluk bahsinde...Sonra aynı soruyu 2007'de sordu Prof. Esmer...Bu kez "7.5"i gösterdi mutluluk barometresi...Toplumun yüzde 86'sı az ya da çok mesuttu."Mutsuz"lar yüzde 13'te kaldı.Prof. Esmer'e göre, nasıl 2002'de 3 iktidar partisini baraja gömen o kesif mutsuzluk ise, bu seçimde AKP'yi iktidara taşıyan da mağduriyet filan değil, bu saadetti.Anlaşılan kişisel ilişkilerde olduğu gibi, siyasette de mutsuzluk iktidarsızlığa yol açabiliyor. İktidar mutluluğu, mutluluk da iktidarı getiriyor.* * *Çoğunuzun aklından aynı soru geçiyor değil mi?Nasıl olur?Nasıl olur da "onca yoksulluk varken" ve huzur dersinde memleket cümbür cemaat bütünlemeye kalmışken insanlar karnede yıl sonu mutluluk notuna "7.5" verir?Her 10 kişiden neredeyse 9'unun mutlu olduğu bir rüya ülkesinde yaşıyoruz da neden fark etmiyoruz?* * *Sorunun yanıtını önceki gece NTV'deki Neden'de Yeni Şafak yazarı Fatma Karabıyık Barbarosoğlu ilginç bir kavramla verdi:"Hizalanma!.."Barbarosoğlu'na göre ekonomik gelirle mutluluk arasında doğrudan
Ada Cumartesi Milliyet'e manşet olan demecinde Gül, bu süreçteki müdahalelerin AKP'nin oylarını artırdığını söylemişti.3 ay içinde gerçekleşen bu artışın yüzde 10-15 civarında olduğu söyleniyor. O açıdan Gül'ün çevresinde, seçim sonucuna referandum sonucu gözüyle bakılıyor. Adaylığının halkça onaylandığı düşünülüyor. Genel seçim bitti, sırada cumhurbaşkanlığı seçimi var. "Köşk'e kim çıkacak?" sorusu bu seçime damgasını vurdu. Seçim kampanyasının son günü Kayseri'de Gül'le beraberdim.Ne zaman seçim otobüsünün üzerine çıksa sözü sloganlarla kesiliyordu:"Çankaya senindir, senin olacak."Gül her seferinde aynı cevabı veriyordu:"Hayır! Çankaya benim filan değil, Çankaya milletin olacak."Sonra da süreci anlatıyordu:"Üç cumhurbaşkanı nasıl seçildiyse sonuncusu da öyle seçilecekti. Ama baktılar ki sizin aranızdan biri seçilmek üzere, tam maç bitmek üzereyken kuralı değiştirdiler. Demirel'den de, Sezer'den de daha çok oy aldığım halde seçtirmediler."Bu sözler üzerine başlayan yuhalamaları durdurup soruyordu Gül:"Bu oyunları yutacak mısınız?"Meydan hep bir ağızdan "Hayır" diye haykırıyordu."Size nasıl karşı çıkacağız?"Cumhurbaşkanlığı işinde herkesin hatalı olduğu bir süreç yaşadık.Erdoğan
Ada 50'lerde DP'nin 3 seçimi...60'larda AP'nin 2 seçimi...80'lerde ANAP'ın 2 seçimi...Ve 2002'de AKP'nin kazandığı seçim, tek parti iktidarı çıkarmıştı.Bu seçimlerden sadece 1954 seçiminde Menderes 4 yıllık iktidar sonunda oyunu artırmayı başarmıştı. 53 yıl sonra o başarıyı Erdoğan tekrarlıyor; hem de 1983'te Özal'ın aldığı oy oranıyla... O seçime de asker müdahale etmiş, o müdahale Özal'a yaramış ve sonuçta sandıktan 2,5 parti çıkmıştı.AKP, cumhuriyet mitinglerinin aleyhine yarattığı havayı bir ay içinde tersine çevirmeyi ve "Yolu askerce tıkanan parti" görüntüsü vermeyi başardı. Sadece varoşların, hatta yoksullaşan kırların değil, kentli seçmenin ve ilk kez oy veren gençlerin de oyunu aldı. Tüm bölgelerde oyunu artırdı ve merkezdeki yerini pekiştirdi.* * *Seçimin mağlubu hiç kuşkusuz CHP'dir.DSP'nin ve cumhuriyet mitinglerinin desteğine, muhalefet edilecek konu bolluğuna rağmen CHP, oylarını MHP'ye kaptırdı. Seçmen, giderek tutuculaşan, sağ adayları vitrine çıkaran, milliyetçiliğe soyunan CHP'yi görünce, "Aslı varken neden kopyasına vereyim ki" diye düşünmüş olmalı...Cumhuriyeti kuran parti, Türkiye'nin yarısında silindi. Asıl vahimi, "Cumhuriyet kazanacak" sloganıyla
Ada Sadece varoşlara kömür taşıyan kamyonları kastetmiyorum.Ya da kafa karıştıran kamuoyu araştırma şirketlerini...Medya da bir bölümüyle AKP'ye çalıştı; borsa da, piyasalar da, küresel ve yerel sermaye de, işveren örgütleri de...Bitmedi."Onlara verilen oy Yahudiye gider" teranesini sürdüren Erbakan da "Demek bunlar farklı" dedirterek AKP'ye çalıştı."Bodrum'da 18'lik kızlarla fink atacağıma size geldim" diye naçiz vücudunu halka bahşetmiş cakası satan İbrahim Tatlıses de partisini gömerken AKP'ye çalıştı.Durduk yerde miting meydanına yağlı urgan atarak bugüne kadarki temkinliliğini terk eden ve idamı geri getirme sözü veren Bahçeli de "Başa mı dönüyoruz?" kaygısı yaratarak AKP'ye çalıştı.Tam bu aşamada MHP'yi, CHP'nin muhtemel koalisyon ortağı olarak gösteren Cumhuriyetçi köşe yazarları da "CHP'ye verdiğimiz oy MHP'yi iktidar yapacak" tereddüdüne yol açarak AKP'ye çalıştı.CHP de vatandaşın işsizlikten, geçim derdinden canı yanarken son haftaya kadar ideolojik bir kampanyada ısrar ederek AKP'ye çalıştı.Nihayet asker de bir gece yarısı muhtırasıyla sürece müdahale ederek ve mağduriyet görüntüsünü besleyerek AKP'ye çalıştı. AKP'nin oyunun son anketlerde yüzde 40'ları aşmasına
Ada Biri SBF asistanı Deniz Baykal... Diğeri Maliye Bakanlığı mümeyyizi Olcay Vural...Tarih : 16 Eylül 1961 Cumartesi... Bu bir yıldırım nikâhı...Deftere "izin kâğıtlı" diye not düşülmüş. "İzin kâğıdı" denilen şey, doktor raporu... Raporda gelin adayı için "Nevrestani" teşhisi konmuş. "Acilen evlenmesi lazım." Baykal, nikâhın ayrıntılarını Güneri Cıvaoğlu'nun "Şeffaf Oda"sında anlatmıştı:Olcay, öğretmeni Şükriye Hanım'ın kızı.. Ortaokul ve liseyi birlikte okumuşlar. İleride evlenmeyi kararlaştırmışlar. 50'lerin ortalarında yolları ayrılmış. "Deniz" Ankara Hukuk Fakültesi'ne kaydolmuş. Olcay, İstanbul Tıp'ı kazanmış. Ama ayrılığa dayanamamışlar. Olcay bırakmış okulunu, Ankara'ya gelmiş, sevdiği adama yakın olabilmek için Hukuk'un komşusu Mülkiye'ye kayıt yaptırmış. Kâh Deniz Mülkiye'de, kâh Olcay Hukuk'ta, derste, kütüphanede, konserde sürekli birlikte olmuşlar. 1960'ların eşiğinde ikisi de mezun olmuş. "Deniz" Turan Güneş'in yanında avukatlık stajı yaptıktan sonra Mülkiye'ye asistan olmuş. Olcay da Hazine Müsteşarlığı'nda işe girmiş. Elleri ekmek tutunca evlenmeye karar vermişler.Ancak Olcay'ın ailesi karşı çıkmış bu karara... Yılmamış, gizlice yıldırım nikâhı yapmayı düşünmüşler.