Ada Bir seçim meydanı...Meydanda bir kürsü...Kürsüde bir lider...Elinde yağlı urgan...Urganı aşağıdaki öfkeli kitleye doğru fırlatırken bağırıyor:"İp mi bulamıyorsun? Al sana ip... asabiliyorsan as..."Alkışlar...***Devlet Bahçeli'nin, Başbakan'ın dolduruşuna geldiği andı o an...Tahriki başlatan Erdoğan olmuş, "'Öcalan'ı idam edin' diyorlar, o zaman idam vardı, sen niye yapmadın?" diye sormuştu.MHP'nin "bamteli"ne dokunmuştu.İdam cezasının kaldırılmasına zaten kerhen razı olan ve laf terörden açıldıkça oyunu artıran Bahçeli, Başbakan'ın uzattığı ipe hemen sarıldı. Ve miting kürsüsünden ilmekli ip sallayan ilk lider olarak tarihe kazındı.***Çok partili demokrasimizde "darağacı"nı ilk kez miting meydanında dillendiren kim olmuştu biliyor musunuz:Adnan Menderes...Yine bir temmuzdu.1958'de Irak'taki darbede Başbakan'ın katledilmesinden sonra sertleşmiş, CHP'ye yüklenirken şöyle demişti:"Irak'ı misal göstererek adeta, 'Bunları öldürecek bir serseri çıkmayacak mı' demektedirler. Biz, onların bu meşum maksadını seziyoruz. Bir zamanlar Atatürk'e dahi suikastlar tertip edilmiştir. Ama buna cüret edenlerin idam sehpalarında can verdiklerini hatırlasınlar."Ne yazıktır ki o sehpalar 3 yıl
Ada Rönesans rüzgârıyla yaratıcılığın patladığı bu dönemde diktatöre dönüşen Savonarola, sanat eserlerini Tanrı'nın yaratıcılığına rakip olarak görüyor, günah sayıyormuş.Kentin ana meydanı olan Piazza della Signoria'daki mahkemede sanatçıları ve eserlerini "günahkârlıktan" yargılamış. Adamlarını kapı kapı dolaştırıp sanat eserlerini toplatmış, yine Signoria'da yaktırdığı büyük ateşlerde imha ettirmiş.Signoria, "Leonardo'nun kenti" olarak bilinen Floransa'da, sanatın cezalandırıldığı meydan olarak tarihe kazınmış. Floransa'nın geçmişinde kanlı bir dönem var: 5 asır önce kentin yönetimi Savonarola adlı gerici bir papaza geçmiş. Signoria meydanı, kendi tarihine inat, sanatın, yaratıcılığın merkez üssü haline geldi sonradan...Biz de o üste, sanat bayrağının dalgalanışına tanık olduk cumartesi gecesi... Saat 22.00'ydi.Meydan saatler öncesinden dolmuştu. Çevre pencerelerde, balkonlarda insanlar salkım saçaktı. Meydanı çevreleyen cafe'ler, restoranlar tıklım tıklımdı. Klasik müzik salonlarındaki tablonun aksine bu açık hava konserinde yaş ortalaması hayli düşmüştü.Konser platformu tam da bir zamanlar sanatçıların yargılandığı mahkeme binasının kemerinin önüne, saat kulesinin gölgesine,
Ada "İçeride olduğumuz yıllar boyunca en çok neyi hayal ettik biliyor musun?""Bir gün çıkıp Diyarbakır'da şu surların dibinde ciğer yiyebilmeyi..."Güldü sonra:"Şimdi çıktık. İşte surların dibindeyiz. Ama bu sefer de mahpusluk değil, kolesterolümüz, kalp derdimiz izin vermiyor gönlümüzce ciğer yememize..." ***Orhan Doğan'ın yoğun bakıma alındığını duyunca bu sohbet düşmüştü aklıma..Kalp, vurmuştu işte...Hem de tam politikacıyı vurabileceği yerde:Kürsüde...Doğan, Meclis'e girebilen HEP'liler içinde her zaman nezaketi, şıklığı, güler yüzü ve yakın tavrıyla dikkati çekmişti.Kamuoyuna mal olan görüntüsü ise, Meclis'ten kovulduklarında, çıkış kapısında bekleyen emniyet aracına bindirilişi oldu.Yanındaki sivil polis, ensesinden bastırıyordu.Parlamenter demokrasimizin karanlık bir sayfasıydı.Karşılıklı hatalar, gereksiz yaratılan gerginlikler, bu sayfaları çoğalttı; kanlı bir kitaba dönüştürdü."Onlar Meclis'te olduğu için terör tırmanıyor" sananlar, "onlar"ı Meclis'ten kovmanın da terörü önlemeye yetmediğini gördüler.Mahkûmiyetleri uzun sürdü.Nihayet özgür kaldıklarında da yeniden politikanın dikenli patikalarında buldular kendilerini...***Geçen yıl Ankara'da toplanacak bir konferans için
Ada Devlet başkanlarının katıldığı zirveye Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan gelmedi. Dışişleri Bakanı'yla mesaj göndermekle yetindi. Geçen sabah, bir grup gazeteci, Oskanyan'la kahvaltıda buluştuk.Bilgilendirme amaçlı bir sohbet toplantısıydı, o yüzden ayrıntıya girmeyeceğim. Ama toplantıdan çıkan genel hava şu:"Erivan cephesinde yeni bir şey yok. Hatta ilişkilerin 3-4 yıl öncesine göre daha da zora girdiği söylenebilir."* * * Soykırım... Karabağ... hudut... toprak iddiaları... Diaspora...Türk ve Ermeni yetkililer buluştuğunda masada mutlaka bu sözcükler bulunuyor; sadece konuşana göre öncelikler değişiyor.Türk tarafı, Ermenilerin anayasasında atıf yapılan ve Türkiye'nin doğusunu "Batı Ermenistan" olarak tanımayan maddeden yakınıyor, Karabağ'ın işgalini, "soykırım" baskısını gündeme getiriyor.Ermenilerse bunları konuşmak için "Önce sınırı açın" diyor.Erivan, diasporanın baskısına rağmen, "soykırımın kabulü"nü müzakerenin önkoşulu olarak görmüyor.Sanırım, ortak sınırı tartışmalı hale getiren anayasal atıfların temizlenmesini de bir koz olarak elde tutuyor. Yoksa iki ülke arasındaki sınırı belirleyen "Kars Anlaşması'nı tanıyor."Ama Akyaka kapısının açılmasını diyaloğun ilk şartı
Ada O denli kıymetlidir ki onu hakkıyla taşıyabilmek için erkek olarak dünyaya gelmek yetmez; erkekliğin gerektirdiği hal, tavır ve ritüellere de uygun davranmak, erkekliği olur olmaz her fırsatta ve yerde "ispatlamak" da gerekir."Erkek gibi yürü"necektir, "adam gibi konuş"ulacaktır, "erkeksen aşağıya in"ilecektir."Erkeksen" dayılanmasının muhatabı, bunun gereğini yapmadı mı, kendisini bir daha insan içine çıkamayacak hale getiren ithama hazır olmalıdır:"Karı gibi kaçtı."İki Abdullah'ın, erkeklik vurgulu iki mesajı, iki gün üst üste yansıdı gazetelere:Önce Abdullah Gül, "erkekliğin ispatlanacağı dönemler olduğunu" söyledi. Yiğitlik tekelini er kişilere veren bir gaf yapıp "Erkeklik, mertlik, yiğitlik, korkmadan Meclis'e gelip oturmaktır" dedi.Ardından Abdullah Öcalan örgütüne seslendi: "Yanına iki karı alan kaçıyor. Aslında bunlar, karıdan yüz kat daha aşağıdırlar, karıdan yüz kat daha karıdırlar." Biz erkeklere daha çocuk yaştan aşılanan erkeklik, hasbelkader sahip olduğumuz bir kişilik özelliği değil, üyesi olmaktan gurur duymamız gereken bir imtiyazlılar kulübü, her daim iftiharla taşımamız gereken bir klan nişanesidir. Bu demeçlerde, ataerkil ailelerde "Göster oğlum pipini
Ada "Bence AKP yine silip süpürecek.""MHP sürpriz yapıp ikinci parti olacak.""Genç Parti barajı aşacak, DP takılacak."Herkes kendince inandırıcı gerekçeleri de söylüyor.Bir de anketler var. Onların da kafası karışık:Kimi AKP'yi yüzde 30 gösteriyor; kimi 40'lara dayandırıyor.CHP, yüzde 25-30 aralığında oynuyor.MHP ise yüzde 15-20 bandında...Diğerleri henüz baraj altında...Bana gelince:Fikrimi soranlara hep aynı şeyi söylüyorum:"Henüz erken. Siyasette çok şey değişebilir 1 ayda..."***Dün, siyasetin nabzını yakından tutan bir dostumla "seçim-toto" oynadık.O benden daha tecrübeli olduğu için yüzdeler üzerinden değil, partilerin çıkaracağı milletvekili sayıları üzerinden bir hesap yaptı. Önüne bir kâğıt çekip rakamlar yazmaya başladı."Bak" dedi:"Yeni seçilecek hükümetin güvenoyu alabilmesi için gereken milletvekili sayısı kaç?""276...""Peki. Sondan başlayalım. Kaç bağımsız girer Meclis'e?""20-30 kadar" dedim.550'den 30'u çıkardı; 520 kaldı."MHP kaç vekil çıkarır?" Ben bir şey demeden kendisi 70 rakamını koydu. Çıkardı 520'den; 450 kaldı.450'nin 180'ini CHP'ye verdi.Sonra da hepsinin altına bir çizgi çekip AKP'ye kalan rakamı yazdı:270!***Yazdığı kâğıdı aldım.Bu kompozisyon üzerinden
Ada Emniyet operasyonuyla Ankara'da 13 barı haraca bağlayan çete açığa çıkarıldı. Çete lideri olarak aranan isim, eski DYP milletvekili Sedat Bucak'ın yeğeni... Yakalanan 19 zanlının çoğu da Bucak'ın akrabaları... Operasyonda Bucak'ın koruması ve danışmanı da yakalandı.Bucak'ın daha önceki korumalarının Topal cinayetine adlarının karıştığını hatırlatalım.Soruşturma kapsamında adliyede ifade veren Sedat Bucak'ı biz "Susurluk kazasından sağ kurtulan tek isim" olarak hatırlıyoruz.Çok önemli bir tanıktı, ama kazadan sonra "olayı hatırlayamadığı" gerekçesiyle hiç konuşmamıştı. Susurluk davasında "suç örgütüne üye olmak" suçundan 1 yıl hapse mahkûm olmuş, cezası ertelenmişti. Bucak da Demokrat Parti'nin Şanlıurfa 1. sıradan milletvekili adayı olmuştu."Dokunulmazlık zırhı"na bir ay kala, bir "aksilik" oldu:Önceki gün Yargıtay, yerel mahkemenin verdiği erteleme kararını bozdu. Böylece Bucak'ın milletvekili adaylığı tehlikeye girdi. Seçilse bile milletvekili mazbatası alması zor görünüyor.Görüyorsunuz değil mi:Susurluk yaşıyor!* * *Devam edelim:Bucak'ın yakalanan korumasının üzerinden "Jandarma İstihbarat Teşkilatı" (JİT) kimliği çıktı. Kimden aldığı sorulduğunda Tuğgeneral Veli Küçük'ün
Ada "Neden her seçim öncesi 'Sünniler ve Siyaset' değil de 'Aleviler ve Siyaset' tartışılır?"Eser, rakamlarla yanıtladı bu soruyu...Verdiği rakamlar, tartışmaya yer bırakmayacak kadar net bir tablo sergiliyordu.Bu rakamları yorumsuz olarak sizlerle paylaşmak istiyorum:* * *Türkiye'de kaç okul var?67 bin...Kaç hastane var?1220...Kaç sağlık ocağı var:6 bin 300...Peki kaç cami var?85 bin...Her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor.Peki kaç kilise var?270...Kaç cemevi var?100.* * *Türkiye'de kaç doktor var?77 bin...Peki kaç din görevlisi var?90 bin...Türkiye'de her 900 kişiye bir doktor düşerken, her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.Eğitim-Sen'e göre Türkiye'nin 200 bin öğretmen açığı var.* * *Türkiye'de kaç kütüphane var?1435...Almanya'da kaç kütüphane var?11 bin...Türkiye'nin kaç kentinde devlet tiyatrosu var?13...Kaç kentte kuran kursu var?81...Bu kursların toplam sayısı kaç?3852...* * *Türkiye'de 1 opera derneği var; 11 bale, 10 heykel, 18 resim, 18 sinema, 38 tiyatro derneği var.Peki kaç tane "cami yaptırma derneği" var?35 bin...* * *İçişleri Bakanlığı'nın bütçesi ne kadar?783 trilyon...Ulaştırma Bakanlığı'nın?678 trilyon...Bayındırlık ve İskân