Tuna boyunda...

10 Eylül 2007

Ada Yatağından çekilmiş sular gibi ricat etmiş bir imparatorluğun izini sürdüm; yitik bir dostu ararcasına...Ahfadın kadırgalarını saldığı nehirlerden, otağlar kurduğu steplerden, at sürdüğü tepelerden geçtim.Hala ondan adlar taşıyan limanlara, ondan "ah"lar taşıyan insanlara rastladım.Efsaneler yüzüyordu Tuna'da... kan akıyordu. Derinlerinden kargı sesleri, zafer naraları geliyordu. Bir delta kıyısında yanık sesli bir kadın, harbe giden yiğidine ağıt yakıyordu:"Alişim yatır yol başında / Benleri var sol kaşında / yazık oldu genç yaşında / görmedin mi ah civan Alişim'i Tuna boyunda..."* * *Aynı içli sesi, yolda bir gazete sayfasında işittim.Star Sabah, Yıldız İbrahimova'ya "yitik bir dost"u sormuştu.Eşi Ali Dinçer'i kaybettikten sonra ilk kez, doğduğu topraklara, müzik yapmaya gidiyordu İbrahimova...İnci Döndaş'a, eşini son görüşünü anlatıyordu.Tarih, 14 Nisan'mış.Ali Dinçer'i yoğun bakıma alıyorlarmış.Elmacık kemiklerinden taşan gülümsemesini ve gözlerindeki umut ifadesini yüzündeki maske örtememiş.Sonra komaya girmiş.İbrahimova, yanına girmek için doktordan izin almış.Girince, "Bir şarkı söyleyebilir miyim" diye sormuş."Söyleyin" demiş doktor...İbrahimova, eşinin başucuna

Yazının Devamı

Risotto ve bulgur

23 Ağustos 2007

Ada Batı'nın savunma ittifakında yer aldı. Batılı bir demokrasi, Batılı bir ekonomi kurmaya çalıştı. Tanıtım filmlerinde mayolu genç kızlar vardı.Çankaya'da şarap içenler...Devlet televizyonunda lafını seçip söyleyenler... Okullarda Batı müziği enstrümanlarını öğrenenler...* * *Dipte ise bir başka Türkiye vardı.O Türkiye, yer sofrasında soğanı yumruklayıp bulgur yiyordu.TRT spikerleri gibi değil, kendi lisanınca konuşuyordu. İlahi dinliyor, örtünmeyi seviyordu.Ama mayo giyene, şarap içene de ses etmiyordu.İkisi de aynı ülkenin insanlarıydı. Ama ayrı kentlerde, farklı semtlerde yaşıyorlardı. * * *Sanayileşmeyle ucuz işgücü olarak kentlere aktı köyler...Bariyerler yıkıldı. Artık şarapçılarla bulgurcular aynı coğrafyada, bir aradaydı.Ülkenin yarısının açlık sınırında yaşadığını unutmuş, kendi yarattığı vitrine âşık olmuş lüks restoranlarda "Memleket ne hale geldi" yakınmaları başladı.Ardından "zenci muamelesi" geldi.Barlara "Rakı içen giremez" yazıldı. Risotto karşısında bulgur, cappucino karşısında Türk kahvesi aşağılandı.Kılık kıyafet yasakları dayatıldı. Yol yordam bilmeyenlere "göbeğini kaşıyan adam" yaftası takıldı.Ve ülkenin demokrat insanları onlardan yana çıktı."Kimse

Yazının Devamı

Fazıl Say'ın Mastika çaldığı gün

21 Ağustos 2007

Ada Nâzım'ları da piyanonun içine tıkıştırmışlar.Jandarma evi basıp arama yaparken piyanonun akort kapağını açmaya yeltendiğinde Ahmet Say bağırmış:"Aman oğlum dikkat et, elektrik çarpar!"Nâzım'ları yakalatmaktan böylece kurtulmuşlar. Jandarma giderken Fazıl'a dönmüş;"Hadi bi Mastika çal bakalım" demiş. (O zaman da var mıydı Mastika?) "Piyanonun tellerine kitap koyarak çok daha 'değişik tınılar' elde edilebileceğini bilinçsizce o gün, o saat öğrendim" diyor Fazıl...* * *Siyasetin müzikle raksı üzerine bir çalışma yapılsa ne ilginç sonuçlar çıkar kim bilir...Fazıl Say'a Mastika çaldıran asker, tutukevlerinde Mehter Marşı eşliğinde işkence yapıyordu.Aynı dönemde hapse atılan Bülent Ecevit ise Ulucanlar'daki koğuşunda dışarıdan gelen sesleri duymamak için TRT-3'ten barok müzik dinliyor, böylece "kendine musikiden bir ses duvarı örüyordu.""Klasikçiler" o zaman mı tarihe karışmıştı, yoksa daha önce, 1950'de, İsmet Paşa'nın müdavimi olduğu Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası salonundaki kulaklığı söküldüğü zaman mı?Yeni Başbakan'ın operacı sevgilisi vardı, ama radyoda sevgilisinin konserini dinlerken bile bu sese dayanamıyor, kapattırıyordu.* * *Anadolu'ya giden orkestralar için

Yazının Devamı

Bir evlilik yıldönümü

20 Ağustos 2007

Ada Zaten nicedir Sakarya Üniversitesi'nde asistan olan, 30 yaşındaki oğluna bir kısmet arıyormuş.Hayrünnisa'yı gördüğü anda gözü ona takılıp kalmış.Hayrünnisa Özyurt, Çemberlitaş Kız Lisesi'nde öğrenciymiş o zaman... 15 yaşındaymış. Aslen Kayserili olan babasının işi İstanbul'daymış. Adviye Hanım, Özyurtları soruşturmuş. Mazbut bir aile olduklarını öğrenince oğluna haber vermiş.Abdullah Bey ile Hayrünnisa Hanım görüşmüşler. Evlenmeye karar vermişler. Acilen bir nişan yapılıp yüzük takılmış.Nikâh için gün alınmış.* * *Kayseri Evlendirme Dairesi arşivindeki evlenme defterine göre Gül'lerin nikâh tarihleri 20 Ağustos 1980 Çarşamba...Yani 27 yıl önce bugün...Fotoğraftaki 15'lik gelin, uçları oyalı beyaz türbanı içinden mahcup bakıyor objektife...Damadın gür siyah bıyıkları ile siyah kalın kaşları öne çıkıyor.Nikâhın şahitliklerini damadın dayısı Ahmet Tahir Satoğlu ile gelinin amcası Veysel Zeki Özyurt yapmışlar.Düğün arabası bir Chevrolet imiş. Arabayı damadın halasının oğlu Mehmet Tekelioğlu kullanmış.Bugün AKP İzmir Milletvekili...İzmir'den, İstanbul'dan gelen misafirlerle, evde yemekli, dualı bir Kayseri düğünü yapılmış.Böylece görücü usulü tanışan Gül'ler geleneksel bir düğünle

Yazının Devamı

Yeni başlayanlar için izahlı darbeler tarihi

18 Ağustos 2007

Ada Herkesin farklı bir takvim yaprağına atıf yaptığı bu konuşmaları, yakın tarihi bilmeyen birinin anlamasına imkân yok.***Örnek vereyim:Manşetlerde askerin siyasi bir demeci mi var; ardından şöyle konuşmalar oluyor:"- Ne dersin; yeni bir 28 Şubat mı geliyor?"- Bu sefer orada kalmaz, 12 Mart'a benzer.""- 12 Eylül'e kadar gider mi dersin?""- Yok, ama bunu da yapmazlarsa 27 Mayıs ihtimali belirir. Hatta 22 Şubat ya da 21 Mayıs tekrarlanabilir.""- İyi de ortada bir 22 Temmuz realitesi var. 14 Mayıs kadar güçlü bir sonuç bu... Üstelik 27 Nisan'ın nelere yol açtığı da açık değil mi?""- Bekleyelim bakalım 30 Ağustos'ta ne olacak?"***Yukarıda zikredilen 10 tarihten birini bilmediniz mi tartışmayı izlemeniz zorlaşıyor.Aslında bu tarihler, Türkiye'de askerin, yönetime müdahale biçimlerinin çeşitliliğini yansıtan takvimsel dönemeçler... 29 Ekim, 19 Mayıs, 23 Nisan, 10 Kasım kadar önemli kilometre taşları...Darbenin, geleneksel, modern, postmodern, sanal, sert, yumuşak, sözlü, yazılı, silahlı hallerinin takvime bağlanmış şekli...Darbe geleneğinin köklülüğünü kanıtlayan zengin bir dil sanki... artık birer tarihten çok birer yöntem anlamı taşıyorlar.Nasıl her kültür kendi iklimine uygun

Yazının Devamı

Sezen Aksu Köşk'e çıkabilir

16 Ağustos 2007

Ada Abdullah Gül'ün makamından arıyorlardı.Dışişleri Bakanı ve eşi, bir yemekte sanatçılarla buluşmak istiyordu. "Acaba Sezen Hanım katılmak ister miydi?"Aynı günlerde Türkân Şoray'ın da arandığını öğrendim.Uğur Yücel de davetliler arasındaydı...Gül, 10'a yakın seçkin sanatçıyla İstanbul'da buluşacaktı.Basına haber verilmeden yapılacak bu zirve, bakanın adaylık öncesi farklı toplum kesimleriyle gerçekleştireceği buluşmalardan biri olacaktı.Sanatçıları edebiyatçılar, akademisyenler, yazarlar izleyecekti.Sanatçıların programı birbiriyle çakışmadığı için bu özel yemek gerçekleşemedi.Önümüzdeki dönemde Çankaya Köşkü'nde Sezer tarzı bir içe kapanma ya da Erbakan'ınkine benzer bir tarikat liderleri buluşması bekleyenler, Gül'ün sürprizlerine hazır olmalı.Yeni cumhurbaşkanı, çoklarını şaşırtacaktır. Birkaç ay önce Sezen Aksu'nun telefonu çaldı. Sezer'in komutasında Çankaya bir denge unsuruydu.Beğenin beğenmeyin, pek çok insan, Sezer Köşk'te diye rahat uyuyordu. Çankaya-TSK-yargı-üniversite bloku, hükümete karşı bir denge oluşturuyordu.Şimdi Köşk'ün el değiştirmesiyle bu denge altüst oluyor. Ve saydığım kurumlarla kamuoyunun bir bölümünde cumhurbaşkanlığına "saygı"nın yerini "kaygı"

Yazının Devamı

Başbağı mı, gözbağı mı?

14 Ağustos 2007

Ada Yatağında kanlar içinde bulunan Bahargül'ün, "örf ve âdetlerimize tamamen uygun şekilde", töre gereği öldürüldüğü sanılıyor.Tırnak içindeki ifade, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'e ait...Böyle bir cümle içinde kullanınca nasıl da sakil duruyor değil mi?* * *Gönül, Bakanlar Kurulu üyelerine silah hediye etme kararını eleştirenlere cevaben yaptığı açıklamada demişti ki:"Bu tabancalar birer hatıradır. Olay da hukuka, örf ve âdetlerimize tamamen uygun ve biraz da duygusaldır."Bahargül örneği gösteriyor ki, "örf ve âdetlere uygun" olan bazı şeyler, hukuka ve insanlığa ters düşebilir. Silahlanma da töredir; ama tıpkı töre cinayeti gibi, özendirilmemesi, tersine caydırılması gereken bir töredir.Duygusallığa gelince...Öldürücü silah hediye etmenin neresi duygusal Allah aşkına?..Öyle olsa dünyanın en duygusal insanı, yeryüzünü silaha boğan Mikhail Kalaşnikof olmaz mıydı?* * *Şimdi Vecdi Gönül'ün adı, "üzerinde uzlaşılacak cumhurbaşkanı adayı" olarak geçiyor.Baykal'ın "tavşan aday" dediği türden yani...Gönül'ün "avantajı", eşinin başının açık olması...Yıldırım Türker, dünkü Radikal'de Gönül'ün bir başka incisini anımsatıyor:Bakan, 2 yıl önce Dünya Kadınlar Günü toplantısında "kadınları

Yazının Devamı

Brütüs kompleksi

13 Ağustos 2007

Ada Ortada bir kamuoyu iradesi var; üstelik Gül, Dışişleri'nde devletle de uyumlu çalıştı. O halde engel ne?Psikolojik olmasın?Soruna bir de "birinci adam-ikinci adam ilişkisi" açısından bakmakta yarar var.* * *Sancılı bir ilişkidir bu...Birinci adamın gölgesinde kalmış "ikinci"lerin çoğu, zamanla tarihin rol dağılımına itiraz etmişlerdir.Haksız da sayılmazlar:Mesailerinin çoğu, birincinin yeteneğini abartmak, defolarını kapatmak, egosunu kabartmakla geçer."Birinci"ler kaptan köşkünde keyif çatarken, onlar makine dairesinde çalışırlar.Sorumlu olmadıkları hezimetlerde günahı üstlenirken, kendi imzalarını taşıyan zaferlerde olgunlukla geri plana çekilirler.Ama bu fedakârlık karşılığını bulmadı mı, patlar uzun süre bilinçaltına ittikleri isyanın çıbanı...Ya yıllarca boyunlarında asılı duran davulu yere çalar ya da tokmağı birincinin elinden söker alırlar.* * * Bence Gül'ün adaylığını zora sokan cümle Genelkurmay Başkanı'nın "Sözde değil, özde laik cumhurbaşkanı isteriz" lafı olmadı.Asıl zor cümle, kendisinin AB müzakerelerinde söylediği, "Masanın altından vurarak Başbakan'ı uyarıyordum" cümlesiydi.Bu cümleyi, cumhuriyet tarihimizde olsa olsa Başvekil İnönü'nün, Cumhurbaşkanı

Yazının Devamı