Kara Mercedes'in dönüşü

16 Ocak 2006

Sultan'a 1. Dünya Savaşı sırasında alınan otomobil, bir Mercedes'ti.Mustafa Kemal Paşa da Ankara'ya bir Mercedes Benz ile gelmişti.* * *Yüzyıl ortalarında Alman etkisi kırıldı, gözler Atlantik ötesine çevrildi. 50'li yıllarla, yollar Amerikan'larla doldu.1960'ların başında Türkiye, devrik iktidarın gözdesi Amerikan arabalarından inip kendi arabasına binmek istedi.İhtilalin lideri Cemal Gürsel, ilk kez kendi bindiği bu yerli modele "Devrim"in adını verdi.Devrim, sokağa çıkıp dünya markalarına meydan okudu.* * *Ama ağırdı Devrim... Sokağın temposuna, dünyanın rekabetine, tüketim talebine dayanamadı.İlk yolcusu gibi çabuk yoruldu, tıkandı.65'te "Cemal Aga"nın yerine Köşk'e çıkan Sunay'a hemen bir Mercedes limuzin alındı.* * *O günden sonra hep iktidarın biriciği, zenginlerin tercihi, yoksulların hayali oldu Mercedes...1980'de Turgut Özal'ın direksiyonuna oturduğu ve köprüyü geçerken eşine dönüp "Semra Hanım, koy bir kaset de dinleyelim" dediği araba da Mercedes'ti.Gerçi kızı Zeynep'e hediye olarak bir Jaguar gelmiş ve bu hediye, o dönem kurulan muhalif bir partiye amblem olarak seçilmişti ama bu bile Mercedes'i tahtından indiremedi.Mercedes o dönem, Semra Hanım'ın teybe koyduğu

Yazının Devamı

Koruma kalkanı devrede

14 Ocak 2006

70'lerin katilleri üzerindeki koruma kalkanının hâlâ devrede olduğu anlaşıldı.İlk kaçırılışından sonra Uğur Mumcu "Ağca'yı Silahlı Kuvvetler'de yuvalanmış bir sağ örgüt kaçırdı" diyor ve "kontrgerilla" adını veriyordu.Mumcu öldürüldü. Ağca salıverildi.* * *Aynı dönemde Ankara Cumhuriyet Savcı Yardımcısı Doğan Öz, tırmanan şiddet olaylarının içinde "kontrgerilla"nın olduğunu saptayan bir rapor hazırlıyor ve Başbakan Ecevit'e veriyordu.Öz öldürüldü. Katili İbrahim Çiftçi hakkında askeri mahkemece verilen idam kararı, avukatının "Onun Milli Savunma Bakanlığı'nda dosyası var" demesinden sonra tam 4 kez bozuldu. Sonunda askeri mahkeme, "Doğan Öz'ü öldürdüğü sabit görülmüş olmakla birlikte" Çiftçi'nin beraatine karar verdi.* * *Öz davasından aranan Haluk Kırcı ne oldu?Bahçelievler katliamından idama mahkûm olduktan 3 yıl sonra infazdan yararlanarak şartlı salıverildi. İşlemin yanlış olduğu anlaşılınca aranmaya başlandı. Aranırken evlendi. Nikâh şahitliğini Mehmet Ağar yaptı. 4 yıl sonra yakalandı. Yakalandığı gün firar etti. Ticarete atıldı. Salıverildikten 5 yıl sonra yeniden yakalandı. Susurluk çetesine üye olmaktan 4 yıl hapse mahkûm oldu. 2004'te ikinci kez "yanlışlıkla" serbest

Yazının Devamı

Ağca'ya ilk iş teklifi benden

12 Ocak 2006

25 yıldır görmediği kentleri şöyle bir dolaşsın.Uğur Mumcu Caddesi'nden geçsin, Çetin Emeç Bulvarı'na çıksın, Ahmet Taner Kışlalı Parkı'na gitsin, Abdi İpekçi Spor Salonu'na girsin. Bir faili meçhul cinayetler müzesindeymiş gibi gezinsin.Sonunda iyi adamların öldüğü, kötü adamların kahraman olduğu, kendisinin de figüranlık yaptığı filmin bize neye mal olduğunu düşünsün. ***Teklifime gelince: Bizler, yani o filmin kurbanları, mağdurları, seyircileri, Ağca için para toplayalım aramızda... Onu korumaya alalım. Maaşa bağlayalım. Rahat çalışacağı bir büro tutalım.Karşılığında, gerçek anılarını yazmasını isteyelim ondan...İpekçi'yi nasıl öldürdüğünü, Türkiye'nin en iyi korunan askeri hapishanesinden nasıl kaçabildiğini, nerede saklandığını, nasıl pasaport alıp dışarı çıkabildiğini, Papa'yı neden öldürmek istediğini yazsın.Bildiği isimleri açıklasın.***Sonra bir internet sitesi kuralım. Bu anıları ve isimleri girelim.Ardından 12 Eylül'ün ünlü iddianamelerini, faili meçhul kalmış davaların dosyalarını, sanık ifadelerini, bu konuda yazılmış kitapların metinlerini...Dönemin tanıkları da bildiğini, duyduğunu girsin siteye... Kendisine işkence yapanı, koğuşta yanında yatanı, hatırladığı

Yazının Devamı

Her gün bayram

10 Ocak 2006

Hayata rasgele serpiştirilmiş ilahi ikramlar, kıymet bilen kullara her daim bayram yaşatır.***Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan... Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık...Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.***Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...Vuslat da bayramdır öte yandan...Endişe içinde beklediğinden mektup almak, telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır."Ona

Yazının Devamı

Manken olsun da çamurdan olsun

9 Ocak 2006

O ünlü moda kanalı açıkken gözlerini ekrana kilitlerdi.Çocuklar bile artık doktor, mühendis filan değil, manken olmak (veya hiç değilse bir mankenle birlikte olmak) istiyorlardı.TV'de gördüğü, beğendiği tüm starların birer manken sevgilisi vardı.Memleketimizde mankenle bir gece geçirmek, başlı başına bir statü göstergesi sayılırdı.O da bunu yaptı.Lakin imkânları sınırlı olduğundan, onun tek gecelik mankeni, alçıdandı.***3 Ocak gecesi 30 yaşındaki Ahmet, Antalya Lara'da bir giyim mağazasının soyunma kabine sotalandı.Saat 22.00 olunca mağaza kapandı, Ahmet içeride kaldı.Beklediği an gelmişti.Vitrinde göz diktiği üç mankeni boylu boyunca yanına yatırdı. İnsanlık tarihinin en ilginç "orji"lerinden biri başladı. Mankenlerini soydu Ahmet; "taş gibi" göğüslerini ve dudaklarını ısırdı, meme uçlarını kopardı. İtirazsız bir tecavüzün, mukayesesiz bir çiftleşmenin keyfine vardı.Sonra da erken-geç düşünmeden, partnerlerinden birinin kasığı üzerine boşaldı.Lakin en büyük hatayı bundan sonra yaptı:Mankenlerin koynunda uyuyakaldı. Sabah gelen işçiler, onu mutluluk rüyasından uyandırdı.Tecavüzden değilse de işyerine izinsiz girmekten ve mala zarar vermekten adliyeye sevk edildi. 1 YTL kefaletle

Yazının Devamı

Kuş gribini araştıran enstitüyü kim kapatmıştı?

7 Ocak 2006

Manisa Tavuk Aşıları Üretim ve Tavuk Hastalıkları Araştırma Enstitüsü, bu konuda koruyucu eğitim verdiği gibi, hastalığın aşısını da üretiyordu."...du" diyorum, çünkü Enstitü 2 yıl önce "Zarar ediyor" diye satışa çıkarıldı.Satılmayınca da kapatıldı.İnanabiliyor musunuz?* * *Veteriner Hekimler Derneği dergisinin geçen ayki sayısında bu konuda bir makale var. Yazarı Adnan Serpen...Kapatılan Enstitü'de, müdürlük dahil 11 yıl görev yapmış bir veteriner hekim...Her alanda olduğu gibi burada da koruyucu sağlık hizmetinin, aşılamanın önemine değiniyor. Bu bilinçle ve veteriner fakültelerindeki öğretim üyelerinin ısrarıyla Tarım Bakanlığı 1982'de Manisa'da Enstitü'yü kurmuş. UNDP'nin ve FAO'nun da katkıları ile 1987'den itibaren aşı üretimine geçilmiş. İngiltere ve Macaristan'dan bilgi transfer edilmiş. Piyasaya daha bol ve ucuz aşı sağlanmış. Üretilen aşılar Orta ve Uzakdoğu'ya ihraç edilir olmuş.1988'de, 1990'da, 1996'da uluslararası Tavuk Hastalıkları sempozyumları düzenlenerek, yabancı uzmanlar yerli üreticiyle buluşturulmuş. Bilimsel araştırmalar yapılmış. 1993'te hastalık Marmara'da göründüğünde Enstitü tavuk yetiştiricilerinin imdadına koşmuş, hastalığı ve aşıyı anlatan bir

Yazının Devamı

Kontrgerilla kontratakta...

5 Ocak 2006

İyi de oldu. Çünkü Org. Yamak, tarihe damgasını vurduğu halde bir türlü açığa çıkarılamamış bir örgütün ve ona atfedilen olayların yeniden tartışılmasına kapı araladı.* * *Yamak'a göre, ÖHD, 1952'de NATO'nun "örtülü harekât konsepti" çerçevesinde kurulmuş. ABD, her yıl 1 milyon dolar gönderiyormuş. Anlaşmazlık çıkınca ihtiyacın örtülü ödenekten karşılanmasına karar verilmiş. 1974'te Ecevit'e brifing vermek zorunda kalmışlar."O güne kadar bu daireden Başbakan'ın bile haberi yoktu" diyor Yamak... Yani ÖHD, tam 22 yıl sivil otoriteden gizli tutulmuş.Sonrasını Ecevit de "Karşı Anılar" kitabında (1991, DSP yayını) yazmıştır. Yamak'ın anılarını Ecevit'in "Karşı Anılar"ı ve Evren'in "Hatıralar"ı ile birlikte okumakta yarar var.* * *Ecevit, 1974'te başbakan iken Genelkurmay Başkanı Org. Semih Sancar'ın kendisine gelip "acil bir ihtiyaç için" örtülü ödenekten birkaç milyon lira istediğini anlatıyor. O yıllarda "milyon", büyük para..."Ne amaçla istiyorsunuz?" diye sorunca, "Özel Harp Dairesi için" yanıtını alıyor Ecevit: " Bugüne kadar giderler nereden karşılanıyordu?" " Amerika'dan..."Ulusal güvenlikle ilgili bir devlet dairesinden Başbakan'ın bile haberdar olmaması Ecevit'i hayrete

Yazının Devamı

Genelev referandumunda benim oyum

3 Ocak 2006

Kalenin eteklerinde Altındağ gecekondularıyla kucaklaşan bu mahallenin az ötesi Bentderesi'ydi.Dolmuşların son durağındaki meydanda, yüksek duvarların ardında ne olduğunu bilir, yaş durumundan giremediğimiz bu yasak şehri delice merak ederdik.Kevgirli Sokak, az yukarısındaki Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nin, Hacıbayram Türbesi'nin, Ankara Kalesi'nin dibini oyan bir günah sitesiydi.Ve kalenin kenarına oturan biri, o sokaktaki 40'a yakın evin, müzeden de, türbeden de, kaleden de çok müşterisi olduğunu görebilirdi.* * *Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Bentderesi'nin "Ulus yenileme projesi" kapsamında yıkılacağını açıkladı geçen hafta...Peki orası yıkılınca başkent, günahını hangi sokağa akıtacak?Kurnaz Başkan, yeni talip çıktığında, konuyu semt halkının oyuna sunacağını açıkladı. Yani mahallede bir referandum yapılarak "Semtinize genelev istiyor musunuz?" diye sorulacak. Gökçek iyi biliyor ki "kerhane referandumu"ndan ekseriyetle "Hayır" çıkacak ve başkent, günahtan arınacak (!)* * *Madem yerel demokrasimiz bize semtimizin kaderini belirleme hakkını bahşetti, o halde hemen oyumu açıklayayım:Ben de genelevin yıkılmasından ve başka hiçbir yere açılmamasından yanayım.Daha çocuk

Yazının Devamı