Altın çağın peşinde...

19 Aralık 2005

"...çünkü korkunç bir düş kırıklığının öyküsüdür".***Neden düş kırıklığı?Çünkü idealist Mançalı, okuduğu şövalye kitaplarının etkisiyle savaş açmıştır, dev zannettiği yeldeğirmenlerine...Amacı, insanlığı eski "altın çağ"a geri götürmektir.O çağ, bugün herkesin ağzını sulandıran altının bolluğu nedeniyle "altın çağ" olmuş değildir.İnsanlar "senin" ve "benim" sözcüklerini bilmediği için "altın çağ"dır.Kimse kimseyi kıskanmadığı için...Duvarlar, kaleler, kuleler olmadığı için...Hayata adalet ve eşitlik hükmettiği için...***Gezgin şövalyemiz, düş gücünün komutasında saldırır kötülüğün orduları gibi gördüğü koyun sürülerine... bezirgânları andıran yeldeğirmenlerine..."Altın çağ"ın terk edilmiş düşlerini bu dünyaya, günümüzün "demir çağı"na getirir.Ancak rüyadan uyanışı çok acı olur.Onu sarayına davet eden Dük ve Düşes alay eder, bunak şövalyeyle...Don Kişot, hakikatin sefil yüzüyle yüzleşir.Kitabın sonunda evine döndüğünde "akıllanır" birden... Son nefesinde "Ne büyük delilik ettiğimi anlıyorum artık" der.Demir çağının "akıllı"larını, "altın çağ"a inanan son düşperesti yitirmenin acısıyla baş başa bırakarak çekip gider.Dostoyevski'nin sözünü ettiği "hüzün" buradadır.***Ankara Sanat

Yazının Devamı

'Bu meseleyi halledemez miyiz?'

17 Aralık 2005

"70 sente muhtaç olduğumuz" 24 Ocak döneminde Avrupa, Türkiye'nin yardım talebini "Sizde düşünce özgürlüğü yok" diye reddediyormuş. O dönemin Orhan Pamuk'unun adı, İsmail Beşikçi...Kürt sorununa ilişkin yaptığı çalışmalar yüzünden mahkûm olmuş Mülkiyeli bir sosyoloji doçenti...1980 Şubat'ında Başbakanlık Müsteşarı Turgut Özal, Hasan Celal Güzel'i aramış:"Hasan, herkes İsmail Beşikçi'den bahsediyor. Bu meseleyi halledemez miyiz" demiş.Uğraşmış Güzel:"Beşikçi'nin tahliyesi için elimizden geleni yaptık, fakat başarılı olamadık" deyip ekliyor:"Bürokrasi galip geldi".Yıllar sonra 28 Şubat döneminde Beşikçi'yi cezaevinde ziyarete gitmiş Hasan Celal Güzel... Ziyarete izin vermeyen savcı, Güzel'e şöyle demiş: "Sayın Bakanım, sizin gibi vatansever bir devlet adamı, bu komünisti nasıl ziyaret eder?"* * *25 yıl sonra dün Orhan Pamuk davasında da aynısı oldu:Siyasi irade ses çıkarmayınca, Türkiye'nin demokratikleşme sürecine ayak direyen "bürokrasi galip geldi".Mahkeme neresinden bakarsanız utanç vericidir.Düşüncelerinden dolayı bir yazarın yargılanması... Yargının topu bakanlığa atması...Bakanlığın suçu basına atıp işi oyalaması...Mahkeme salonunun tahrikçilerle dolması... Pamuk'un yanında

Yazının Devamı

AKP'nin sonbaharı

15 Aralık 2005

Ama Türk sağında "cicim aylarının toplamı" bellidir:3 yıl...3 yılın sonunda sıkıntı alametleri başlar... peşinden de inişe geçilir.İnerken olup bitenler, neredeyse hep aynıdır:Önce balayı dönemindeki üslup değişir, çelebiliğin yerini bir kabadayı tavrı alır.Sonra basınla ve muhalefetle ağız dalaşı başlar. Parti içinden yükselen çatlak sesler susturulur.Baskın seçim haberleri dile yerleşir. Ve peşinden seçim gelir.Şimdi bu tezi doğrulayacak kanıtları ortaya koyalım:* * *Türk sağının tek başına iktidar şansı yakaladığı 4 dönem var:1950'lerde Menderes'le DP... (yüzde 53,3 ile)1960'larda Demirel'le AP... (yüzde 52,8 ile)1980'lerde Özal'la ANAP... (yüzde 45,1 ile) 2000'lerde Erdoğan'la AKP... (yüzde 34,2 ile)* * *1950'de işbaşına gelen Menderes 1953'te CHP'nin mallarına el koymaya karar vererek iktidarla muhalefet arasındaki "bahar havası"nı noktaladı. (İsmet) İnönü'ye "kudurgan" dedi.DP o yıl, öğretim üyelerine siyaseti yasakladı. Toplantı hürriyetini kısıtladı, tiyatro oyunlarını durdurdu.27 Mayıs'ı yapan askerlerin anılarına göre kışlalarda hareketlenme, bundan sonra başladı.* * *1965'te gelen Demirel'in balayı da 3 yıl sürdü. 1968'de TİP milletvekili Çetin Altan'ın Meclis'te

Yazının Devamı

Apo yeniden yargılanacak mı?

13 Aralık 2005

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Türkiye'ye ilişkin bir karar aldı.Kararın konusu, Hulki Güneş adlı bir PKK'lıydı.Ömür boyu hapse mahkûm olan Güneş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurmuştu. Mahkeme, Güneş'in adil yargılanmadığına hükmetmiş ve yeniden yargılanmasını istemişti.Türkiye bu isteme "yasal boşluk" nedeniyle uymayınca Bakanlar Komitesi'nden "Öyleyse yasal boşluğu derhal doldur" uyarısı geldi.Komite, "Yasa değiştirilemezse Anayasa'nın 90'ıncı maddesine göre dava yeniden görülebilir" dedi.* * *Şimdi bu uyarıyı tercüme edelim.Türkiye'nin "yasal boşluk" dediği şu: AİHM, Öcalan'ın adil yargılanmadığı kararına varınca Türkiye bir kurnazlık yapmış ve Ceza Muhakemesi Kanunu'na (CMK) Öcalan'ın yeniden yargılanmasını engelleyecek bir hüküm koymuştu.Bu hükümle AİHM'den gelen dosyalarda yeniden yargılama kabul edilirken, 4 Şubat 2003 tarihinde görülmekte olan davalar istisna tutuldu. İşte Hulki Güneş davası, o tarihte görülen 100 davadan biriydi.O 100 dosya içinde, Öcalan'ın dosyası da bulunuyor.O yüzden Hulki Güneş davası, Öcalan'a da yol gösterecek bir "pilot dava" sayılıyordu.Şimdi komitenin uyarısıyla Türkiye ya CMK'daki istisnayı kaldıracak ya da Anayasa'nın 90'ıncı

Yazının Devamı

Rektörün tutukluluğu Avrupa hukukuna ters

10 Aralık 2005

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Türk yargıcı Rıza Türmen isyanda: İstanbul Hukuk mezunu...Avukatlığı sevmediği için 1965'te avukatlık stajından sonra bırakmış mesleği... Diplomat olmuş.Lakin tam 33 yıl sonra, kaçtığı mesleği hukukçuluğa geri dönmüş.Hem de yurttaşların başvurularıyla Avrupa devletlerini yargılayan 17 hâkimden biri olarak...1960'larda solcu bir genç olarak değiştirmek istediği Türkiye'yi, 1990'larda "en çok şikâyet edilen sanık" olarak karşısındaki sandalyede bulmuş. Strasbourg'da Rıza Türmen'le buluştuk. Türmen, 1998'den beri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki Türk yargıç olarak görev yapıyor. İlk zamanlar "suçlu"nun suçlandığı davalar içler acısıydı:İşkence, köy yakmalar, yargısız infazlar, kaybolmalar..."Her davada bir yerim kesiliyordu" diyor:"Çok rahatsız oluyordum. Ancak burada diplomatlıktan farklı olarak bazen kendi devletim aleyhine oy da verebiliyordum."Zaman içinde ve ağır tazminatlar ödendikten sonra Türkiye'de işler düzelmeye başladı. Yasalar değiştikçe başvurular da azalıp içerik değiştirdi. Diğer başvurularla benzer hale geldi. Her dava, bir yara Halen Polonya ve Rusya'nın ardından üçüncü sırada Türkiye...Bekleyen 77 bin 400 davanın 9954'ü

Yazının Devamı

Avrupa'da bir Türk şövalyesi

8 Aralık 2005

Turgut Özal, Çankaya'daki konuğuna nicedir canını yakan konuyu anlatıyor.Bir yıl önce bir kanun tasarısı hazırlamışlar: "Hiçbir ülkenin filmleri, sinemaların yüzde 75'inden fazlasını işgal edemeyecek".Tasarının hedefi Hollywood'un hâkimiyetini kırmak... Türk sinemasını korumak...O yıl Camp David'de ABD Başkanı Bush, bu hazırlıktan söz ediyor:"Korkarım bunu yaparsanız bizim de sizin tekstil ürünlerinize kota koymamız gerekecek" diyor.Türkiye'de sinemaların toplam cirosu 30 milyon dolar o günlerde... Tekstille kıyas kabul etmez.Mesaj alınıyor ve tasarı geri çekiliyor.Ancak Özal, bu "onur kırıcı durum"u hiç unutamıyor.* * *"İşte bu yüzden bu projeye 'Evet' demelisiniz" diye atılıyor Çankaya'daki konuk...Adı; Faruk Günaltay...Projesi, Avrupa Konseyi'nin kurmakta olduğu Sinemaya Destek Fonu'na (Euroimage) Türkiye'yi dahil etmek...Fonun kuruluş amacı, Hollywood karşısında direnmek için Avrupalı sinemacıların ortak yapımlarına fon yaratmak... Katılımcı 32 ülkenin mali katkısıyla oluşacak fon, gelen projelere aktarılacak.Özal, Camp David'deki geri adımının acısıyla "Tamam" diyor.40 yaşındaki Günaltay, Euroimage'da Türkiye'nin temsilcisi oluyor.* * *İnönü döneminin başbakanı Şemsettin

Yazının Devamı

Avrupa nereye?

6 Aralık 2005

İtiraf edeyim, çok sevindim."Madonna bir Türk'ü seviyor" kompleksiyle değil.Zaten Özpetek'e sorulsa belki de "İtalyan'ım" diyecektir.Burada önemli olan, Türk asıllı bir İtalyan yurttaşının Akdeniz'in çizmesinde sinemanın umudu olarak görülmesidir.Bu niye önemli?İtalya "yabancı"ların "maymun" muamelesi gördüğü faşist mazisine doğru yönelmeye başladı da ondan...* * *"Zoro olayı"nı duymuşsunuzdur.Marc Zoro, İtalyan Messina takımının Fildişi Kıyısı'ndan transfer ettiği defans oyuncusu...Önceki pazar Sicilya'da oynanan İnter-Messina maçında top ne zaman Zoro'nun ayağına geçse İnter taraftarları protestoya başladı.Hem de "Huh..huh.." diye maymun sesi çıkarıp maymun gibi zıplayarak...Sonunda Zoro maçın 66. dakikasında durdu, topu eline alıp saha dışına yöneldi. Futbolcu arkadaşları ve hakemler onu dönmeye ikna ettiler. Çıkışta "Yeter artık! Nereye gitsem bu muamele..." dedi.Sonunda UEFA'nın uyarısıyla İtalyan Futbol Federasyonu harekete geçti. Artan ırkçılığı protesto amacıyla bu haftaki maçları 5 dakika geç başlattı.UEFA bu tür durumlarda hakemlere maçı tatil etme yetkisi vermeyi ve taraftarı ırkçılık yapan kulüplere yaptırımlar uygulamayı da düşünüyor.* * *İtalya böyle de Avrupa'nın

Yazının Devamı

Tan baskınının 60. yıldönümü

5 Aralık 2005

Pek kimsenin ilgisini çekmedi. Oysa ben, hükümet destekli olduğu anlaşılan bu provokasyonun Türkiye'de demokrasinin sakat doğmasına yol açan çok önemli bir milat olduğuna inanıyorum; ...etkisinin hâlâ sürdüğüne ve Tan'ı basan koalisyonun halen işbaşında olduğuna da...Eylül ayında o baskının 2 cumhurbaşkanı ve en az 3 başbakan çıkardığını yazmıştım.Bu yazı üzerine Demirel, orada olduğunu doğrulamıştı; İlhan Selçuk da yürüyüşe katıldığını...Yazıdan sonra Altemur Kılıç arayıp "Ben de oradaydım" dedi. Nedense bana gururla anlattığı bu baskından, ilginç anılar kitabı "Kılıç'tan Kılıç'a"da (Remzi, 2005) hiç bahsetmemişti.Bir de kendisini "eski ırkçı ve Turancı" olarak tanımlayan Celadet Moraligil'in adını vermiştim. Moralıgil'den o zaman gelen ve eylemi savunurken yeni bir isim veren mesajı bugün özetleyeceğim. 60. yılında Tan baskını, hâlâ adının her anılışında sakat doğmuş demokrasimizin yeni bir sırrını ele veriyor.Söz 79 yaşındaki Moralıgil'de: Dün, Tan gazetesi baskınının 60. yıldönümüydü. "Yazınızda ben ve İlhan Selçuk gibi farklı fikirden kişilerin nasıl olup da Tan Olayı'nda birleştiklerini soruyorsunuz. Ben şöyle izah ediyorum:"Tan Olayı", bir "Moskof'a tepki olayı"dır.

Yazının Devamı