Yazı dilden anlamalıdır

2 Ocak 2006

Bir ölü evine taziyeye gitseniz, acıyı paylaşan bir hicranla selamlarsınız evdekileri...Yılbaşı eğlencesine sere serpe coşkuyla gidersiniz.Hasta ziyaretinin halet-i ruhiyesi başka; maç hezimetininki başkadır.* * *Lakin tek başınıza bir odada oturmuş yorum yazıyorsanız, stüdyoda TV ekranında ya da radyo mikrofonunda sohbet ediyorsanız, hangi eve, hangi koşullarda girdiğinizi bilemezsiniz."Okur", "dinleyici" ya da "seyirci" denilen kitle, tanımadan yazıştığınız bir mektup arkadaşı gibidir.Ne halde olduğunu, sizi hangi koşullarda okuduğunu, dinlerken zihninde neler uçuştuğunu bilemezsiniz.Ve böyleyken boşluğa bıraktığınız sözcükler, kimi zaman tam onun ruh haline denk düşer, yüreğinden fetheder; çoğu zaman ise nece olduğunu bile kestiremediği yabancı bir lisanmış gibi yabancı düşer, hatta gücüne gider.* * *Bir hastane odasının refakatçi sandalyesinde, iniltilerle sabahlamışsınızdır. Uykusuzluktan mor halkalarla harelenmiş gözlerle nihayet güneşe kavuşmuşken radyodaki pür neşe ses, sahte bir işveyle "Hadi, tembellik etme, kalk artık" diye dürtükler.Gece sel basmış bir evi süpürenlerin ekranında cömert dekolteli sunucu bu yılın herkese huzur getireceğine dair kehanetler döktürür. 31

Yazının Devamı

Seviye testi

31 Aralık 2005

"Benimle uğraşacağına, 'Küçük Turgut'la uğraşsın.""Küçük Turgut" torunuydu, ama Özal erkek argosuyla "çubuğunu" kastediyordu.Gazeteciler heyecanla ana muhalefet liderine koştular ve bir asansör kapısında bu inciye dair görüşünü sordular.İnönü, her zamanki sevimliliğiyle gülümsedi ve şöyle dedi:"Konunun uzmanları var; onlara sormak lazım."* * *Siyaset ve zarafet, nadiren buluşabilen iki sevgilidir.Beraberken onları izlemeye doyum olmaz.Ayrı düştüklerinde ise zarafetsiz siyaset, ağzı bozuk bir mahalle haytasına dönüşür.Tıpkı bütçe görüşmelerinde Meclis'te olduğu gibi...Erdoğan, başını yazılı metne eğdiğinde bir Beyoğlu efendisi, başını metinden her kaldırdığında bir Kasımpaşa kabadayısıydı o gün...Baykal'a "El kol hareketi yapma" diye çıkışırken (ki bu uyarı, her sokak yumruklaşmasının amentüsüdür) trafiğin ortasında öfkeyle el frenini çekip levyeyle arkadaki arabanın sürücüsünün burun hizasına dayanmış bir TIR şoförü edasındaydı."İddiasını ispatlamayan..." diye başlayıp üç noktayla bitirdiği cümlede ise ağır tahrik vardı:"Boşlukları (meşrebinizce) doldurunuz" demek istedi.Ve Baykal, onu mahcup etmedi.Hayvan pazarını gezerken "O üç noktayı alsın uygun yerine koysun" cevabını vererek

Yazının Devamı

Ya onlar bize uyarsa, biz onlara uyacağımıza...

29 Aralık 2005

Emniyet otosu Avrupa Parlamentosu'nun kapısına dayanıyor. İki sivil polis kapıdan çıkmakta olan Danimarkalı Parlamenter Joost Lagendijk'in iki koluna giriyor:"Orduya hakaret etmişsiniz. Bizimle merkeze kadar geleceksiniz" diyor. Danimarkalıyı, kafasını bastırarak ekip otosuna sokuyor ve merkeze götürüyorlar.Avrupa Parlamentosu'ndaki Türk çoğunluk dokunulmazlığını da kaldırıyor.Ve polis, hazır "dokunulabilir" hale gelmişken, dokunuveriyor Lagendijk'in tabanına, tabanına...* * *Sonra Adalet Bakanı, mahkemenin yargıçlarına telefon ediyor:"Arkadaşı bir süre tutalım içeride" diyor.Gözaltı süresinin uzatmasına itiraz eden rektör, evinden alınıp hapsediliyor.Aylarca sorgusu bile yapılmıyor.Rektörün evinde bulunan ve müsadere edilen Harold Pinter'a ait kitaplarda suç unsuru bulunuyor; kitaplar bir meydanda yakılıyor."Vatana ihanet"ten dava edilen Pinter, mahkeme kapısında taşa tutuluyor. * * *Şaka bir yana, Avrupa geçti bu yollardan... O yolların deneyimiyle bugünün çağdaş uygarlığını kurdu.Yargı bağımsızlığını, insan haklarını, düşünce özgürlüğünü güvence altına aldı.Tam üyelik adayı Türkiye ise, bir yandan mevzuatını çağdaş standartlara yükseltmeye çalışken, bir yandan da yenilenmeye

Yazının Devamı

Ortak paydalara ihtiyacımız var

27 Aralık 2005

Biri küreselleşme...Diğeri yerelleşme...Yerküre ufaldıkça, İstanbul borsasındaki hareketlenme Güney Asya'yı sarsabiliyor; Latin Amerika'da yok edilen ormanlar, Avrupa'da iklimi değiştirebiliyor; evrensel hukuk, milli sınırları delebiliyor.Öte yandan dünyayı tekdüzeleştiren globalizme karşı yerel renkler, adem-i merkeziyetçi idareler, mahalli kültürler öne çıkıp destek buluyor.* * *Benzer bir gelişme, Türkiye'de yaşanıyor.Bir yandan AB'ye uyum sürecinde ülkenin ekonomisi, siyasal yapısı, yasal mevzuatı, Batılı kriterlere göre yeniden tanzim ediliyor. Öte yandan aynı süreçte yerelin dirilişine tanık oluyoruz.Bugüne dek, aynı elbise içinde tarif edilen toplum, farklı kostümlerini ortaya sermeye başlıyor:Farklı diller, etnik kökenler, dini inançlar, siyasal kimlikler, kendilerini serbestçe ifade edebileceği bir ortam talep ediyor.Kürtler ana dillerinde eğitilebilmek, Aleviler Diyanet'te temsil edilebilmek, dinciler türbanla derslere girebilmek, vicdani retçiler askere gitmemek, eşcinseller kendi cinsinden olanlarla evlenebilmek istiyor.* * *Türkiye'nin alışık olmadığı bir karmaşa bu...Osmanlı'yı karış karış çekilerek kaybetmenin travmasıyla kurulan Cumhuriyet, elde kalan toprağı da

Yazının Devamı

Kevsercik

26 Aralık 2005

Kar ha indi, ha inecek. Numune hastanesinin penceresinde, Ankara kalesinin eteklerine yapışmış yıldızlar gibi titrek ışıklı gecekondular...Yan odanın televizyonundan İbrahim Tatlıses'in "Öpüym mi" diye soran sesi geliyor. Stüdyo "Öp... Öp..." diye haykırıyor.Yatakta, anneannemin çatlak dudaklarında aşina dualar yerine yorgun sayıklamalar var bu kez; Öihtiyar ellerinde tespih yerine serum kordonları...90 yıllık ömrünün en zorlu günlerini geçiriyor.Yaşlı ciğeri nefes taşımaktan yorgun; yüreği, kan pompalamaktan...Bir ambulansla hastaneye yetiştirdiğimizde mosmordu elleri, ayakları...Ak saçlarını yastığa salmış eceli çağırıyordu.Yolda "Ben yolcuyum Can'ım" dedi inleyerek, "Bu kez dönüşüm yok. Bırak beni gideyim"."Bırakmam" dedim:"Torununun torununu göreceksin daha..."* * *Numune Kardiyoloji Bölümü, başta Prof. Erdem Diler olmak üzere doktoru, hemşiresi, hademesiyle koştu yardıma...Kısıtlı olanaklara rağmen kendisine uzanan müşfik ellerle toparladı "Kevsercik"...Sabah gözlerini açtığında şakalaştı kendisini "yoldan çevirenler"le:"Azrail sizi görünce kaçtı yavrum" dedi: "Korkuyor sizden..." O günden beri, yani son bir haftadır, o uzun yola çıkmakla, bir süre daha burada, bizimle

Yazının Devamı

Menemen'in son tanıkları

24 Aralık 2005

Tarihin gölgede kalmış şahsiyetlerini inceliyorduk.O bölümde konumuz, Fethi Okyar'dı...Fethi Bey, 1930 yazında Paris büyükelçisiyken tatil için Türkiye'ye gelmiş, Atatürk'ü görmeye Yalova'ya gitmişti.Gazi, o günlerde henüz 7 yaşındaki Cumhuriyet'in içine düştüğü ekonomik bunalımın derdindeydi. Geçen 7 yıla Cumhuriyet, laiklik, şapka kanunu, harf değişikliği, medeni kanun, Şark isyanı sığmış, zihinler allak bullak olmuştu.Yalova'da çocukluk arkadaşı Okyar'a bir muhalif parti kurmasını teklif etti. Türkiye'nin Batı'daki "Tek adam diktatörlüğü" görüntüsünü silmek istiyordu."Serbest Fırka", fikren o gece kuruldu. 10 yıl önce, "Gölgedekiler" belgesel serisinin çekimi için gittim Menemen'e... Parti kurulur kurulmaz huzursuz kitleler Fethi Bey'e yöneldi. Hiç istemeden girdiği siyaset oyunu, onu başrole sürüklüyordu.Kuruluştan 3 hafta sonraki İzmir mitingi görkemli geçti. Parti, çok partili ilk yerel seçimde büyük başarı elde etti.Bu, muhtemelen Gazi'nin dahi beklemediği bir ihtimaldi. Ata, devrimlerin tehlikeye gireceğini sezince tarafsız Cumhurbaşkanı statüsünü terk edip CHP'ye sahip çıktı.Fethi Bey, kuruluşundan 99 gün sonra, 17 Kasım 1930'da Serbest Fırka'yı feshetmek zorunda

Yazının Devamı

İran, Türkiye olur mu?

22 Aralık 2005

Biz burada siyasi cinayetleri Tahran'ın üzerine yıkıp "Türkiye, İran olmayacak" diyoruz.Oradaki devrimin muhafızları da tersini haykırıyor: "İran, Türkiye olmayacak".Buna rağmen her iki ülkede de, her iki ülkeyi birbirine benzetmeye çalışanlar çok...Türkiye'de İran tipi bir dini rejim özleyenler olduğu gibi, İran'da da Türkiye'nin laisizmine gıpta edenler yok değil...Türk üniversitelerindeki örtünme yasağı nedeniyle Tahran'a okumaya giden kızlar da var; Türkiye'ye turist olarak gelip sınırdan geçer geçmez başını açıp soluğu diskoda alan İranlı gençler de... (Geçen yıl İran'dan gelen turist sayısı 630 bindi. Bu yıl 900 bin bekleniyor).İki ülkenin rejimi de, bu iki "tehdit"e karşı teyakkuzda...Lakin yasakçı yaklaşım, iki ülkede de aynı sonucu veriyor: "Tehdit", hepten büyüyor.* * *İran'ın yeni Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecad, seçildiğinden beri ABD baskısı karşısında Batı karşıtlığının dozunu ha bire artırıyor:"Yahudi soykırımı palavradır" çıkışını, "İsrail Alaska'ya taşınsın" önerisi izledi. Bu arada uranyum zenginleştirme çalışmalarını gündeme getirdi. Sonu nükleer silahlanmaya çıkabilecek bu yolu kesmek için Avrupa Birliği ekonomik, siyasi, teknolojik işbirliği önerince de

Yazının Devamı

Konuşan kıyafetler

20 Aralık 2005

Yüksekova Belediye Başkanı ise "Buralarda köylülerin yüzde 80'i böyle giyinir" demiş. Televizyonda minik folklorcuları izledim.Giysileri, hem bölge halkının hem PKK'lıların kıyafetine benziyordu.Güneydoğu'da sorun da bu değil mi zaten:Bölge halkını teröristten ayırmak...Yerel kıyafeti, "PKK'lılar da giyiyor" diye örgüt üniforması sayabilir miyiz?* * *Buna savcı karar verecek.Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz:"Kıyafet, hiçbir zaman sadece kıyafet değildir".Kıyafet, belki "Ye kürküm ye" devrinden beri "mesaj kaygılıdır".Atatürk'ün bir gün fesi yasaklayıp başında Panama şapkayla çıkagelmesi de mesajdı...Özal'ın frak giymek istememesi de... Zamanında bir milletvekilinin Meclis'te kravatını beline dolayıp gezinmesi de...Dahasını söyleyeyim:Bazen kıyafetsizlik de bir "mesaj"dır.Saddam'ın külotla çekilmiş fotoğrafını dünyaya yayanlar da bir dönemin kapanışını, böyle müstehcen bir aşağılamayla belgelemek istediler.* * *MHP lideri Devlet Bahçeli geçen haftaki basınla sohbet toplantısında bir gözlemini aktardı. Dedi ki,"Barzani, ABD ziyaretinde Oval Ofis'e peşmerge kıyafetiyle girdi. Oysa ziyaret ettiği diğer ülkelerin başbakanlarıyla görüşürken takım elbiseliydi. Acaba burada verilmek

Yazının Devamı