Sanatçılar buluşması vesilesiyle Erdoğan’ın bir sinema sevdalısı olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.
Sinemacılarla buluşmasında ne güzel konuştu; ne kadar demokrat bir görünüm ortaya koydu.
Daha önce “Hep prompter’li Başbakan görmek istiyoruz” diye yazmıştım.
Haksız mıymışım?
Önünde yazılı metin olunca, prompter cihazından o metni değiştirmeden okuyunca ağzından bal damlıyor Erdoğan’ın...
Ama kafasını metinden kaldırınca, metin yazarının sözlerini boş verip, ağzına geleni söylemeye başlayınca başkalaşıyor. İçindeki Kasımpaşalı uyanıyor; asabileşiyor, yüzünü al basıyor, sesi yükseliyor, üslubu sertleşiyor.
Sonra da söylediklerini toparlamak, kırıp döktüklerini yapıştırmak için bir danışmanlar ordusunun çalışması gerekiyor.
* * *
Madem sinemayı bu kadar seviyor, hoşlanacağını sandığım bir film tavsiye edeceğim Sayın Başbakan’a:
“Doktor Jeykll ve Mr. Hyde...”
Türkçeye “İki Yüzlü Adam” diye çevrilmişti sanırım...
Robert Louis Stevenson’un ünlü romanı, insan doğasındaki kişilik farklılıklarını konu alır.
Filmde zaafları olan, mülayim bir doktorun “zaaflarımdan kurtulayım” derken nasıl “benliğindeki kötülük”ten şeytani bir kişilik yarattığı anlatılır.
Mr. Hyde, yaratıcısının “gizli kişilik”i, saldırgan yüzüdür aslında... Onun tüm kötü huylarını toplamıştır.
Dr. Jeykll, bu kişilik bölünmesi sayesinde kariyerinde tırmansa da zaaflarından ürettiği gölgesi bir türlü peşini bırakmaz. Habire başına dert açar. Ve sonunda hepten kontrolden çıkar.
Dr. Jeykll, artık istese de zaaflarını bastıramamakta, gündüz insan olsa da geceleri kurt olarak uyanmaktadır.
* * *
Başbakan’ın filmi izlemiş olması da mümkün.
Çünkü daha iki gün önce “Yarın gerekirse kaçak Ermeni işçilere ‘Hadi memleketinize’ deyip sınır dışı edeceğim” diye gürleyen bir kişiliğin ertesi gün Tomris Giritlioğlu’nun “Güz Sancısı” filmine övgüler düzmesinde, “Dr. Jeykll ile Mr. Hyde”ı çağrıştıran bir yan var.
Hayatımızı renklendiren bu çoklu kişilik, bir gün kaçak Ermenileri kovalarken, ertesi gün kovalanan Ermenilerle ilgili filme gözyaşı döküyor.
Bir bakıyorsunuz Hakkâri’de “’Tek millet, tek devlet’ demeyen çekip gitsin” derken, hayatı boyunca buna karşı savaşmış Yılmaz Güney’in siyasilerce anlaşılmadığından dert yanıyor.
Mahkemelerde süründürdüğü karikatüristler sanatçı değilmiş gibi, “başkalarının diyemediklerini diyen”, yasaklara, baskılara direnen sanatçılara övgüler düzüyor.
* * *
Çoklu kişiliklerin zihin dünyasında, kişilikler arasında sık geçişler olduğu söylenir.
Biz ise Başbakan’da artık takip etmekte zorlandığımız bir kıvraklığa tanık oluyoruz.
Muhakemesinde şeytanla meleğin yer değiştirme hızı, balkona çıkıp aşağı iniş süresine eşit neredeyse...
“Çoğulculuk” istiyorduk; ne yazık ki, siyasette değil, kişilikte gelişti.
Ve idaredeki kişilik bölünmesi, ülkenin bölünmesinden daha tehlikeli bir hal aldı.
Hepimize kolay gelsin!