Can Dündar

Can Dündar

candundarada@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yeni vizyona giren “Nine” filminde “bozuk” bir erkek kumaşı var; ama elbiseyi, sanki bir kadın terzi dikmiş.
“Bozuk”u tamire girişmiş.
Filmdeki “dâhi” bir film yönetmeni...
Doymak bilmez egosunun açgözlülüğüyle çevresindeki kadınları iştahla kemiriyor.
Yaratıcılığının çiçekten kırbaçları onlar:
Eşi, sevgilisi, ilham perisi...
Sanki her biri, yüreğindeki harpın ayrı bir teline dokunuyor. Böylece onun hayat anahtarına, doyumdan yıkıma inip çıkan notalar ekleyerek harikulade besteler doğuruyorlar.
“Deha”, eşiyle gittiği restorana sevgilisi geldiğinde ikisini birden küstürüyor ve efkâr dağıtmaya gittiği barda birden kendini üçüncü bir kadının odasında buluyor.
Adeta kadın hasretiyle beslenen bir haslet...
Ancak kadın nefesiyle şişen ego baloncukları...
Öfkelenilen, ama her daim hoş görülen bir çocukluk...
* * *

Bir erkeği büyütmek için kaç kadın lazım
Neden böyle?
Film, “anne figürü”ne göndermeler yapıyor.
“Dâhi”, ısırdığı her yasak elmada “Başkaları sever mi seni benim kadar” diyen, “Sen hep benim olacaksın, bunu hiç unutma” öğüdü veren annesini anımsıyor.
Onun koşulsuz, kayıtsız, karşılıksız sevgisini arıyor.
O hayalin rekabetinde kimsenin olamıyor.
Sevmeyi öğrenemiyor.
Panik halinde hep yanlış yollara sapıyor; “İnsan bir kez yanlış yöne saptı mı, sonrakiler de hep yanlış oluyor.”
Nihayette onca kadın, bir adamı büyütemiyor.
Ve erkek, ne kadar büyüse de çocukluğunu hep kucağında taşıyor.
* * *
Perdede resmedilen adama diş bilememek imkânsız...
Kanattığı ruhların kanadında uçan bir vampire benziyor.
Ama biliyoruz ki, sanat tarihinde örneği çok:
Kim bilir sevdiğimiz kaç sonatta, kaç romanda, kaç filmde hakkı yenmiş kadınların hakkı var.
Her başarılı erkeğin ardında bir kadınlar mezarlığı yatar.
Peki o kadınların, yazar, ressam, bestekâr değirmenine taşıdığı gürül gürül sevgi, şefkat, fedakârlık, ilham sayesinde mi yaratılıyor o filmler, romanlar, sonatlar?
Yoksa her bir kadın, “deha”nın açığa çıkmasını kolaylaştıran birer vesile mi?
“Deha”ya sorsanız, sadece kadınların değil, kendisinin de bir araç olduğunu söyleyecektir.
Kendisi, “Tanrının eli”dir.
Tanrı, onun aracılığıyla dünyayı güzelleştirir.
* * *
İyi de; Tanrı erkek mi?
Niçin erkeklere eser verme kudretini bahşederken, kadınları eser verenlere ilham verme göreviyle sınırlıyor?
Deha, bir erkek geni mi?
İlham, ancak kadınla gelen bir peri mi?
Böyle olmadığını, sorunun genetik değil, sosyolojik olduğunu biliyoruz.
Toplumsal baskı azaldıkça kadın şairlerin, yazarların artmaya başlaması ondan...
Sorun şu ki, bu süreçte ego yok olmuyor; azalmıyor da... Sadece cinsiyet değiştiriyor.
Asırlardır erkeklerin tek başına dişleyegeldiği ego elmasına kadın da ortak oluyor. Başarılı kadınların ardında erkek mezarlıkları görmemiz yakındır.
* * *
Dileriz ki, sonra sıra, kimsenin sırtına yüklenmeden yaratabilme kudretine gelir.
Ne zaman ki, ego baloncuklarımızı başka nefeslere ihtiyaç duymadan kendimiz şişiririz; ne zaman ki başka kanatları kırmadan kendi ruhumuzun kanadında uçabiliriz, ancak o zaman çocukluğumuzu kucağımızdan indirir ve büyürüz.
Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun!