“Sivil-asker zirvesi”nden çok, polisiyelerdekine benzer bir “takas sahnesi”ni andırıyordu. “Taraflar” aynı anda salona girdiler.
Peş peşe “Hakem”in elini sıktılar.
İkisi de rakibine karşı kozlarla dolu birer Bond çanta taşıyordu.
Karşılıklı oturdular.
Fotoğrafçıya poz verdiler.
“Sivil köşe”de Erdoğan gülümser görünmeye çalıştı.
“Askeri köşe”de Başbuğ gülümser görünmemeye çalıştı.
Sonra kapılar kapandı.
Ve “büyük karşılaşma” başladı.
* * *
İkisinin de bu dövüşe pek de gönüllü olmadığını, ama “şartlar itibarıyla” mecbur kaldığını düşünüyorum. Açayım:
“Darbe günlükleri”ni hatırlayalım.
Günlüklerde dün adliye kapısında gördüğümüz komutanların hükümet aleyhine bir toplantıda aniden “Hadi hep beraber” diye ayağa kalkıp ellerini üst üste koydukları bir sahne var. “Bana çok komik geldi” notu düşülmüş.
Bu “ihtilal havası” içinde dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı için hiç de iyi şeyler yazılmıyor.
Günlük yazarı, İkinci Başkan için “Güvenilecek bir general değildi” diyor; buradaki “güven”, daha çok müdahale fikriyle ilgili... Sonrasında ekliyor zaten:
“Çok pasif davranıyordu.”
Balyoz vs. planlarının da tarihi olan 2003 yılına ait notları baştan sona okuyunca dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı’nın Genelkurmay Başkanı ile birlikte “müdahale yanlısı” kuvvet komutanlarına ayak dirediğini anlıyorsunuz.
Kim peki o “pasif kalmak”la suçlanan İkinci Başkan:
Orgeneral İlker Başbuğ...
* * *
Şimdi Org. Başbuğ, bir dönem karşı çıktığı planların sahiplerini savunmak durumunda...
Çünkü eleştirilerin onlarla sınırlı kalmadığını, yönettiği kurumun topyekûn bir saldırıyla, bir “asimetrik savaş”la karşı karşıya olduğunu, köşeye sıkıştırıldığını düşünüyor.
Ve normal koşullarda kendisinin soruşturma konusu yapabileceği, yapması gereken bazı girişimleri, müdafaa mecburiyetinde kalıyor. Masaya yumruğunu vurarak, “or”ların taleplerini Çankaya’ya taşıyarak, hem “Ordu neden sessiz kalıyor?” eleştirilerini göğüslemek, hem tabandaki öfkeyi yatıştırmak istiyor.
* * *
Başbakan için de benzer bir durum var.
Onun Bond çantası da “kendi cemaati”nin sızdırdığı raporlarla dolu...
Oysa “milli görüş gömleğini çıkarmadığı” yıllarda onun da “cemaat”le arası pek iyi değildi. Mesafeliydi.
Zaman içinde menfaatler birleştiyse de temkinlilik hep sürdü. Şimdi “belgelerle asker dövme” stratejisinin ne kadar Başbakan’ın bilgisi ve arzusu dahilinde, nereden itibaren ona rağmen yürüdüğü belirsiz.
Aktütün haberlerinde Erdoğan’ın Org. Başbuğ’a destek çıktığını ve Taraf’a “Paşa’sının Başbakanı” manşetini attırdığını unutmayalım.
Bence Erdoğan da gerilimin kendi inisiyatifi dışında tırmandığını, denetiminden çıktığını ve iktidarını tehdit eder hale geldiğini fark ediyor, ancak geri dönemeyeceği bir noktaya doğru sürükleniyor.
* * *
“Tabandaki kutuplaşma”, iki Bond çantada iki ağır yük olup iki lideri dövüşe zorluyor.
Bu maçın seyircisi, taraftarı çok; henüz galibi yok.
Ama iş, polisiye filmlerde gördüğümüz gibi “Hadi çantaları değişip bu işi kapatalım” noktasına gelirse, hepimiz mağlup oluruz.