Çalışanların çoğunlukla tek geçim kaynağı olan ücretlerinin gününde ve eksiksiz ödenmesi yaşamsal öneme sahiptir. Gelirini gününde alamayan işçinin borç sarmalına girmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle kanunlarımız ücretin gününde ve eksiksiz şekilde ödenmesini temin etmek amacıyla bir dizi koruyucu düzenleme getirmiştir. Ücretin ödenme zamanından, yapılacak kesintilere değin, ücreti koruma yöntemlerine değineceğiz.
Ücret ödemelerinde farklı dönemler belirlenebilir. Fakat ücretin çok sık ödenerek işçi tarafından hemen harcanmasının önüne geçmek ve de çok aralıklı olarak ödenerek işçinin uzun süre ücretsiz çalışmasını engellemek için ücret ödeme dönemleri sınırlandırılmıştır. Kanuna göre ücret en erken haftada bir, en geç ise ayda bir ödenebilir. Dolayısıyla, işveren çalışanın ücretinin iki ayda bir ödeneceğine ilişkin bir düzenleme yapamaz. Ücretin ayda bir ödeneceğine karar verilmesi halinde,
İşsizlik maaşı işsizlik sigortasından sağlanan en önemli yardım. Ancak işsizlik sigortasında yalnızca işsizlik maaşı yok. Bunun dışında belki de en önemli yardım işsizlik maaşı alan kişi ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin genel sağlık sigortası primlerinin ödenmesi. Bu sayede işsizler maaş aldıkları süre boyunca sağlık hizmetlerinden prim ödemeksizin yararlanabiliyorlar.
İşsizlik parası almaya başlayan kişinin genel sağlık sigortası primleri İŞKUR tarafından ödenir. Örneğin 10 ay boyunca işsizlik parası alan kişi 10 ay boyunca İŞKUR tarafından ödenen genel sağlık sigortası primleri sayesinde sağlık hizmeti alabilir. Diğer yandan işsizlik parası alan kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişiler, yani eşi ve yaş sınırını geçmeyen çocukları bu süre boyunca sağlık hizmetlerinden yararlanabilir. Dolayısıyla işsizlik parası alan kişinin bu süre boyunca sağlık hizmetlerinden yararlanması için herhangi bir işlem yapması gerekmez.
İşsizlik parası almaktayken yeni bir işe giren kişi, işsizlik parası almaya hak kazandığı sürenin kalan kısmını, yeniden işsizlik sigortasından maaş almayı hak
Bir şehirden diğerine tayin olan bir memur çocuğu olarak, Anadolu’nun hangi farklı yöresine gitsek, değişmeyen tek şey evimize her gün düzenli giren Milliyet olmuştu. Gazetemiz Milliyet ile tanışmam, sadece babamın Milliyet tiryakiliği ile olmadı, 1970’li yıllarda çok popüler olan Milliyet İlkokullar Arası Bilgi Yarışması’nda dereceye girmiştim. Müthiş havalı bir şey olmuştu benim için.
Üniversite yıllarında çalışma yaşamına ilişkin ekonomik ve hukuki sorunlara hep ilgi duydum, nitekim akademik çalışmalarımı ilerleyen yıllarda hep bu alanda yaptım. Bu çalışmalarım esnasında Milliyet’te o dönem çıkan haberlerin oldukça etkisi oldu, güncel haberlerden çıkan iş yaşamı sorun alanları çalışmalarımda önemli yer tuttu.
O yıllarda gazeteler arasında çalışma yaşamına dair yazı köşesi zannediyorum sadece Milliyet’te bulunmaktaydı. Çok değerli yazarlar sırasıyla işçinin, memurun, esnafın sesi olmaya çalıştılar. Ben de sürekli onları takip ettim.
En önemli parçası...
Milliyet’
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından yayımlanan 2025 İnsani Gelişme Raporu, yapay zekâ çağında insani gelişmenin geldiği kritik eşiklere dikkat çekiyor. “Bir Tercih Meselesi: Yapay Zekâ Çağında İnsanlar ve İhtimaller” başlıklı rapor, küresel çapta insan refahı, sağlık, eğitim ve gelir düzeylerine dair endeksler üzerinden kapsamlı bir değerlendirme sunuyor.
Raporun en dikkat çekici bulgusu, insani gelişmedeki ilerlemenin benzeri görülmemiş şekilde yavaşlamış olması. COVID-19 salgınının damgasını vurduğu 2020-2021 kriz yıllarının ardından, dünya genelinde bir toparlanma beklentisi varken, rapor aksine bu sürecin beklenenden çok daha zayıf ilerlediğini ortaya koyuyor. 1990’dan bu yana kaydedilen en düşük artış oranı, gelişmenin gidişatına dair ciddi endişeler yaratıyor.
Zengin ve yoksul ülkeler arasındaki farklar ise derinleşmeye devam ediyor. Düşük insani gelişme endeksi (İGE) skoruna sahip ülkeler ile çok yüksek İGE skoruna sahip ülkeler arasındaki eşitsizlik, son dört yıldır istikrarlı şekilde artış
İşçiler açısından iş sözleşmesinin feshi yazılı, sözlü ve hatta davranışla dahi yapılabilir. Bu da genellikle istifa olarak adlandırılmaktadır. Fakat istifa hukuki bir terim olmaması nedeniyle, istifa halinde bunun sonuçlarını ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Örneğin işçinin istifa ederken haklı bir neden öne sürmüş olması, istifayı derhal fesih haline getirirken, hiç neden öne sürmemesi, ihbar sürelerine uymasını gerektiren, kıdem tazminatına hak kazandırmayan normal bir feshe dönüştürmektedir. İşçinin eylemli feshi olarak yorumlanabilecek bir davranışı sonucunda haklı nedeni mahkeme nezdinde öne sürerek kıdem tazminatı talep edip edemeyeceği ise yargı kararlarında değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Kıdem en önemli sonuç
1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi, kıdem tazminatına hak kazanma bakımından işçinin işten ayrılmasıyla işverenin işçiyi işten çıkarmasını birbirinden ayırmıştır. İşverenin işçiyi işten çıkardığı durumlarda, işçinin İş Kanunu’nun 25/II. maddesinde sayılan ahlak ve iyi niyet
Sigortalı olarak çalışan bir kişinin ölümü sonrası geride kalanlara ölüm aylığı bağlanır. Ölüm aylığı bağlanması için sigortalının belirli bir süre prim ödemiş olması gerekir. Ölen eşten dolayı maaş alan dul eş yeniden evleninceye kadar aylık almaya devam edebilir. Ancak bir eş iki eşinden birden ölüm aylığı alamaz.
Sigortalı bir kişinin vefatı halinde geride kalanlara ölüm aylığı bağlanabilmesi için en temel şart prim ödeme süresidir. Buna göre vefat eden kişi adına ölüm tarihi itibarıyla en az 5 yıl prim ödenmiş ise geride kalanlara ölüm aylığı bağlanır. 5 yıldan az primi olan kişinin vefatı halinde ise geride kalanlara aylık bağlanmaz. Diğer yandan vefat eden kişi 4/a’lı yani eski adıyla SSK’lı ise, bu durumda borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı olup toplam 900 gün uzun vadeli sigorta kollarına prim ödenmiş olması halinde de geride kalanlara ölüm aylığı bağlanabilir.
Kimlere bağlanır?
Ölüm aylığı geride kalan eş, çocuk, anne – babaya bağlanabilir. Ancak bu
Her yıl 12 Haziran günü, çocuk işçiliğine karşı duruşu özendirmek için Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü olarak kutlanıyor. Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) çocuk işçiliğine yönelik farkındalığı yükseltmek amacıyla 2002’de ilan ettiği bir gündür. Ancak ne yazık ki, teknolojide büyük adımlar atarken, uzaya insan gönderirken, eğitim sistemlerinde reformlar yaparken, çocuk işçiliği konusundaki ilerleme henüz hedeflenen düzeyde sağlanamadı.
ILO ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) tarafından geçtiğimiz günlerde yayımlanan kapsamlı rapor, hepimizin yüzünü kızartması gereken bir gerçeği gözler önüne seriyor: Bugün dünyada 138 milyon çocuk, çocuk işçiliği kapsamında çalışıyor. Üstelik bu çocukların 54 milyonu, sağlığını ve gelişimini tehdit eden tehlikeli işlerde çalışıyor.
Çocuk
Haziran ayında Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Cenevre’de Uluslararası Çalışma Konferansını topladı. BM’ye üye ülkelerin işçi, işveren ve hükümet temsilcileri bu konferansta bir araya geldi. Özellikle üye ülkelerdeki sendikalaşma konuları alındı. Bu bağlamda ülkemizdeki durumun çok iç açıcı olmadığı vurgulandı. Türkiye’de Anayasal güvence altında bulunan sendikal özgürlükler ve toplu pazarlık hakları konusunda ILO ve AB standartlarına uyum açısından mevzuatımızda önemli gelişmeler kaydedilmesine rağmen halen daha kat etmemiz gereken mesafeler olduğu bilinen bir gerçek. Bugün itibariyle 16 milyon 864 bin işçimizden 2 milyon 525 bini sendika üyesi. Sendikalaşma oranı yüzde 14.97’e ulaştı. Bu oran 2013’te yüzde 8.8 seviyesinde bulunduğu için gelinen nokta olumludur. Sendikalı üye sayılarında olumlu artış yaşanmasıyla birliktebu konuda birçok farklı nokta da bulunuyor. Öncelikli olarak bu artışın önemli sebebi kamuda taşeron işçilerinin kadroya alınmasıdır. Kamu dışında sendikalaşma oranı