Cem Özkök

Ekmeği bırakamayanlara, kronik hastalıklardan kurtulmak isteyenlere ithafen...

Ekmek ağırlaştırır, halsizleştirir, acıktırır, Toplum olarak "ekmek bağımlılığı" sorunu yaşıyoruz. Kimse bağımlı olduğunun farkında değil tabi. 2 sene önceye kadar ben de değildim! İyileşme yolculuğuma çıkmadan, 35 kg vermeden önce doyma hissim yoktu. Ekmeksiz kahvaltı edemezdim, süt ürünsüz, tatlısız yaşayamazdım. Yani öyle sanardım! Asıl şu an " o zaman nasıl yaşıyor muşum" diyorum. Her sabah mide ağrılarıyla, boğaza gelen acılıklarla uyanmak, şiş hissetmek, halsiz hissetmek ve daha bir çok rahatsızlık. O yüzden bu yazdıklarım sizlere de katı gibi gelse de, bu yolların hepsinden geçen, sizleri anlayan ama iyileşince de hayatının nasıl güzelleştiğini tecrübe eden, iyi hisseden biri olarak yazıyorum.

Ben çıkardıysam sizler de çıkarabilirsiniz!

Hayatımdan çıkardıklarımın en başındaydı, ekmek. Elbette en başlarda zordu. Çünkü bağımlıydım! Zaman içerisinde alternatif tariflerle, geçiş dönemini kolaylaştıracak içeriklerle kolaylıkla kurtuldum bağımlılığımdan. Sonra baktım ki,

Organlarımız neyi temsil ediyor? Hastalıklarımız düşünceyle iyileşebilir mi?

Şimdi iyileşme, bütünleşme zamanı. Kendimizi suçlama zamanı değil, geçmişin sınırlarını açmalıyız. Her birimiz hayatın kutsal görkemli ifadeleriyiz. Gerçeğimizin bu olduğunu bilelim.

Hastalığın nedenlerini araştırmaya başlamamız için bir başlangıç noktası belirtiliyor.

Alternatif sağlık yöntemleri konusunda çalışan bir çok kişinin bu sayacaklarımla hastalarına yön gösterdiği belirtiliyor.

Louise Hay "düşünce gücüyle tedavi" kitabından ilgimi çeken ve okurken "gerçekten de öyle" dediğim bir bölümü sizler için özetledim.

Düşünceyle iyileşebilir miyiz?

Bedenimizde "hastalık" denilen şeyi kendimizin yarattığına inanıyorum. Hayatta her şeyin olduğu gibi, beden de içsel düşünce ve inançlarımızın bir aynasıdır. Dinlemesini bilirsek bedenimiz daima bizimle konuşur. Bedenimizin her hücresi, düşündüğünüz her düşünceye, söylediginiz her söze karşılık verir. Sürekli

Mutlu bir haftaya başlamanın sırrını veriyorum.

Kalktık, şükrettik, olumlamalarımızı yaptık. Dil temizleme, yağ çekme, kuru fırçalama, takviyeler, esneme ve egzersiz vb sabah rutinlerimiz sonrası asıl mutluluğa erişmenin formülü olan "vagus sistemi" nasıl çalıştırılıyor?

Mutluluk = Vagus sistemi

Anksiyete, depresyon, kronik yorgunluk sindirim sorunu, stres, panik atak, migren, sırt ağrısı gibi sorunların var mı?

Varsa Vagus sistemin iyi işlenmediği anlamına geliyor.
Beslenme kadar önemli olan ne varsa aktarmaya çalışıyorum. Her şey bir bütün.

Vagus, insan sağlığı için gerçekten en kritik en önemli noktalardan. Araştırdıkça çok daha iyi bilinçlendim. Kronik hastalıklar= kronik inflamasyon/ Vagus sistemini uyandırırsanız vücuttaki inflamasyonu azaltırsınız.

Vagus sistemi nedir?

Çok ama çok önemli bir konu; lenf sistemi. Önemini eskiden biliyordum ama lenf drenaj masajına başlayınca, etkilerini görünce ve lenf sistemini araştırınca önemini daha da iyi anladım. Bu sebeple, en önem verdiğim rutinlerimin arasında; drenaj masaji ve kuru fırçalama. Beslenme ve egzersizden sonra tabi!

Sağlığımızı korumak için, vücutta birikmiş zehirlerin yani toksinlerin atılması oldukça önemli. Şişkinlik, ödem vs gibi sorunlar bu toksinleri atamadığınız zamanlarda güne güne kötü sonuçlar oluşturabilir.

Lenf sistemini çalıştırmanın önemi

Vücudumuzda toksinlerden arınmak için kullanılan özel sistemler, organlar, ve bezler bulunmaktadır. Ancak bu organlar bazen tıkanıp, normal işlevlerini yerine getiremeyebilirler. Yetersiz beslenme, işlenmiş gıda tüketimi, ve fiziksel aktivitenin yokluğu, lenf sistemi işlevlerini yok etmektedir.

Sağlıklı bir lenfatik sistem, sağlıklı bir vücudun anahtarlarından biridir. Sağlıklı olmayan vücutlarda da kollarca bacaklarda vs bölgesel şişlikler meydana gelebilmektedir.

Holistik sağlık uzmanı; David

Günümüz koşullarında her on kişiden sekizi depresyonda, kimisi bunun farkında kimisi de farkında değil. Farkında olanlar bunun bilincinde olup ilaçlara sığınmadan çeşitli önlemler ile depresyondan kurtuluyor. Bazıları da "ben depresyondayım" deyip sürekli yiyip içip, ilaçlarla iyileşmeye çalışıyor. İyileşemiyor aslında, tekrara düşüyor. Kendini kötü hissettikçe yiyorsan, sürekli mutsuz hissediyorsan bunun sebebini sadece yaşadığın olaylar mı sanıyorsun? Beslenmenin bu süreci nasıl etkilediğini hiç düşündün mü? Ya da çevrenden biri, şekeri kes biraz depresyonu tetikleyecek" dedi mi hiç? Aslında pek bilinmese de ve çok konuşulmasa da; gluten, şeker gibi kötü içeriklerin depresyonu tetiklediğini biliyor muydunuz? Seratonin neden düşüyor sanıyorsunuz? Neden mutsuzsun?

Öncelikle, depresyon nedir? bunu bir özetleyelim.

Duyguları daha iyi yönetmek üzere yazılmış Thıbaut Meurisse "Duyguların Doğası" kitabından Depresyon konusunu sizler için özetledim.

Neden gireriz?

"Depresyonun en zor yanı

Eskiden çok olumsuz cümle kuran biri olarak, kendimi taktir ettiğim ve en geliştirdiğim konulardan biridir ' olumlu cümle kurma alışkanlığı". En ufak bir zorlukta hemen olumsuz konuşur, her şeyin olumsuz gideceğine ve hiç düzelmeyeceğine inanırdım. Halbuki bilmiyordum ki; öyle konuşmaya devam edersem her şey daha da kötüye gidecekti. O döngüyü kırıp, çok okuyup, öğrenip olumsuzluğun insana hiç bir şey katmayacağını ama olumlu bakmanın, pozitif olmanın ve konuşmanın çok şey katacağını tecrübe ederek öğrendim. Şükrederek, olumlu konuşarak her şeyin en güzelini kendime çekmeye başladım.

Stresli iş hayatında, stresli yaşam standartında aslında hepimizin zorlandığı bir şeydir 'olumlu konuşabilmek'. Yaşanan sıkıntılara karşı bazen güçsüz düşüp, olumsuz konuşabiliyoruz ama bilmiyoruz ki böyle konuşmaya devam ettikçe hayatımız daha kötüye gidip, sıkıntılarımız kendini tekrarlayacak. Evrene nasıl enerji verirsek, öyle geri aldığımız inancındayım.

Nereden başlamalıyız?

Düşüncelerinizi değiştirin

Düşüncelerin

Dönüşüm içindesin ve her şey aynı kalmayabiliyor. Çevren, yakınların hatta ailen bile seni anlayamayabiliyor.
Çevrenle birlikte duygularında değişiyor, hayatta her şey bir döngü, hiçbir şey aynı kalmak zorunda değil. Zaman değişiyor, sen değişiyorsun, bilinçleniyorsun.

Çoğu insan değişmek ister. Değişir de fakat kısa süre sonra eski alışkanlıklarına geri döner. Örneğin, kilo verirsiniz fakat kısa bir süre sonra verdiğiniz kiloları geri alırsınız. İrade gücüyle kendinizi kısa süreliğine değiştirebilirsiniz fakat çevrenizi değiştirmezseniz değişim sadece kısa süreli olarak kalacaktır.

Eski arkadaş olması aynı frekansta olmanız için yeterli sebep değil!

Seni artık anlamayan, fikirlerine saygı duymayan, yaşam tarzını eleştiren "eski" arkadaşın senin yeni hayatında olmak zorunda değil.

Sağlıkla yaş almak mı, uzun yaşamak mı?

Örneğin; sağlıklı besleniyorsun, yaşam tarzını, hayat kaliteni değiştirdin. 30 yıllık arkadaşın "hepimiz ölmeyecek miyiz, ne anlamsız yaptıkların kasma bu kadar" diyerek senin motivasyonunu düşürüyorsa, o arkadaşınla artık aynı

Aslında hepimiz bir şeylerden korkuyoruz. Hatta çoğu korkumuzun farkında bile değiliz. Günlük hayatta korktuklarımızı kağıda döksek cidden içinden çıkamayız. Kaybetme korkusu, başarma korkusu, hasta olma korkusu, yaşam korkusu gibi çeşitli korkular hayatımızın içinde. Örneğin; gelen mesajlara yönelik " cem bey iyi besleniyorum ama ya hasta olursam?" ya da " rutinimden çıkarsam hasta olur muyum?" gibi bir çok mesaj alıyorum. Bu korkular yaşamımızda oldukça stres ve motivasyon kaybına neden oluyor.

Korkularımızdan kaçmak en büyük hata!

En büyük hatamız ise; korkularımızdan kurtulmaya çalışmak oluyor.
Bu konuyla alakalı Berrak Yurdakul'un bir podcast'ini dinledim. Şöyle diyordu; korkularımızı düşünmemeye çalışmak, onlardan kaçmak, yoksaymak gibi düşünceler de bir duygu. "Ben korkmuyorum" derken bile bu duygu içinde yine korkuyu çekiyoruz. Bu duyguyu benimsersek ancak o zaman iyi hissedebiliriz!

Korku yok edilemez! Değişebilecek olana odaklanmamız lazım. Korkuyu ne besliyor? Bunu bulmalıyız. Korkuyu besleyen