Vur başını taşlara!

8 Kasım 2009

Yönetim istifa etse ne olur? Teknik direktöre yol verilse ne değişir? Ya da devre arasında Fatih Tekke dönse neyi düzeltebilir?


Maç günü Trabzon kentindeki sessizlik akşamki felaketin habercisi gibiydi.
Geçmiş yılların coşkusundan, heyecanından eser yoktu sokaklarda.
Keza tribünler de öyle. Garip bir atmosfer, futbol kokmayan bir hava vardı Trabzon’da.
Sıradan bir müsabaka değil, Beşiktaş maçına aitti bu izlenimler.

Yazının Devamı

Arda’yı Arda Turan kurtarır!

7 Kasım 2009

O daha 22 yaşında. Galatasaray gibi büyük bir camianın takım kaptanlığı unvanını taşıyor.
Gelin görün ki, üstlendiği sorumluluk performansına olumsuz yansıyor.
Eski Arda olamadığı için eleştiriliyor.
Hırçın tavırları tartışılıyor.
Genç oyuncu gözle görülür bir moral bozukluğu yaşıyor.
Takımının kazandığı maçlarda bile gol sevincini dilediği gibi paylaşamıyor.
Peki Türk futbolunun bu nadide yeteneğine niçin Galatasaray takımı kaptanlığı veriliyor?

Yazının Devamı

Sarvan ‘Cin Ali’ millet ‘aptal’ mı?

31 Ekim 2009

Bu bir rastlantı olabilir mi? Sanmıyorum. Geçen haftaki olaylı derbi maçında görev yapan isimlere ve bölgelerine bir bakalım;
Gözlemci Yavuz Karaozan... İzmir’li... İzmirli MHK Başkanı Oğuz Sarvan’ın has adamı.
Akreditasyon ve Güvenlik temsilcisi Kemal Özbek... İzmirli... Sarvan’ın iyi dostu.
FIFA kıdemli yardımcı hakem Serkan Gençerler... İzmirli... Sarvan’ın en güvendiği öğrencilerinden biri!
Ve gelelim Keita’nın o meşhur pet su bardağını görevli olduğunu (!) sanıp teslim ettiği Fatih Tanfer’e.
Tanfer, Temsilciler Kurulu Başkan vekili... İzmirli... Sarvan’ın yakın arkadaşlarından biri.
Üstelik kurulun o maç için atadığı iki temsilciden biri değil.

Yazının Devamı

Broos’un tercihi

24 Ekim 2009

Son altı maçta kalesinde gol görmeyen Kayserispor karşısına tek forvetle çıkmak tam bir çılgınlık. Üstelik kendi evinde ve mutlak kazanmak gereken bir mücadelede bunu yapıyorsan o teknik direktöre ya korkak derler ya da maceraperest.
Hugo Broos belki de kendi kaderini belirleyecek böyle bir maçta gol umudunu Gökhan’a bağlamanın ne kadar yanlış bir karar olduğunu gördüğünde skor çoktan konuk ekip lehine değişmişti bile. Rakip kaleye ilk gidişinde savunmanın kademe hatasını affetmeyen Kayserispor’un Makakula ile bulduğu gol, Avni Aker’in tribünlerinde soğuk duş etkisi yaparken, Broos’u da adeta kendine getirdi.
Belçikalı hoca daha maçın 27. dakikasında Yattara ve Engin’i kenara alıp forveti Umut, orta sahayı ise Selçuk ile takviye ederek maç içindeki en olumlu hamlesini yaptı. Kafalarda ise “ Oyuna niçin böyle başlamadı?” sorusunu bıraktı.
O dakikaya kadar sahada yürüyen Yattara’nın çıkışı Gineli’nin umursamaz tavırlarına isyan eden takım arkadaşlarını ateşledi. Selçuk ise Trabzonspor’a yasal doping oldu. Tecrübeli oyuncunun girişiyle orta alanın yükünü omuzlayan Colman daha serbest oynamaya başladı ve bu tarzın ne kadar yararlı olduğu ilerleyen bölümde net bir şekilde görüldü.

Ma

Yazının Devamı

Buyrun edin; küfür serbest

24 Ekim 2009

Artık isteyen taraftar başkanına, teknik direktörüne veya futbolcusuna dilediği gibi sövebilir.
Ağız dolusu küfür edebilir.
Hatta kendi aralarında kavga edip tribünleri birbirine katabilir.
Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu’nun önceki gün verdiği karardan sonra bunların tümü serbest.
Neydi Tahkim’in küfürü adeta legalleştiren kararı?
Beşiktaş - Denizlispor maçını anımsayın.
Siyah - beyazlı taraftarlar Başkan Yıldırım Demirören’e maç boyunca küfür etmiş, çirkin ve kötü tezahürat karşılaşmanın temsilcileri tarafından rapor edilmiş, Disiplin Kurulu da Beşiktaş kulübüne 40 bin lira para cezası kesmişti.

Yazının Devamı

Broos kör mü?

19 Ekim 2009

Sabri gibi ofansif yönü kuvvetli ve Keita gibi süratli iki adamın karşısında sağlam bir blokunuz yoksa o bölgeyi hallaç pamuğu gibi atarlar.
Nitekim Gabriç ile Cale bu ikili karşısında hem fiziken, hem teknik o kadar yetersiz kaldı ki; Galatasaray’ın maç boyunca gol olan ve gol kokan tüm pozisyonları Trabzonspor’un bu topal kanadından başladı.
Tehlike “Geliyorum” diye bas bağırırken Bross ne yaptı? Olup biteni seyrederken, Ferhat’ı kulübede unuttu. Yenen dört golden sonra bile Cale- Gabriç ikilisine dokunmayı aklından geçirmedi.
Galatasaray gibi bir takım karşısında, üstelik deplasmanda, oynatmayan takım görüntüsüne bürünürseniz, sevimsiz olmakla kalmaz, puanı aslanın ağzından almak için ekstra bir efor göstermeniz gerekir. Bunu da yapamıyorsanız şansınızın yaver gitmesi şarttır. Örneğin, Umut’u tek forvet bırakıp, onu gole yaklaştıracak damarlara kan yollamazsanız, sizi ancak bir şans sayısı kendinize getirebilir. Tıpkı Ceyhun’un serbest atışında topun savunmaya çarpıp Tayfun’un önüne düşmesi, genç oyuncunun da takımını soyunma odasına ateşleyerek göndermesi gibi.
Nitekim ikinci yarıyla birlikte daha canlı, istekli bir Trabzon vardı sahada. O ana kadar yapmadıklarını

Yazının Devamı

Yerli “Hoca” haftası!

17 Ekim 2009

Duygusal milletiz. Kavga eder, veda zamanı gelince geçmişi unuturuz.
Beynimiz ve yüreğimiz farklı frekanslara geçer.
Dünya Kupası’na gidemediğimiz için başarısız bulunan Fatih Terim’in, Ermenistan maçı sonrası düzenlediği basın toplantısında da böyle bir atmosfer vardı.
Meslektaşlarımızın çoğu Terim’in gel-gitlerine kapılmamak için kendini zorluyor, sorular deneyimli hocanın o anki ruh haline göre şekilleniyordu.
En anti-Terimciler bile “Acaba kalmalı mıydı?” ikilemi yaşıyordu.
Ama hiçbir duygu ve ifade, bir dönemin sona erdiği gerçeğini değiştirmiyordu.
Terim için yenilenme, Futbol Federasyonu için ise günü değil yarını kurtaracak hamleleri yapma süreci başlıyordu.

Yazının Devamı

Veda etmiş, kime ne?

15 Ekim 2009

“Futbol olmasaydı barış olur muydu?” diye soruyor insanlar. Sahi, dün akşam futbolun barışa katkısı var mıydı?

Yaklaşık bir yıl önce yine siyasetin konuşulduğu bir Ermenistan deplasmanıyla başlamıştı Güney Afrika serüvenimiz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açılış maçına gitmesi, iki ülke arasındaki iyi ilişkilerin kıvılcımını atarken, milli takımın galibiyeti yüreklerimizi kabartmıştı.
Dün gece Bursa’da çok farklı bir atmosfer vardı. Ay-yıldızlı ekibimiz Dünya Kupası final umudunu yitirmiş, futbol, Ermenistan Cumhurbaşkanı’nın iade-i ziyaretinin gölgesinde bırakılmıştı.
Fatih Terim’in veda maçı olması bile öğrencilerinin dışında kimseyi heyecanlandırmamıştı.
Zaten neyinden söz edilecekti ki sahadaki futbolun?
Kimsenin Ceyhun’un niye stoper oynadığını, Tuncay çıktıktan sonra kaptanlık bandının neden Terim’in “bir daha asla” dediği Emre’nin koluna takıldığını, Gökhan’ın milli takımda müzminleşen isteksizliğini sorgulayacak hali yoktu.

Yazının Devamı