Müfit Erkasap, Hasan Şaş, Ümit Davala, Selçuk İnan, Necati Ateş ve diğerleri...
Saydıklarım; bugün ve yakın geçmişte Galatasaray teknik direktörü Fatih Terim’in yardımcılığını yapmış isimler.
Sarı-kırmızılı camiada iz bırakmış, tarihi başarıları tatmış, sonra da çok inandıkları Terim’e yol arkadaşlığı etmişler.
Ortak özellikleri, vizyonlarının Galatasaray ile sınırlı kalması ve daha fazlasını isteme niyetlerinin olmaması.
Konu hafta içinde bir kez daha gündeme geldi. Ergün Penbe’nin katıldığı bir televizyonda söyledikleri beni hiç şaşırtmadı.
Adı Terim’in yardımcılığı için geçen eski milli futbolcu, teklifi neden geri çevirdiğini açıklarken şu ifadeleri kullandı; “Fatih Hoca ile yıllarca çalıştım, ondan alabileceğim her şeyi aldım. Daha ne alabilirim ki? Terim hangi teknik direktörü yetiştirdi? Var mı? Yok.”
Orada dur Ergün kardeşim. Galatasaray büyük bir camiadır. Sevdiklerini bağrına basar, sahip çıkar. Terim’in misyonu takımı başarıya taşımaktır. Bu sezon olduğu gibi genç bir jenerasyon
Önce Gervinho, sonra Nwakaeme, ardından Hugo ve son olarak Edgar. Trabzonspor’un mevkilerinde en etkili oyuncuları teker teker sakatlandı. Geniş bir kadroya sahip olsa da, yerleri kolay doldurulamayacak oyuncular hepsi.
Başakşehir karşısına bu oyuncularından yoksun çıktı bordo-mavili ekip. Lakin temeli sağlam attıysanız, duvar örecek usta bulmakta zorlanmazsınız.
Emre Belözoğlu’nun göreve gelmesiyle kimlik değiştiren ve yükselişe geçen konuk takım, rakibin eksiklerinden yararlanmak istedi. İlk yarıdan başlayarak ilerlersek; Trabzonspor’un müthiş takım savunmasının ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Savunmanın göbeğinde ilk kez birlikte oynayan Hüseyin-Denswil ikilisi zaman zaman hata yapsa da, korkulan olmadı. Peres ve Trondsen kanatları doğru kapadı. Visca’nın sağ, Guldbrandsen’in soldaki etkinliği azaldı.
Taktik savaşı olarak nitelendirebileceğiz bu bölümde Hamsik’in orta sahanın liderliğini üstlenmesi ve savunmanın arkasına attığı paslar tehlikeler yarattı. Aslına bakarsanız Trabzonspor açısından şanssız bir süreçti. Önce Dorukhan, sonra
Tam bir ay önce idi. Kulüpler Birliği toplantısından sonra Başkan Ahmet Ağaoğlu alınan kararı şöyle açıklamıştı; “14 kulüp başkanı ve yöneticisi, ligin ilk yarısının sonuna kadar hiçbir şekilde hakemlerle ilgili açıklama yapılmaması konusunda fikir birliğine vardı.”
İyi niyetli jest olarak algılanmıştı bu tavır. Prensip anlaşmasına onay verenler arasında Malatyaspor kulübü de vardı.
Arada çatlak sesler çıksa da, çoğunluk verilen söze sadık kalmaya çalıştı. Ortalık biraz sakinleşti.
Ta ki perşembe akşamı oynanan Malatyaspor-Kayserispor maçına kadar...
İki farklı üstünlüğünü koruyamayan ve tek puana razı olan Malatyspor’da fatura anında hakem Hüseyin Göçek’e çıkarıldı.
Bitiş düdüğü ile birlikte protokol tribününden sahaya rekor bir hızla intikal eden Malatyaspor Başkanı Adil Gevrek, hakem Göçek’e saldırdı. Arada küfür-kafir cabası.
Emniyet güçleri araya girmese, kendinden cüsseli hakeme belki yumruk sallayacak, sahalarda görülmeyen bir skandala
Geçen haftaki Hatayspor galibiyetinden sonra liderliğini perçinleyebilmek için Trabzonspor’un kayıpsız geçmesi gereken bir maçtı. Favori de olsanız futbol kağıt üzerinde değil, sahada oynanıyor. Evet rakip, haftalardır kazanamayan Altay idi. Ancak ev sahibi ekibin de söyleyeceği şeyler olabilirdi. Zaten ilk dakikadan itibaren kolay lokma olmayacağını gösterdi Mustafa Denizli’nin takımı. Geriden uzun paslarla solda Kappel’i buluşturma düşüncesi ilk dakikalarda iki tehlikeye yol açtı. Ardından Bamba’nın kafa şutunda, Murat Akça’nın nefis serbest atışında kaleci Uğurcan’ın çok kritik müdahalesi vardı.Lakin gol geliyorum dedi. Nasıl gelmesin ki? Altay oynamaya, Trabzonspor onu seyretmeye dalınca, 33. dakika Cebrail uzak mesafeden Uğurcan’ı avladı. Harika bir gol oldu. İşin ilginç yanı, bordo-mavili ekibin kalabalık orta sahasından kimse yoktu Cebrail’in sağında-solunda. Etrafını kontrol etme gereği bile duymadı.
Mustafa Denizli kurt hoca. Golden sonra yasladı takımını geriye. Zaman zaman 11 kişi ile kendi sahasında kaldı. Alan daralttı,
İlk yarıda anormal bir mücadele vardı sahada. Sezon sonuna kadar daha iyi oyunları olur mu bilemem ama, Trabzonspor dün adeta bir futbol resitali verdi bu bölümde. Hatayspor gibi güçlü bir ekibe nefes aldırmadı, pas trafiği ile “şaşkına” çevirdi, sahanın her yerinde baskısı vardı, rakibe planladığı hiçbir şeyi yapma şansı tanımadı.
Karşılığını da Hatayspor teknik direktörü Ömer Erdoğan’ın “önlem aldık” dediği hücum organizasyonları ile buldu. İki golün de hazırlanışı ve bitirişleri mükemmeldi. Djaniny’nin golü ise ayakta alkışlanacak cinstendi. Cornelius’un hakkını verelim, tek vuruş dersi verdi.
Trabzonspor’un aynı tempoyu doksan dakikaya yayması kolay değildi. Öyle olabilse, Avrupa’nın en iyi liglerinin tozunu atacak takımlar arasına girebilirdi.
Ömer hocanın bu tabloyu seyretmesi beklenemezdi. Mutlaka bir reaksiyon göstermeli idi. Aksi takdirde bulunduğu konum sorgulanmaya başlanırdı. Öyle de oldu. İkinci yarıya 3 değişiklikle başladı ve ilk dakikalarda önemli fırsatlar yakaladı. Kaleci Uğurcan Çakır
Süper Lig’de pro-lisans diploması olmayan teknik direktörlerin sayısı artıyor..
Hafta boyu takımı çalıştırıyor, kulübede taktik veriyor, oyuncu tercihlerini onlar yapıyor.
Ama maç öncesi ve sonrası çıkıp televizyonda demeç veremiyorlar. İsimler malum.
Bu arada ilginç bir detay çıkıyor karşımıza. Antalyaspor’un başında kim var? Kağıt üzerinde Alfons Franciscus Groenendijk. Reelde Nuri Şahin.
Hani geçen hafta Trabzonspor’un yenilgisizlik serisini sona erdiren Şahin. Nuri eseme listesinde “futbolcu” olarak gösteriliyor. Saha kenarında ise Antalyaspor’u yönetiyor.
Ne var bunda diyebilirsiniz? Anımsayın bu sezon yedek kulübeleriyle ilgili yeni bir kural kondu. Bazı teknik direktörlerin ceza yedikten sonra öğrendiği kural!
Nedir bu? Bir teknik adam oyun içindeki topa müdahale edemez. Ederse kırmızı kartla ihraç edilir. En yakın örneği Sergen Yalçın.
“Kaçan kovalanır” diye bir deyim vardır. Futbolda da geçerlidir. Trabzonspor lider unvanı ile ligin kaçan takımı olmamalı. Evet; önemli bir puan avantajı var. Lakin maratonda arkanıza bakarsanız, hedefe ulaşma anlamında sıkıntı yaşarsınız. Bu noktada öz güven, birliktelik ve takım ruhunu ön plana çıkarmak şart. Dolayısıyla rakibin adına ve konumuna bakmadan her maça aynı ciddiyet ile hazırlanmak, kaldırım taşlarını teker teker döşemeye benzer.
Arada “iş kazası” olmayacak mı? Futbolun doğasına aykırı, elbette olacak. Dün akşam cebindeki kredisinden yedi Trabzonspor. Üstelik hiç hesapta olmayan bir fatura ödeyerek. Hâlâ lider, hâlâ şampiyonluğun güçlü adayı ama, sezonun ilk yenilgisinden çıkaracağı büyük dersler olmalı. 15 haftada elbette kötü maçlar oynadı, fakat bu en berbatı idi.
Dün akşam eksikleri bulunsa da hafife alınmayacak bir Antalyaspor deplasmanına çıktı Karadeniz temsilcisi. Beklediğinden daha sert bir rakip buldu karşısında.
Başlangıç düdüğü ile birlikte her
Abdullah Avcı’nın bordo-mavili takımın başına geldiği günleri anımsayın.
İlk dokunuşu savunmaya yapmıştı hoca. Epey uğraşmış, eleştirilere göğüs germek zorunda kalmıştı.
Hepsi ha deyince olmuyor. Tek gollü kazançlar, tatsız ve sıkıcı futbol, taraftarı mutlu etmiyordu.
Trabzonspor bu sezon çok farklı. Her anlamda hem de. En yakın rakibi ile arasına 12 puan fark koyması bir yana, rakiplerinden ayrışan özellikleri var.
Bir; ligin en az gol yiyen takımı.
İki; kalesi emin ellerde, Uğurcan yoksa Erce, o yoksa Arda var. Zaman zaman sakatlıklar, cezalar ve teknik direktör tercihleri değişse de savunma bloğunda herkes görevini yapıyor, güven veriyor. Hugo ve Edgar baş roldeler.
Süper ligde pek çok takım kalesini gole kapatmaya çalışırken, Trabzonspor’un bir kaç adım önde olmasının ödülü, puan cetvelindeki konumu.