Cinsellik yaşamın içindedir. Farklı duygularla ve biçimlerle yaşansa da, bebeklikten ölünceye dek devam eder. Okuyacaklarınız, 40 yaşlarındaki bir erkeğin anlattıklarından, gerçek bir yaşam öyküsünden derlenmiştir.
“Bakmayın kravatıma, ben köylü çocuğuyum. Anamın, babamın birkaç dönüm tarlası vardı. O topraktan yedik hepimiz ekmeğimizi. 14 yaşına gelince isyan ettim, okumak için İstanbul’a geldim. Hem okudum, hem de çalıştım. Hamallık, garsonluk, ne iş bulduysam yaptım. Şimdi Allah’a şükür mesleğim de var, param da. İki çocuklu, dört kişilik bir aileyiz, ama anam da, bacılarım da benim elime bakar. Bunları size söylüyorum ki, anlatacaklarım yüzünden kötü bir insan olduğumu düşünmeyin diye. Yoksa bizde yapılan hayır, gizli kalır.
Köylük yerde çocuk çomakla, tarlayla, köpekle oyalanır. Bütün dünyası küçücük evi, tarlasıdır. Sıkılıyor tabii insan. Çok okuduğum için biliyorum, küçük yaşlarda merak duygusu fazla olurmuş. Keşfedecek bir şey bulamayınca da kötü şeylere yönelirmiş çocuk. Herhalde ben de o yüzden saptım bu kötü yola.
Çocukluk işte, kadınları merak ederdik, cinsel organlarını, nasıl sevişildiğini, ne zevk alındığını. Konuşur dururduk kendi aramızda. Tabii bu konuşmalar hep erkek erkeğiydi. Suçu başkalarına atmak gibi olmasın ama, ilkokulun sonlarında üç kafadar bir gün yine oturmuş konuşurken, bir arkadaşım:
“Sen dayının kızına baksan ya" dedi. Ne olduysa da ondan sonra oldu zaten. Dayımın kızı benden birkaç yaş küçüktür. İki ev ötemizde otururlardı. Küçük kız, aklı ermez, “Gel,
oyun oynayacağız" diye aklına girdim bir gün. Göya karı kocalık oynuyoruz. Karı kocalar beraber uyurlar deyip, sağdan soldan duyduklarımı uygulamaya başladık. Gelişti oyun gitgide. Birbirimizin üstüne çıktık.
İnanın terden sırılsıklam oluyorum hala hatırlayınca. Aptal kafam nasıl yaptım, nasıl? Ayıptır söylemesi, birbirimize sürtünmeye başladık, elbiselerimizle yatarken. Olacak şey değil, ama hoşumuza gitti o yaşta.
Normal hayatta kaç göç duruyoruz, oyuna sıra gelince, birbirimizden iyisi yok. Yaptığımızın doğru bir şey olmadığını hissediyor olmalıydık ki, kimseye bahsetmedik bunlardan. Yakalanmayacağımız yerlerde oynadık. Çok değil aslında, belki beş on sefer. Zaten bir süre sonra kasabaya taşındı dayımlar, ben de İstanbul’a geldim.
Aradan yıllar geçti, ama hala kurtulamadım suçluluk duygusundan, üstelik kız akraba. Görüşmemiz gerekiyor sık sık. Bayramlar eziyet oldu artık benim için. Hele kızlarım olduktan sonra, kabussuz gecem geçmiyor. Yaptıklarımın bedelini ödetmek için, benim de kızlarımın başına aynı şey gelirse diye ölüyorum korkudan."
Yıllar önce, çocuksu bir merak ve oyun yüzünden çekilen suçluluk duygusu ve yaşanan onca ızdırap... Oysa daha bebekken keşfedilen cinsel organlar ve verdiği zevk, çocukluk çağında kendi kendine ya da arkadaşlarla cinsel oyuncuklara dönüşür. Bu, kalem tutmayı öğrenmek kadar doğal ve mutlaka olması gereken bir durumdur. Yetişkin yaşa geldiğimizde, hafızamızdan silmeye çalışsak da, konuşup anlatmasak da hepimiz oynadık bu oyuncakları, ama öylesine korkutulduk ve uzak tutulmaya çalışıldık ki cinsellikten, normal ile anormali karıştırdık birbirine. Öykücükte olduğu gibi hastalıklar doğurduk içimizde. Bilmekle başlar her şey ve devam eder. Bu yüzden ta bebeklikten itibaren, çocuk cinselliğini konuşalım derim perşembe günkü yazıda, sağlıklı kişiliklere, hayatlara ulaşmak adına.