Deniz Bayramoğlu

Deniz Bayramoğlu

deniz.bayramoglu@kanald.com.tr

Tüm Yazıları

Seçim tarihinin 14 Mayıs olduğu kesinleşti. Bunu muhalefetin seçim tarihi ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden aday olup olamayacağı tartışmalarının artık pek yüksek bir sesle dile getirilmemesinden de anlıyoruz. Dahası geride bıraktığımız hafta boyunca Cumhurbaşkanı’nın adaylığı konusu yüksek perdeden sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirildi. O da bu konuyu siyaseten olması gerektiği gibi, “meşruiyet” açısından değil “siyasi rekabet” açısından ele aldı. Mealen, “Muhalefet minderden kaçmak için bu konuyu bahane ediyor” dedi. Nitekim bu konu muhalefet partilerinin -özellikle de altılı masanın- yetkili isimlerinin konuşmalarında da ya çok az ya da çok düşük perdeden dile getirildi. Yapılan en son altılı masa toplantısından alınan “Erdoğan’ın adaylığını kabul etmeyeceğiz” kararına uyulduğunu göstermek ister gibiydi çoğu açıklama.

Haberin Devamı

Türkiye’de bugün her kesimden insanın merakla beklediği en önemli siyasi başlık ise altılı masanın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı başlığı. Gerçi bu konuda aylardır devam eden tartışmalarda değişmeyen tek bir isim var; Kemal Kılıçdaroğlu. Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte cumhurbaşkanlığı adaylığı için adı geçen diğer isimlerin başında yakın zamana kadar İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş’ın isimleri de yer alıyordu. Ama yine geçen hafta bu konu da nispeten daha az dile getirilir oldu. Altılı masanın aday belirleme gündemi ile Saadet Partisi ev sahipliğinde toplanacağı 13 Şubat tarihi öncesi tanık olduğumuz gelişmeler sonucu Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı kesinleşmiştir diyebiliriz.

Mansur Yavaş zaten adaylık konusu ile ilgili olarak en başından bu yana düşük profilli bir seyir izlemeyi tercih etmişti. Hiç bir açıklamasına uzak bir ima ile bile bu yönde bir meyil sergilemedi. Son açıklamalarıyla da Kılıçdaroğlu’na destek vererek oyundan çekildiğini ilan etti. Ekrem İmamoğlu ise mevcut durumda adaylık şansı olmadığını görmesine rağmen oyunda olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Hem muhtemel CHP genel başkanlığı için hem de olur da şartlar bir anda değişirse cumhurbaşkanı adaylığı için çalışmaya devam ediyor. Olur da Kılıçdaroğlu tökezlerse sağlam, güçlü ve diri bir lider namzedi olarak ortaya çıkmak, bu mümkün olmazsa tüm bu çalışmaları genel başkanlık için kullanma stratejisini sürdürüyor İmamoğlu. Gerçi onun önünde de bir dava süreci olduğunu unutmamak gerekli.

Haberin Devamı

Peki kamuoyu altılı masanın adayını ne zaman öğrenecek? 13 Şubat’ta açıklanmazsa bile en 20 Şubat’a kadar açıklanması gerekir. Çünkü o tarihten sonraki değil gün, her saat hatta her dakika altın değerinde olacak.

Yeri gelmişken hatırlatalım CHP Genel Başkanlığı için hazırlık yapan tek isim elbette ki İmamoğlu değil. Başka isimlerin de şimdiden bu konuda çalışmaya başladığı hatta “ekiplerin” az çok belli olduğu da Ankara’da sık sık dile getirilen konular arasında. Ve bu durum da CHP’nin seçim performansını olumsuz yönde etkileyebilecek bir durum hale gelebilir.

Altılı masanın adayı Kemal Kılıçdaroğlu olacak gibi görünüyor dedik ama bu konuda İYİ Parti’nin durumu biraz kritik. Meral Akşener’in gönlündeki adayın Mansur Yavaş aklındaki adayın ise Ekrem İmamoğlu olduğu aşikar. Bunu da hemen her platformda dile getiriyor. Fakat Yavaş ve artık daha çok İmamoğlu’nu parlatırken Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ile ilgili -olumlu ya da olumsuz- pek bir şey söylemiyor. Kılıçdaroğlu’na muhalefet etme işini kendi astlarına bırakan Akşener hem bu konuda söylemek istediğini söyletmiş oluyor hem de masanın ahengi hilafına bir iş yapmamış oluyor. Gelen kamuoyu tepkisi çok yüksek olursa açıklamayı yapanı görevden alıyor değilse yola devam ediliyor. Böylelikle anketlerde ortalama yüzde 15 görünen -bunun 2-3 puan altını ya da üstünü gösteren anketler de var- İYİ Parti siyasetteki yerini güçlendirmeye çalışıyor ama bunu muhalefet ortağına vurarak yapıyor.

Haberin Devamı

Geçen hafta yazıyı “yarış daha yeni başlıyor” diyerek bitirmiştim. Yarış artık başladı. Altılı masanın adayı hâlâ belli olmadığı için ister istemez yarışa geriden başlayacak. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan şimdiden büyük bir hızla seçim çalışmalarına başladı. Ama iktidar açısından da durum geçen haftaki gibi değil. Çalışma hayatını ilgilendiren bir çok farklı adımın özellikle son dönemde iktidar adında tabloyu değiştirdiğini geçen hafta dile getirmiştik. Ama durum yine değişmiş gibi görünüyor. Çünkü süreç aynı başarı ile sürdürülemedi. Özellikle de iletişim kısmında.

EYT’de mesela kanun Meclis’e geldiğinde prim gün sayısı şartının ortaya çıkması bir çok insanın ağzının tadını bozdu. Beklentiyi abartıp göklere çıkartırsanız gerçek durumun yarattığı hayal kırıklığı da göklere ulaşır. EYT’de olan tam da buydu. Son açıklanan ocak ayı enflasyon rakamlarında da benzer durumu gördük. Basında ve sosyal medyada yüzde 6.65 olarak gerçekleşen ocak ayı TÜFE’sinin çok yüksek olduğu görüşü “TÜİK rakamları ENAG rakamlarına yaklaştı” cümleleriyle dil getirildiği bir ortamda iktidarın enflasyonda düşüş trendini işaret eden açıklamaları itibar görmedi. Yani teorik ve kıyaslamalı olarak, yani bir ekonomist olarak baktığınızda anlamlı gelebilecek ve hatta doğru olan bu cümle vatandaşın da anlayacağı şekilde ayrıntılı bir biçimde dile getirilmediği ve kamuoyu önünde muarızlarıyla açık bir biçimde tartışılmadığı için olumsuz bir etki yaptı.

Sonuç olarak şu ana kadar yazdıklarımızın hem muhalefet hem de iktidar açısından ortak bir yönü var; iletişim. Altılı masa kendi arasındaki “itişmeleri” kamuoyuna yansıtmamak ve aday belirleme sürecini sağlıklı yürütebilmek için doğru bir iletişim stratejisi bulmak zorunda. Aynı şey iktidar açısından da geçerli. İktidar da -gerek sosyal, gerek mali- bedel ödeyerek aldığı kararların kendi aleyhine dönmesini engellemek için bunu yapmak zorunda.

Yani, bu seçimi toplumla doğru iletişimi kuran kazanacak.