Bir yıl önce biri “Türk Dışişleri Bakanı Mısır’ı ziyaret edecek” dese inanmazdık. Zira Türk yetkililerin verdiği bilgiye göre böyle bir ziyaret “hayal bile edilemezdi”. Ama 2023 yılının ilk günlerinde bu gerçek oldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 11 yıl aradan sonra Kahire’yi ziyaret etti. Kuşkusuz kilidi açan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Doha’da Dünya Kupası’nda Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Es-Sisi ile görüşmesiydi. Bu görüşme 2020’den beri Dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan ve tıkanan görüşmelerin önünü açması açısından önemliydi. 11 ili sarsan deprem ise normalleşme çabalarını bir anda bakan düzeyine çıkardı. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri deprem bölgesini ziyaret etti. Çavuşoğlu’nun ziyareti bir anlamda iade-i ziyaret niteliğinde ama anlamı da seviyesi de çok daha yüksek bir ziyaretti.
Bu olumlu tablonun arkasındaki bir gerçeği de not etmek gerekiyor. Bu ziyaretin yapılmış olması Mısır ile
ABD’den son iki haftada Ortadoğu’ya iki kritik ziyaret yapıldı. ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’ın geçen haftaki Suriye ziyaretinden sonra, bu hafta Savunma Bakanı Llyod Austin Irak’a gitti. Austin’ın gizli tutulan ve son anda duyurulan ziyareti, ABD’nin Irak’ı işgalinin yirminci yıldönümünün hemen öncesine denk getirildi. Bu ziyaretler zamanlama bakımından da önemliydi, zira İran ve Suudi Arabistan arasındaki diplomatik ilişkiler bugünlerde yeniden tesis ediliyor. Bu ziyaretler bu anlaşmanın da hemen öncesinde yapıldı.
Malûm, Irak uzun süredir ağır ekonomik sıkıntı da yaşıyor. Bu ekonomik kırılganlık ve bu halin siyasette yarattığı zafiyet İran’a alan açıyor. İran hem Irak içinde hem de bölgede nüfuz alanını genişletiyor. İran’ın Irak üzerinden Suriye’deki milis güçlere senelerdir silah gönderdiği iddia ediliyor.
Amerika’nın ve İsrail’in sahadaki en önemli rahatsızlıklarından biri bu. ABD’nin bölgede ‘DAEŞ ile mücadele’ diye izah ettiği faaliyetlerinin sebeplerinden biri
Türkiye’nin 10 ili, 7,7 ve 7,6’lık iki büyük depremle sarsıldı. Yaklaşık 45 bin kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kayıp var. İnsanlar bir gecede her şeyini kaybetti, şehirleri yıkıldı. Yeni acıların yaşanmaması için yeni, ama bu kez gerçekten temiz bir sayfa açma zamanı. Şehirlerin yeniden planlaması, kentsel dönüşümün sürdürülebilir olması önemli. En az bunlar kadar önemli bir başka süreç ise ortaya çıkan enkazın çevreye uygun şekilde kaldırılması ve geri dönüşümü. Birleşmiş Milletler’in İnsan Yerleşimleri Programı BM-Habitat bu alanlarda çalışan birim. Geçen hafta sonu bölgeyi de ziyaret eden BM Habitat İcra Direktörü Maimunah Mohammed Sharif ile konuştum, özellikle enkazın geri dönüşümü için yapılacakları sordum.
Enkaz nasıl dönüştürülecek?
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın son verilerine göre 11 ilde 164 bin 321 bina yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı durumda. Bu veriler ışığında uzmanlar ortaya çıkan/çıkacak
24 Şubat Ukrayna Savaşı’nın birinci yıldönümüydü. Türkiye depremlerin acısını o kadar büyük yaşıyor ki, son dönemde yaşananlara, savaşın birinci yıldönümüne odaklanamadık bile. Bu hafta yazımı yazmak ve bir yılın değerlendirmesini almak için Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Vasly Bodnar’ı aradım ama onunla konuşmamızın manşetine de yine “deprem” çıktı. Kahramanmaraş merkezli iki depremde altı Ukrayna vatandaşı öldü. Onların hikâyeleri ancak “kader”le izah edilebilir. Örneğin, Hatay’da çöken Rönesans Residance’ta 46 yaşındaki Yulia Petrova ve iki oğlu (Zakhar- 10, Matviy-5) hayatını kaybetti. Aile Zaporijya’da yaşıyordu. Baba cephede savaşmak için ülkede kaldı, anne ve iki çocuğu savaştan kaçmak için Ukrayna’dan Türkiye’ye geldi, birkaç ay önce de akrabalarının yanına Hatay’a yerleşti. Ukrayna’da cephede savaşan asker baba Zaporijya’da çatışmalarda yaralanmıştı, eşi ve çocuklarının enkaz altında kaldığını
Kahramanmaraş’taki 7,7 ve 7,6’lık iki depremin ardından Türkiye’ye 74 ülkeden 7 binin üzerinde yabancı ekip destek için geldi. Bu ülkeler gerek arama kurtarma ekipleriyle gerekse de sağlık ekipleriyle deprem bölgesinde hizmet verdi. Bazıları da insani yardımlar ve o yardımları dağıtacak ekiplerini göndererek sürecin içinde yer aldı. Bütün ülkelerin, bütün ekiplerin, her bir uzmanın katkısı hiç kuşkusuz çok kritik, çok hayatiydi; ama deprem bölgesinde 2500’ün üzerinde uzmanıyla, yardımların ulaşması için kurduğu hava koridoruyla, gönderdiği dört gemisiyle, kurduğu sahra hastanesiyle İspanya’ya ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bir deprem ülkesi ya da afet ülkesi olmamasına rağmen, İspanyol ekipleri çok hızlı koordine oldu. Dahası bu kadar geniş alanda çalışan farklı uzman grupları barındıran ekipleri en organize şekilde Türkiye’ye gönderen ülke de oldu. Arama kurtarma ekipleri döndü ama İspanyolların kurduğu sahra hastanesi bölge halkına hala hizmet veriyor.
Jeologlar ve deprem uzmanları senelerdir siyasetçilere “Fay yasasını” çıkartın diye adeta yalvarıyor. Her depremde hatırlanan, konuşulan, hazırlıklarına girişilen ancak bir türlü çıkmayan bir yasadan bahsediyoruz.
Dünyadaki fay yasaları en basit tabiriyle aktif diri fayların üzerine bina yapmamayı, varsa oradaki yapıları taşımayı, maksimum kat standardı getirmeyi ya da bu alanları kentsel dönüşüme tabi tutmayı öngörüyor. Uzun vadede de şehirlerin fayın uzağında olacak şekilde büyümesini öngörüyor. Türkiye’nin artık sorgusuz sualsiz, hesapsız kitapsız bu yasayı geçirmesi gerekiyor. Zira Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü haritalarına göre 24 şehrin merkezi, 80’in üzerindeki ilçe ve 500’ün üzerinde köyün altından aktif fay hattı geçiyor.
Nasıl bir fay yasası?
Bu yasa eğer çıkarsa Türkiye’de 500’e yakın fay hattı imar planları hazırlanırken dikkate alınacak, yapılaşma standartları buna göre belirlenecek. Fayların yaşı, kaç yılda bir deprem ürettiği
Bu haftanın gündemi, ABD’nin Türkiye’ye dönük yayınladığı güvenli uyarısı ve ardından bazı Batılı ülkelerin İstanbul’daki konsolosluklarını kapatma kararıydı. Türk yetkililer, yabancı misyonların aldığı bu karara çok sert tepki gösterdi. Tartışmalar alevlenmeden önce, hafta başında ABD Başkonsolosu Julie Eadeh ile bir röportaj yapıp, bu meseleyi de sordum.
Karşılıklı açıklamalar meseleyi netleştirmekten ziyade yeni soru işaretleri üretti. Bunları yazacağım ama öncelikle şunu belirteyim; ABD Başkonsolosu sorduğum sorulara net, açık yanıtlar vermedi. Ben de bunu, “işin içinde istihbarat verileri olduğu için ayrıntıya girmek istemiyor” diye yorumladım. Ancak daha sonra Türk yetkililerin açıklamalarıyla anlaşıldı ki, 27 Ocak ile 1 Şubat arasında yaşananlarda Türk tarafını rahatsız eden şeyler var.
Açıklamaları alt alta koyarak başlayalım. 27 Ocak’ta ABD’nin Türkiye Büyükelçiliği, Avrupa’daki Kur’an-ı Kerim yakma olaylarının ardından vatandaşlarına “Teröristler, ibadet yerlerini veya
Dünya Sağlık Örgütü Direktörü Dr. Tedros Ghebreyesus hayatımızı değiştiren açıklamayı 11 Mart 2020’de yapmıştı; “Virüsün yayılma hızı, ciddiyeti ve yetkililerin gerekli önlemleri almaması bizi alarm seviyesine getirdi. Bu nedenle Kovid-19’u pandemik bir hastalık ilan ediyoruz.” demişti. O tarihten sonra da dünya “pandemi” kelimesiyle birlikte yaşadı. Dünya Sağlık Örgütü “Uluslararası Sağlık Tüzüğü Acil Durum Komitesi” cuma günü pandemi alarmının kaldırılıp kaldırmayacağını, seviyenin düşürülüp düşürülmeyeceğini tartışmaya başladı. Bu toplantı öncesinde Dünya Sağlık Örgütü Sözcüsü Dr. Margaret Ann Harris ile konuştum. Dr. Harris “Pandemi bitti diye bir açıklama yapmayacağız. Asıl önemlisi acil durum evresinde miyiz yoksa geçiş sürecinde miyiz, bunu ortaya koymak önemli” dedi. Dr. Harris’e göre bir yıl öncesine göre geçiş sürecine daha yakınız ama henüz o noktada değiliz. Dr. Harris,