Deniz Kilislioğlu

Deniz Kilislioğlu

deniz.kilislioglu@ntv.com.tr

Tüm Yazıları

Yıl1996’ydı... Taliban, 1994’te Kandahar kentini kontrol ettikten sonra ülkede adım adım ilerlemiş vetarihler 27 Eylül’ü gösterdiğinde, tıpkı bugün olduğu gibi başkent Kabil’i ele geçirerek, “Emirlik” ilan etmişti. O dönemde Türkiye’nin Kabil Büyükelçisi olan ve sonrasında Türk Dışişleri Bakanlığı’nın girişimiyle Taliban ile Kuzey Afganistan İttifak’ı arasında ülkede “geniş tabanlı hükümet kurma hedefli barış misyonu” için arabuluculuk yapan Büyükelçi Bilge Cankorel ile “dünü ve bugünü” konuştum.

Haberin Devamı

Biz bu filmi görmüştük

1995 yılının sonunda göreve başlayan E. Büyükelçi Cankorel,o günlerde Taliban’ın ilerleyişinin önünün kesilememesini, görüşmelerin bir sonuç vermemesini ve sonunda Taliban’ın başkenti işgal etmesini üç temel sebebe bağlıyor: Afganistan içinde Taliban karşıtı etkili bir koalisyon kurulamaması,Pakistan’ın Taliban’a ağırlık veren pozisyonu ve ABD’nin umursamaz tavrı. Esasen bundan neredeyse 20 yıl önce de durum aşağı yukarı aynıydı. Emekli Büyükelçi o dönemde de Türkiye’nin taraflar arasında devrede olduğunu anlatıyor:

‘Görüşmeler yürümedi’

“1997 yılında Kandahar’da Taliban, Mezar-ı Şerif’te Kuzey İttifakı vardı. Biz çatışmanın tarafları arasında geniş tabanlı bir hükümet kurabilmek için arabuluculuk başlattık. Pakistan bu inisiyatife pek de sıcak bakmasa da, o dönem Kandahar’a gitmeyi başardım. Molla Ömer ile görüşmek istedim, o beni Dışişleri Bakanı’na yönlendirdi ve Taliban Dışişleri Bakanı Molla Ghaus ile müteaddit görüşmeler yaptım. Ancak Pakistan ve ABD’nin bu çabalara mesafeli durması sebebiyle ilerleme kaydedemedik. Ayrıca Taliban tarafından ilgiyle karşılanmış olmama, Kuzey İttifakı’nda General Raşid Dostum ve eski Cumhurbaşkanı Rabbani’nin çok olumlu yaklaşımlarına rağmen, son aşamada Kuzey Afganistan’da siyasi çekişmeler ve Özbek General Raşid Dostum’un o dönemde saha üstünlüğünü gerekçe göstererek pozisyon değiştirmesi yüzünden görüşmeler çöktü.”

Sonuçta Taliban galip gelip ülkeye 5 yıl boyunca hâkim oldu ve 2001’de ABD işgaline kadar Afganistan’ı kendi şeriat kurallarıyla yönetti. 

Haberin Devamı

Bugünkü yol haritası ne olmalı?

Anılarını “Kuşatma altında Diplomasi: Bir Türk Diplomatın Günlüğü” ve “Bir Dönem Biterken: Bir Diplomatın Seyir Defteri” kitaplarında ayrıntılı olarak yazan Cankorel, o günün şartlarının bugünden farklı olduğunu vurgularken, Taliban’ın bugünün şartlarında tanınmasına dair konulabilecek tavrı şöyle anlatıyor:

“Tanıma konusunda belli bir prensip belirlenmeli. Dikkat etmeli, ön alınmamalı, diğer ülkelerin pozisyonları iyi izlenmeli. Ancak fazla da gecikmemek gerekir. Tanıma ya da tanımama kararını zamanlı vermek gerekiyor.Zira geç kalındığında sonuçlarda sıkıntılı olabilir.”

Örneğin “tanımama” kararı verildiğinde, sefaretin tahliye kararının da eşzamanlı olması gerekiyor. Bu yüzden Cankorel’e göre tanıma ve tahliye kararı birlikte düşünülmesi gereken konular.

Bugün Afganlararası diyalog Doha süreciyle yürütülüyor. Türkiye’nin bir inisiyatif üstlenmesi, bu anlamda ancak destek mahiyetinde gündeme gelebilir. E. Büyükelçi Cankorel “denemelerin” yapılabileceğini ancak öncelikle Doha sürecinin sonuçlarını görmek gerektiğini belirtiyor. Doha sürecinin başarıya ulaşmasının herkesi rahatlatacağını kaydeden Cankorel, şüphelerini de ekliyor ve “Bu süreçte Taliban’ın kendisini uluslararası sisteme kabul ettirmek isteyip, istemediği de önemli” diyor.

Haberin Devamı

1996’da Taliban’ı kimler tanımıştı?

- Pakistan

- Türkmenistan

- Suudi Arabistan

- Birleşik Arap Emirlikleri

Kuzey Afganistan İttifakı nedir?

- 1996-2001 arasında Taliban’a karşı mücadele eden yapı,

- Liderleri Cumhurbaşkanı Buhaneddin Rabbani ve Ahmed Şah Mesut. Raşid Dostum, Asıf Muhsini gibi isimler de ittifaka dahil olmuştu,

- 2001’de ABD işgali sonrası ittifak dağıldı

Komşu ülkenin ‘hayati rolü’

Bölgede Taliban üzerinde hiç kuşkusuz en etkili ülke Pakistan...Dolayısıyla Taliban’ın bu dönemde öncekine göre daha ılımlı bir çizgide yürüyüp yürümeyeceğinde İslamabad yönetiminin tutumu da etkili olacak. Pakistan CumhurbaşkanıArif Alvi geçen hafta tam da Kabil’in Taliban tarafından ablukaya alındığı gün İstanbul’daydı ve ben de kendisiyle bir röportaj yapıp Pakistan’ın tavrını sordum. Alvi, “Tüm taraflar hatta Taliban da geçmişten ders aldı” dedikten sonra “Taliban’ın hiçbir dış ülke aleyhine adım atmayacağını” söyledi. Hatta Pakistan Cumhurbaşkanı ülkesinin Taliban’ı “barışa doğru yüreklendireceğinin” mesajını da verdi. Bunlar bölge barışı açısından olumlu ve önemli mesajlar olsa da Pakistan’ın geçmişteki tutumundan farklı nasıl bir süreç yürüteceği merak ediliyor. Zira dünya sicili de ortada olan bu radikal güce karşı pozisyon belirlemeye çalışırken, her ülkenin ama özellikle komşu ülkenin üstleneceği rol ‘hayati’ olacak.

Biz bu filmi görmüştük

Aşı mı ilaç mı?

Koronavirüsle savaşta en güçlü silah hiç kuşku yok ki aşı. Ancak artık son dönemde ilaçlar da etkin şekilde devreye girmeye başladı. 2020 yılının sonunda önce Japonya ardından ABD ile AB’nin onay verdiği “monoklonal antikorları” kullanan Reonapreve ilacına, son olarak Birleşik Krallık İlaç ve Sağlık Ürünleri Düzenleme Kurumu da lisans verdi. İlaç etkili ancak kullanımda en kritik konu zamanlama... 

ABD Jackson Laboratuvarı İmmünoloji Uzmanı Prof. Dr. Derya Unutmaz, “İlacın ilk bir hafta içerisinde kullanılması” gerektiğini, aksi halde etkisinin olmadığını belirtiyor. Bu, ABD Başkanı Donald Trump’ın da tedavi sürecinde kullanılan ve kamuoyunda “antikor kokteyli” olarak tanınan bir ilaç. Prof. Dr. Unutmaz, “O dönem ilaç deneysel düzeydeydi, bağışıklık sistemine destek niteliği taşıyordu, daha sonra onay aldı ve yapılan araştırmalara göre bugün ölümleri yüzde 70 ila 80 oranında azaltıyor” diyor.

Tek dozu bin dolar

Unutmaz, sentetik antikorlarla üretilen bu ilacın, aşı olmuş kişilerce kullanılamayacağının altını çizerken, aşı karşıtları için de bir umut olmaması gerektiğini ekliyor. Çünkü bu ilacın aşıya göre en büyük dezavantajı ücreti. İlacın tek dozu tedavi için yeterli ancak o doz da yaklaşık bin dolar. İki doz aşının maliyeti ise 30 dolar. Prof. Dr. Unutmaz bir kez daha koruyucu yöntem olan aşıyı, tedavi yöntemi olan ilaca tercih etmek gerektiğini söylüyor; ayrıca aşıya erişim konusunda sıkıntı yaşanan dünyada, bu ilaca maliyetinden ötürü erişimin çok daha zor olacağı da bir gerçek.