Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

dsipahi@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

MARKA danışmanı ve Milliyet Gazetesi yazarı Fatoş Karahasan, geçenlerde katıldığım bir toplantıda mini bir anket yaptı.
“Diyelim ki, bir sunum için ilk kez tanışacağınız bir yere gidiyorsunuz. Bu toplantıda sesiniz, ne söylediğiniz ve beden dilinizi karşınızdaki kişiler ölçmeye kalksalar nasıl bir sonuçla karşılaşırsınız?”
Herkes bir tahmin yapmaya çalıştı. Kimimiz söze yüzde 55-60 verdi, kimimiz daha yüksek...
Çoğunluk sözün yani içeriğin yüzdelik dilimde daha geniş bir kesimi kaplayacağını söyledi.
Ses ve beden dili de bunun arkasından geldi.
Fatoş Karahasan, “Bakın sonuçlar nasılmış...” dedi.
Perdeye bu oranlar yansıdı.
Söz... Yüzde 7...
Ses... Yüzde 38...
Beden dili... Yüzde 55...
Günlerce hazırlan, içerik daha iyi olsun diye çabala, sayfalar dolusu kitap oku, internetten araştırmalar indir, danışmanlarınla konuş, onların katkılarını ekle... Bunun karşılığında da sadece yüzde 7 al...
Sesini kullanmak, toplantıya göre tonunu ayarlamak içeriğin 5 katı daha anlamlı olsun.
Karahasan, “Aynen öyle...” diye konuştu.
Ve devam etti.
“O yüzden ne söylediğinizden daha çok nasıl algılandığı ve nasıl algılandığınız çok daha önemli...”
Buna aynen katılıyorum.
İster iş insanı olun, ister patron, iste siyasetçi, ister diplomat...
Yaptığınız iş ne olursa olsun; algılamayı iyi yönetebilmeliniz gerekiyor.
Yönetemeyenleri telafisi zor iletişim kazaları bekliyor.
Ünlü psikolog Alfred Adler‘in deyişiyle...
“İnsan sevmeyi öğrenebiliyorsa, pekala duygulara hitap etmeyi de öğrenebilir; yeter ki o ‘koku’ yu ve ‘doku’ yu iyi okuyabilsin. Her evin, her şirketin, hatta her ülkenin bir kokusu, bir dokusu vardır. Bu koku ve duyguyu doğru okuyup buna göre tüm iletişiminizi yönetebilirseniz, hedef kitlenizle buluşamamak gibi bir sorununuz olmaz.”
Siz siz olun...
Yeni tanıştığınız bir yerde veya çok ama çok önemli bir toplantıda beden dilinizin söyleyeceklerinizden daha önemli olduğunu unutmayın...

Haberin Devamı

Atatürk’e göre Türk tarihi
ATATÜRK’ÜN “Türk tarihi” konusundaki görüşlerini manevi kızı Prof. Dr. Ayşe Afet İnan, “M. Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım” kitabında (Yenigün Haber Ajansı, 1998) şöyle anlatıyor:
“Geçmişte Türk varlığını araştırdığı zamanların yakın şahidi ve beraber çalışanı oldum. Bugün millet kavramı altında kurulmuş bir Türk varlığının, kavim olarak yaşadığı devirler elbette ki olmuştur. İşte Atatürk, bu devirlerdeki Türk kavminin, tarihi çağlarda olduğu gibi, ana-yurttan akınlarla yayılma izlerini belgelere dayanarak tarihçilerin incelemesini istedi.
... ‘Büyük devletler kuran atalarımız büyük ve kapsamlı uygarlıklara da sahip olmuştur. Bunu aramak, incelemek Türklüğe ve dünyaya bildirmek bizler için bir borçtur’ diyen Atatürk, tarihi statik olmaktan kurtarmak istemiş, daima dinamik bir karakterle yeni nesillerin yurt ve millet tarihinin üzerinde çalışmasını istemiştir. O demiştir ki: ‘Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’”
* * *
Afet İnan’ın “Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları” kitabında (AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, 2000) ise Atatürk’ün şu yazıları yer alıyor. Günümüz Türkçe’siyle...
“Türk yurdu daha çok büyüktü. Yakın ve uzak zamanlar düşünülürse Türk’e yurtluk etmemiş bir kıta yoktur. Bütün dünyada; Asya, Avrupa, Afrika ve hatta Amerika Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekler eski ve özellikle yeni tarih belgelerinde yer almaktadır.”
“Siyasi varlığımızın haricinde, başka ülkelerde, başka siyasi topluluklarla isteyerek veya istemeyerek kader birliği etmiş, bizimle dil, ırk, köken birliğine sahip ve hatta yakın uzak tarih ve ahlâk yakınlığı görülen Türk toplulukları vardır. Tarihin binbir olayının sonucu olan bu durum, Türk milleti için acıklı bir anıdır. Fakat Türk milletinin tarihsel ve bilimsel oluşumundaki asaleti, dayanışmayı asla bozamaz.”
* * *
Atatürk’e göre “Demokrasi ilkesinin tarihsel gelişimi” şöyle...
“Bundan yedi bin (yedi binin altı çizilmiş) yıl önce, Mezopotamya’da, insanlığın ilk uygarlığını kuran Sümer, Elam ve Akat kavimlerinde demokrasi ilkesi uygulanmıştır. Gerçekten, bu Türk kavimler birleşik bir Cumhuriyet kurmuşlardır. Bundan sonra Atina ve Isparta gibi Yunan şehirleri, bir tür demokrasi ile yönetilmiştir. Roma da demokrasi hayatı yaşamıştır. Türk milleti, en eski tarihlerinde, ünlü kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet başkanlarını seçmeleriyle, demokrasi düşüncesine ne denli bağlı olduklarını göstermişlerdir.”
Müslüman olmayan vatandaşlarımız içinse şunları yazmış Atatürk:
“Bugün içimizde bulunan Hıristiyan, Musevi vatandaşlar kader ve talihlerini Türk milliyetine vicdani istekleriyle bağladıktan sonra, kendilerine yan gözle, bir yabancı olarak bakmak; uygar Türk milletinin asil ahlâkından beklenebilir mi?”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)