“CHP İzmir’de 30’da 30 yapar...” dediğinde bazıları “Abartıyor...” dediler.
Hatırlayın...
AKP İl Yönetimi, Kemal Karataş‘ı bombardımana tuttu.
“Hayal görüyorlar...” dedi.
Biz gazeteciler CHP İl binasına gittiğimizde ise hep o afişlerle karşılaştık.
“30’da 30...”
Karataş ile konuştuğumuzda “Çıtayı yüksek tutmak lazım” cevabını aldık.
Gerçek şu ki...
Bunun gerçekleşebileceğine CHP’liler bile inanmadılar.
“30’da; 21, 22 iyidir...” cümlesini çok duydum.
Sonuç...
30’da 28...
Rakamlara takılmayalım.
İşin felsefesini konuşalım.
Siyaset bir iddia işidir.
İddia diyorum hırs değil...
Hırsa bazen duygular karışır; insan önünü göremez, gerçeklerden uzaklaşır.
Akıl tutulması yaşar.
Başarıya ulaşmak için her yolu dener...
İddia...
Farklıdır...
Davanın peşinden koşmak, doğru bildiğini savunmak vardır.
Hedef vardır, hedef...
29 Mart’ta CHP İzmir’de büyük bir başarı yakaladı.
Tire’de Tayfur Çiçek aslında CHP’nin adayı olacaktı.
Karataş, Çiçek’i Genel Merkez’e bildirmişti.
Son dakika bir değişiklik oldu.
Demek ki, Tayfur Çiçek olsa, Bayındır’a biraz daha yüklenilse 30’da 30 hayal değil, gerçek olacaktı.
Biliyorum...
Kemal Karataş, İzmir’de son dönemde en fazla konuşulan isimlerden biri oldu.
Konak Belediye Başkanı olarak gösterildi ama adaylığı düşürüldü.
Buna rağmen sözünü tuttu.
“Partim için afiş de asarım” dedi ve astı.
Son sözüm şu...
İnsanlar farklı düşünebilir, bazı konularda çatışabilir, ters düşebilir.
Ama...
Kemal Karataş, kendine göre bir iddiayı ortaya koymuştur ve kısmen de başarılı olmuştur.
Bazen insanlar kaybederken kazanır. Bu seçimin kaybederken kazananlarından biri de hiç kuşkusuz Kemal Karataş’tı.
Siyasette ilkeyi savunmak
1999’da Marmaris’te bir toplantıdaydım.
Meslektaşım, dostum Erdal İzgi aradı.
“Deniz bir yola çıkıyorum. Ayrıntılarını, karar aşamasında olduğumu da biliyorsun. Bugün itibariyle istifamı veriyorum ve DSP’den Konak’tan siyasete giriyorum...” dedi.
O süreci en yakından bilen insanlardan biriyim. Ahmet Piriştina’nın kafasındakileri, kurmak istediği kadroyu, o günkü konuşmaları, planları, stratejileri ayrıntılarıyla vakıftım.
Erdal İzgi bu büyük fotoğrafın içine en yakışan isimlerden biriydi.
Piriştina ile büyük bir uyum içinde çalıştılar.
İzmirliler de bu ikiliyi çok benimsemişlerdi. Birçok kararın altında ortak aklın imzası vardı.
Piriştina ilk döneminin sonlarına doğru farklı bir noktaya geldi. CHP’ye geçmesi için büyük baskı yapılıyordu. İzgi‘yle birlikte hareket etmek istediğini biliyordum ama İzgi verdiği bir sözü hatırlatıyordu. “Bir dönemlik başkanlığa adayım” deyip; CHP’ye geçip halkın karşısına çıkmanın doğru olmayacağını söylüyordu. Öyle de yaptı. Aday olmadı. DSP’yi bırakmadı. Piriştina da İzgi’yi bırakmadı. İkinci döneme başlar başlamaz; önemli bir göreve getirdi İzgi’yi... Sonrasını biliyorsunuz.
Erdal İzgi, 29 Mart’ta Konak’tan yeniden adaydı. Seçilemedi. Belki de beklediğinden daha az oy aldı. Ama siyaset bu... Seçilirsin, seçilemezsin... Ben oralarda değilim. Politikaya giren herkes bu riski almak zorunda. Siyasette ilke, kalite çok önemsediğim bir konu... Ve inanın; bunu savunan, arkasında koşan ve iddiasını sürdüren çok az insan var.
Bu seçimin kaybederken kazananlarından biri de Erdal İzgi’ydi.
Erdal İzgi’ye teşekkürler...
Açık ve net olmak
Herkesin yaptığı gibi yapmadı. Çıktı, “Adayım...” dedi. Ve büyükşehir belediye başkan adayı oldu. Müsavat Dervişoğlu, İzmir kamuoyunun en fazla dikkat çeken performansını yakaladı. Meclis adaylarını tek tek belirledi. “İzmir’e mimar lazım” dedi, mimar aday koydu. “Şehir planlamacısı lazım” dedi, şehir plancısı bir aday koydu. Veterineri buldu, doktoru buldu. Genç bir kadro kurdu. Canlı yayınlarda göz doldurdu. İzmir’e başkan adayı gibi değil de Türkiye’nin siyasetçisi gibi konuştu. Açık ve netti. Öyle bol keseden atmadı, yapamayacağı projelerin sözünü vermedi. Seçilemedi...
Müsavat Dervişoğlu da beklentilerin çok altında oy aldı.
Bu seçimin kaybederken kazananlarından biri de Müsavat Dervişoğlu’ydu.
Dervişoğlu’na da teşekkürler...