TÜRKİYE bundan kısa bir süre önce değişik, pek alışık olmayan bir cezayla karşı karşıya kalmıştı.
Genç Parti Genel Başkanı Cem Uzan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanmış ve mahkemece bir rehber eşliğinde “öfke kontrol sistemi” programına katılma ile “öfke kontrolü” ve “kişisel gelişim” konularında beş yayın okuma cezasına çarptırılmıştı.
Hakim kararında şöyle yazmıştı.
“Başbakan Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Cem Uzan’ın denetim tedbiri uygulanması halinde yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmıştır. Yasa uyarınca beş yıl denetime tabi tutulmasına, bu süre içinde bir yıl süreyle rehber görevlendirilmesine, bu rehber tarafından en az üç ay süreyle öfke kontrol programına devam etmesi ve öfke kontrolü ile kişisel gelişim konularında beş yayın okutturulması cezasına çarptırılmıştır...”
Davacı, Başbakan Erdoğan...
Davalı, Cem Uzan...
Uzan’ın avukatlarının itirazları kabul görmedi; sonuçta Uzan batıda görmeye alıştığımız ama Türkiye’de görmediğimiz tarzda bir cezaya çarptırılmış oldu.
* * *
Davos belki de Davos olalı böyle bir tartışmaya sahne olmadı.
Ekonomik krizin en derin izlerinin görüldüğü bugünlerde dünya liderleri geleceğin ekonomik sistemini tartışırken ve bir arayış içindeyken, Başbakan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in arasında geçen sıcak diyaloglara odaklaştı.
Gece canlı yayınları izlerken, Erdoğan ile Uzan arasındaki dava aklıma geldi.
Özellikle de Uzan’a verilen öfke kontrolü cezası...
Gerçekten de Uzan, Erdoğan için hiç de siyasi üsluba yakışmayan kelimeler kullanmıştı.
* * *
Davos’ta elbette kimin haklı, kimin haksız olduğunu tartışmıyorum.
Erdoğan’ın hassasiyetini anlamamak da mümkün değil.
Hepimiz Gazze’de yaşanan insanlık dramını büyük bir üzüntüyle izledik.
Masum insanlar, çocuklar öldürülürken yaşananları da unutmuş değiliz.
Erdoğan’ın kullandığı dil, bizim alışık olduğumuz ama dış dünyanın pek tanıklık etmediği bir üsluptu.
* * *
Erdoğan’ı bugüne kadar yüzlerce defa izledim.
Hem çok yakınında, hem de televizyonlarda...
Genellikle bir metne bağlı kalarak konuşmasını yapıyor.
Yeni teknikler buna imkan veriyor, şeffaf, özel ekranlarla metin akıyor.
Başbakan da konuşmasını sekmeden, tereddüt etmeden rahatlıkla yapıyor.
Ancak metin dışına çıktığında daha sert olabiliyor ve belki de daha sonra pişman da olabileceği şeyler ağzından çıkabiliyor.
Örneğin İspanya’da türban ile ilgili yaptığı “Velev ki sembol...” sözü de işte böyle metin dışına çıkan bir konuşmanın ortasında sarfedilen sözlerdi.
Uluslararası bir ortamda diplomatik bir dil kullanılır.
Buna hem mecbursunuz hem de ülkeler arası ilişkiler bunu gerektirir.
Başbakan’ın bu öfke patlaması iç siyasette özellikle de yerel seçimler öncesinde kendisine prim yaptırabilir ama uluslararası arenada tartışılır hale getirir.
* * *
İletişimde altın bir kural vardır.
“Ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir” diye...
Siyasette de bu geçerlidir, hayatın akışında da...