KOLESTEROL İYİ Mİ KÖTÜ MÜ?

1 Kasım 2015

Amerikan Kalp Derneği’ne göre kalp hastalıkları, Amerika’da önde gelen ölüm nedenlerinden. Ve bunun sorumlusu modern yaşamlarımız olarak görünüyor. ‘Kolesterol iyi mi kötü mü?’ tartışmasından da kafanızın sıklıkla karıştığını biliyorum.

Kolesterol aslında vücudumuzun işleyişi için gerekli olan yağa benzeyen fakat tamamen yağ olmayan bir maddedir. Bazı hormonlar ve tüm hücrelerin yapısında bulunur. Ayrıca yağların emilimini sağlayan safranın bileşiminde yer alır.

Kolesterol normalde karaciğer tarafından üretilir ve bütün hücrelerimizin dış zarlarında bulunur. Halk arasında ‘kötü kolesterol’ olarak bilinen LDL, kolesterolü karaciğerden alıp hücrelere taşımakla görevlidir. Eğer bu miktar hücrelerin ihtiyacından fazla olursa, tehlikeli birikimlere neden olabilir.

Kolesterolü azaltmanın tek yolu elbette avuç avuç ilaçlar içmek değildir. Sedanter (minimum fiziksel aktivite / hareketsizlik) yaşam ve yanlış beslenme alışkanlıklarıyla birleşince başta kalp hastalıkları olmak üzere birçok hastalık için risk faktörü oluşturuyor.

İyi haber; kalp hastalıkları için risk faktörleri egzersiz ve uygun diyetle kontrol altına alınabilir. Bu aylarda kolaylıkla tüketebileceğiniz kolesterolü

Yazının Devamı

DİYETTE BASARININ SIRRI

28 Ekim 2015

Diyet yapmak isteyen birçok insanın başarıya ulaşamamasının en önemli nedenlerinden biri de, başarı konusundaki yanlış anlamalar…

En pahalıya patlayan yanlış anlama da; verilen kilo miktarı ya da süresinin ‘başarı’ olarak algılanmasıdır. Verilen kiloların geri alınmaması veya kilonun korunması değil. Ama sizin de bildiğiniz gibi, hızlı verilen kilo, hızlı geri alınabilir. Her gün duyuyoruz; “Bir ayda sekiz kilo verdim. Çok mutluyum…” Ancak hepimiz biliyoruz ki böyle konuşan birçok kişi bir süre sonra bu kiloları, hatta daha fazlasını geri alıyor.

Öncelikle, diyette başarılı olmaktan ne kastediyoruz? Diyette başarı, yukarıda bahsedilen nedenlerden dolayı verilen kilonun miktarı veya kilo verme süresi ile ölçülmez. Diyette gerçek başarı, verilen kilonun geri alınmaması, kilonun korunması ile ölçülür. Bu da diyetini ya da diyetisyenini değiştirerek değil, bakış açını ve alışkanlıklarını değiştirerek gerçekleşir.

Yeni davranışlarla sağlıklı ve dengeli beslenme tarzını içselleştirmeniz ve yeni bir yaşam tarzı benimsemeniz, bir başka deyişle değişmeniz sizi diyette başarıya ulaştıracaktır. Değişim, her başarıda olduğu gibi, diyette de başarının yollarından biri değil, tek yoludur. Bu

Yazının Devamı

YEŞİL SAĞLIK: ISPANAK

21 Ekim 2015

Ispanak deyince aklınıza Temel Reis’in geldiğini biliyorum. Hepimiz zamanında Temel Reis’in az bir ıspanakla neler yapabildiğini izledik. Ama ıspanaktaki demirin faydalı olması için C vitamini veya hayvansal bir kaynak yani kıymayla tüketilmesi daha dengeli bir seçim.

Ispanağın faydaları

Şimdi ıspanağın faydalarından bazılarına daha yakından bakalım...

Ispanak birçok besin öğesi içeren koyu yeşil yapraklı sebzelerden biridir. Osteoporosis ve kanser başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruma görevi yapar. Göz sağlığını korumaya ve geliştirmeye yardımcı olan, aynı zamanda ilerleyen yaşlarda maküler dejenerasyona karşı koruyucu etki gösteren luteinden zengindir.

100 gramında yaklaşık 190 mcg folik asit içerir, bu da günlük ihtiyacımızın yaklaşık yüzde 49’unu karşılar. Folik asit hamilelerde bebeğin spinabifida denilen hastalıktan korunmasını sağlar ve alzheimer riskini azaltır. Yalnızca 50 gram ıspanaksa günlük A vitamini ihtiyacımızın tamamını karşılamaya yeter.

Ayrıca C, K vitaminleri, potasyum, kalsiyum içeren ıspanak, karaciğer ve mide kanserlerine karşı koruyucudur. Menopoz döneminde kemik sağlığı için önemlidir ve yine özellikle bu dönemde görülen ödem sorunlarının da

Yazının Devamı

AĞLATAN ŞİFA: SOĞAN

18 Ekim 2015

Yemeklerin vazgeçilmez lezzeti soğan, sağlığa dost bir gıda. Aynı bitki ailesinden olan sarımsak ve pırasa gibi sebzelerin yararlarından da yüzyıllardır faydalanılıyor. Eğer siz de kokusundan dolayı soğan yemek istemiyorsanız ya da tadını sevmiyorsanız, bu yazıyı iyi okumanızı öneririm. Sağlık faydaları, soğana olan sevginizi güçlendirirken, sayesinde birçok hastalığa karşı da korunmuş olursunuz.

Kanser oluşumunu önler

Haftada 1 -2 kez soğan tüketmek; yumurtalık, kolorektal ve laringeal gibi kanser türlerine yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olur. Daha fazla soğan, daha az risk demektir! Eğer soğan sevmiyorsanız, tariflerinizde öncelikle pişmiş halde az miktarda kullanmayı deneyebilirsiniz. Çorbaların ya da yemeklerin içinde tadını çok almadan soğanın sağlık yararlarından faydalanabilirsiniz.

Kalp sağlığını korur

Soğan, kan basıncı dengesini sağlar ve kalp krizi riskini önler. Bu özellikleriyle kalp sağlığını korur. 2002 yılında ‘Thrombosis Araştırma’ dergisinde yayımlanan bir çalışmaya göre, içeriğindeki kükürt kan inceltici etkisi gösterir ve kalp kriziyle inme riskini artıran plateletlerin birikimini önler. Ayrıca 1987 yılında ‘Hipertansiyon Dergisi’nde

Yazının Devamı

GELENEKLER ALTÜST OLDU!

14 Ekim 2015

Yeni sosyal ve kültürel gelişmeler, beslenme tarzımızda bazı uyumsuzluklara neden oluyor. Atalarımızın avladığı et ve balıkları, ektikleri sebze ve meyveleri tüketmelerinin ardından, modern hayat bize çok değişik yiyecekler sunuyor. Teknolojinin ve ulaşımın sağladığı avantajlarla bu yiyeceklere ulaşabiliyoruz. Tabii bu durum davranışlarımız ve alışkanlıklarımızda önemli ölçüde değişikliklere yol açtı.

Peki ne oldu? Öğünlerin; kahvaltı, öğle ve akşam yemeği için zamanın kesin, düzenli ve dakik olduğu bir dönem vardı. Beslenme gelenekleri bir jenerasyondan ötekine geçirilirdi. Masa etrafında özel anlar kutlanır, keyifli sohbetler edilir, mevsimlere ve imkanlara göre yenirdi.

Aile yapısı değişti

Bugün özellikle büyük şehirlerde ailelerin değiştiği görülüyor. Toplumda kendi başına yemek yiyenler arttı, gelenekler giderek azaldı, neşeyle yenen yemeklerden ve yeme kalitesinden uzaklaşıldı. Daha az zamanları ve hevesleri olduğu için kadınlar daha az yemek pişirmeye başladı. Doğrusunu söylemek gerekirse erkekler de bunu üstlenmekten ya kaçınıyor ya da gerçekten becerileri yok...

Öğle yemeklerinde yeni bir tarz geliştirildi: Çalışırken yemek. Bir de alelacele ve bir sandalyenin ucuna

Yazının Devamı

İŞ YERİNDE BEYİN GÜCÜNÜ ARTIRMANIN YOLLARI

11 Ekim 2015

Bütün gün iş yerinde çalışmak büyük enerji gerektirir. Sektöre ve çalıştığınız kuruma göre değişmekle birlikte, ülkemizde çalışma saatleri uzun ve ağır. Haftada 5 - 6 gün 8 - 10 saat iyi bir performansla çalışmak her zaman çok kolay olmayabilir. Günün yorucu temposuna nasıl ayak uyduruyorsunuz?

Maalesef birçok kişi kısa sürede çok fazla iş yapıyor ve gün koşuşturmayla geçiyor. Kendine zaman ayıramayan bireyin beslenme düzeni de bozuluyor.

Hizmet verdiğimiz birçok kurumda danışanlarımın iş yoğunluğuna öncelik verip, öğün atladığını ve bunun gece yemeleriyle sonlandığına şahit oluyorum. Oysa gün içinde yedikleriniz, çalışma başarısı, üretim ve verimlilikle yakından ilgili. Peki nelere dikkat etmeliyiz?

Su içmeyi unutmayın

İnsan vücudundaki bütün metabolik faaliyetler sorunsuz çalışmak için suya ihtiyaç duyar. Gün içinde yeteri kadar su içmezseniz, kaybolan sıvıları yerine koyamazsınız. Böylece beyin fonksiyonlarında azalma, baş ağrısı ve konsantrasyon eksikliği ortaya çıkabilir. Su tüketimine önem vererek daha zinde, konsantre ve açık bir zihinle çalışıp başarınızı artırabilirsiniz.

Balık yiyin

Omega - 3 açısından zengin olan yağlı balıkları ‘beyin besini’ olarak

Yazının Devamı

NEDEN SEBZE SEVMiYORUZ? 2

7 Ekim 2015

Yüksek oranda sebze tüketen insanların aşırı kilolu olma ihtimali ve kalp hastalıklarıyla bazı kanser türlerine yakalanma riski azalıyor. Ayrıca sebze ve meyve tüketiminin tip2 diyabet, felç, kronik akciğer, bazı bağırsak hastalıklarına ve hipertansiyona karşı koruyucu etki gösterdiği de biliniyor.

Tüm bu yararlarına rağmen, sebze yemeyen hatta nefret edenler var. Hafta sonu başladığım ‘neden sebze sevmiyoruz’ konulu yazıma bugün de devam ediyorum.

Siz de sebze sevmiyor, hatta onlardan neredeyse nefret ediyorsanız, bunun nedeni çocukluğunuzdan gelen sebze deneyimleri olabilir. Sizi yetişkin yaşlarınızda da bulup, rahatsız ediyordur. Belki küçükken sebze yemeniz için ısrar edildi ya da yemeğin sonundaki tatlıya ulaşmanız için koca bir tabak yeşil fasulye barajını aşmak zorunda kaldınız. Belki fazla pişirilmiş, hamur gibi sebzeler ikram edildi. Belki de yaşamınızın bir bölümünde son moda bir diyet programını takip etmeye karar vererek sadece belirli sebzeleri yemek zorunda kaldınız... Şimdi lütfen sebzeyi sevme yolları için size vereceğim ipuçlarını deneyin...

1- Sevdiğiniz yiyeceklerin içine ekleyin: Makarna veya bulgur pilavına kabak, ıspanak ya da brokoli ilave

Yazının Devamı

NEDEN SEBZE SEVMİYORUZ?

4 Ekim 2015

Sebzeler, insanların ya sevdiği ya da nefret ettiği yiyecekler arasında. Sebzelerden nefret etmenin yarattığı en önemli sorun, tartışmasız sağlığa en faydalı gıdalar olması. Yani sebze yemiyorsanız; lif, antioksidan ve güçlü fitokimyasalar beslenmenizde yer almıyor.

Fitokimyasallar; meyve ve sebzelerde bulunan, besin değeri olmayan karetenoid, flavonoid ve allium gibi bioaktif kimyasal maddelere verilen ortak ad.

Bu maddeler, meyve ve sebzelerdeki vitaminlerle birlikte çalışarak antioksidan etki gösterir. Hormonal sistem ve detoksifikasyon enzimlerini düzenledikleri için bağışıklık sistemi için önem arz ederler.

Hastalıktan koruyor

Tüm sağlık otoriteleri, sağlığın korunmasında sebze alımının ne kadar önemli olduğundan bahseder. Yüksek oranda sebze tüketen insanların aşırı kilolu olma ihtimali, kalp hastalıklarına ve bazı tip kanserlere yakalanma riski azalır. Ayrıca sebze ve meyve tüketiminin tip2 diyabet, felç, kronik akciğer ve bazı bağırsak rahatsızlıklarına, hipertansiyona karşı koruyucu etki gösterdiği söylenir. Sebze ve meyveyi çok tüketen yaşlı insanlarda hafıza kaybı oranının daha düşük olduğu saptandı.

Ne yazık ki, sebzelerden nefret ettiğini düşünen;

Yazının Devamı