Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), geçtiğimiz günlerde dikkat çekici bir açıklama yaptı: “Sivrisinek kaynaklı Chikungunya virüsü, dünya genelinde hızla yayılma potansiyeline sahip bir sağlık tehdidi haline geldi. Zika, Deng humması ve Batı Nil virüsü gibi daha önce tropik bölgelerle sınırlı sanılan enfeksiyonların sınırları çoktan aştığı bu dönemde, Chikungunya da sessizce ama hızla kapımızı çalıyor.”
Chikungunya nedir?
Chikungunya, Aedes aegypti ve Aedes albopictus türü sivrisinekler tarafından taşınan bir RNA virüsüdür. İlk olarak 1952 yılında Tanzanya’da tanımlanmış olsa da, 2000’li yılların başından itibaren Afrika kıtasından çıkarak Asya, Avrupa ve Amerika kıtasına da yayılmıştır. Kelime anlamı ‘bükülmüş duruş’ anlamına gelir. Çünkü virüs, şiddetli eklem ağrılarına ve vücut tutulmalarına neden olur.
Nasıl bulaşır?
Chikungunya virüsü insandan insana doğrudan geçmez. Ancak bir kişi enfekte olduğunda, onu ısıran sivrisinek virüsü alır ve ardından başka
Hayatın yoğun temposunda çoğu zaman unuttuğumuz bir şey var: Kalbimizin sadece kan pompalayan bir organ değil, aynı zamanda bedenimizin, zihnimizin ve ruhumuzun merkezi olduğu... Son yıllarda bilim dünyası bu kadim bilgiyi modern ölçüm teknikleriyle yeniden keşfetti. Adı biraz teknik gibi gelse de aslında hepimizin yapabileceği, son derece basit ama etkili bir uygulama var: Kalp koheransı.
Peki nedir bu kalp koheransı? Ne işe yarar? Nasıl yapılır? Gelin birlikte, kalbin dilini keşfedelim...
Kalp koheransı nedir?
Kalp koheransı, kalp atışlarımızın ritmik ve dengeli bir hale gelmesi durumudur. Bilimsel olarak baktığımızda, kalp atışları saniye saniye sabit değildir; nefes alırken biraz hızlanır, verirken yavaşlar. Bu doğal dalgalanmaya “Kalp Hızı Değişkenliği” denir.
İşte kalp koheransı, bu değişkenliğin ritmik ve uyumlu hale gelmesi anlamına gelir. Yani kalp, nefesle uyum içinde düzenli dalgalar üretmeye başlar. Bu da sinir sistemi, beyin ve hormonlar arasında bir uyum yaratır.
Sağlığa faydaları neler?
Kalp koheransına ulaşmak, sadece psikolojik değil fiziksel olarak da birçok fayda sağlar. İşte bilimsel araştırmalarla deste
Yaz mevsiminin en parlak yüzü olan güneş, aynı zamanda en büyük tehlikelerden birini de içinde barındırır. Özellikle temmuz ve ağustos aylarında artan sıcaklıklarla birlikte, her yaştan insanın sıcak çarpması tehdidine karşı bilinçli olması hayati önem taşır.
Sıcak çarpması nedir?
Sıcak çarpması vücut sıcaklığının 40°C’nin üzerine çıkması sonucu ortaya çıkan, hayati tehlike taşıyan bir tıbbi acil durumdur. Bu durum genellikle uzun süre aşırı sıcak ve nemli ortamda kalma, yoğun fiziksel aktivite yapma veya yeterince su tüketmeme sonucu oluşur.
Vücudumuz, sıcak havalarda terleme yoluyla ısısını dengeler. Ancak çevre sıcaklığı çok yükseldiğinde veya nem oranı terlemeyi zorlaştırdığında, bu dengeleme sistemi bozulur. Vücut ısısı hızla yükselir ve organlar bu sıcaklık karşısında çalışamaz hale gelir. Bu noktada müdahale gecikirse beyin hasarı, organ yetmezliği hatta ölüm meydana gelebilir.
Vücutta neler olur?
- Sinir Sistemi: Bilinç bulanıklığı, halüsinasyon, bayılma, konuşma bozukluğu, havale (nöbet)
Kan şekeri (glukoz), vücudumuzun başlıca enerji kaynağıdır. Yediğimiz karbonhidratlar sindirilince glukoza dönüşür ve kana karışır. Bu şekeri hücrelerin kullanabilmesi için insülin adlı bir hormon gerekir. İnsülin adeta hücre kapılarını açan bir anahtar gibidir.
Stres ne yapar?
Beyin herhangi bir tehlike sinyali aldığında vücudumuzda devreye giren doğal bir sistem vardır. Bu sistem bize “Savaş ya da kaç” tepkisini vermemizi söyler. Bu tepki milyonlarca yıl öncesinden beri bize miras kalmış, genetiğimize kodlanmış bir tepkidir. Savaşmak için de, kaçmak için de vücudun enerjiye ihtiyacı vardır. İşte bu yüzden vücut o anda hızla enerji üretir. Stres anında adrenalin ve kortizol hormonları salgılanır. Bu hormonlar kan şekeri seviyelerini artırma etkisine sahiptir. Karaciğer kana glukoz gönderir.
Kronik streste bu mekanizma sürekli tekrar eder. Bu artış çok sık meydana geldiğinde, insülin direncine yol açabilir. Sonuçta vücut hâlâ yeterli insülin üretir, ancak hücreler bu insüline daha
Geçmişte yaşadığımız her anının, bir yerlere kaydedildiğini sanırız. Aslında her şeyi hatırlamamız mümkün değildir. Öyleyse neden bazı şeyleri unuturken bazı anlar zihnimize kazınıyor? Bu durumda seçici bellek beynimizin biraz bencil, biraz da koruyucu tarafı olarak karşımıza çıkıyor.
Hafızamız aslında kaprisli bir arşivci
Beynimiz dev bir arşiv odası gibi. Ama sandığınız gibi raflara sırayla her şeyi yerleştirmiyor. Onun bir editörü var, adı da seçici bellek. Bu editör, neyin önemli olduğuna karar veriyor, neyin silineceğine ya da arkalara atılacağına hükmediyor. Bunu da çoğu zaman bize sormuyor bile.
Seçici bellek, yaşadığımız olayların tüm detaylarını değil, yalnızca bizim için anlamlı ya da duygusal açıdan yoğun olan parçalarını saklıyor.
Seçici bellek bilgi doygunluğunu önlemeye yardımcı olur, sıralar ve temizlememize ve kurtulmamıza imkan tanır. Tıpkı telefonumuzda hafızasını gereksiz dolduran resim, video vs. silinmesi gibi işe yaramaz sayılan bilgiler ve anılar silinir. Seçici hafıza sürecinde yer alan beyin bölgeleri hipokampüs ve
Mikroplastik kirliliğinin yalnızca çevre değil, insan sağlığı açısından da ciddi bir risk oluşturabileceğini sık sık tekrarlıyoruz. Bundan yola çıkarak sizinle yakın bir zaman önce yapılmış bir bilimsel çalışmanın sonuçlarını paylaşmak istiyorum.
Amerikan Kalp Derneği dergisinde yayınlanmış bu çalışma ABD kıyı bölgelerinde deniz suyundaki mikroplastik yoğunluğu ile Tip 2 diyabet, koroner arter hastalığı ve felç gibi kalp-damar ve metabolik hastalıkların sıklığını karşılaştırıyor. En yoğun mikroplastik bulunan kıyılardaki bölgelerde, diğer bölgelere kıyasla, tip 2 diyabet yüzde 18, koroner arter hastalığı yüzde 7, felç yüzde 9 oranında daha fazla görülmüş. Mikro ve nanoplastikler kardiyovasküler hastalıkların gelişimi için ortaya çıkan bir risk faktörü olmasına rağmen, deniz mikroplastik seviyelerinin popülasyon düzeyinde kardiyometabolik hastalık yüküyle ilişkisi henüz keşfedilmemişti. 152 kıyı şeridi ilçesini kapsayan bu geniş çalışmada da gösterildiği gibi plastik kirlilik yalnızca balıklara değil,
Günlük hayatımızda farkında olmadan temas ettiğimiz pek çok kimyasal madde var. Bunlardan bazıları zamanla sağlığımız üzerinde ciddi tehditler oluşturabiliyor. Bu maddelerden biri, adı pek sık duyulmasa da etkisi oldukça sinsi ve yıkıcı olan kadmiyum. Endüstriyel faaliyetlerin ve modern yaşamın bir yan ürünü olarak karşımıza çıkan bu ağır metal, hem çevremizi hem de sağlığımızı tehdit ediyor. Gelin beraber kadmiyum nedir, nerelerde bulunur, sağlığımıza nasıl zarar verir ve ondan korunmak için ne gibi önlemler alınmalıdır bir göz atalım.
Nerelerde bulunur?
Kadmiyum (Cd), doğada yaygın olarak bulunan bir ağır metaldir. Genellikle çinko, kurşun ve bakır cevherlerinin rafine edilmesi sırasında yan ürün olarak elde edilir. Endüstriyel alanda ise oldukça geniş bir kullanım alanına sahip.
Pil üretimi: Özellikle nikel-kadmiyum (Ni-Cd) pillerde kullanılıyor.
Kaplama ve lehim işleri: Metal yüzeyleri paslanmadan korumak için kadmiyum kaplama yapılıyor.
Boyalar ve plastikler: Kadmiyum bileşikleri bazı pigmentlerde parlak renkler elde etmek için kullanılıyor.
Sigar
Hepimiz uyumanın ne kadar önemli olduğunu biliriz. “İyi bir uyku her şeyin ilacıdır” deriz. Ama hiç düşündünüz mü, fazla uyumak da bazı sağlık sorunlarına yol açabilir mi? İşte bu sorunun peşine düşen bilim insanları, oldukça ilginç sonuçlara ulaştı. Gelin birlikte bu bulgulara bir göz atalım.
Amerika’da, UT Health San Antonio’dan Dr. Vanessa M. Young ve araştırma ekibi, “uzun süre uyumanın” beyin sağlığı üzerindeki etkilerini araştırdı. Özellikle dikkat ettikleri şeyler şunlardı:
Bilişsel performans: Yani hafıza, dikkat, problem çözme gibi zihinsel beceriler.
Depresyon: Kişinin kendini üzgün, umutsuz hissetmesi ya da hayattan keyif alamaması.
Uyku süresi: Geceleri kaç saat uyunduğu.
Bu araştırma, yaklaşık 2 bin kişinin verilerini inceleyerek yapıldı. Katılımcıların hepsi 50 yaşın üzerindeydi ve önceden felç ya da bunama (Alzheimer gibi) geçirmemişti.
İlginç sonuçlar ne dedi?